Ölümü muştulayan bir karanlık mı
gördüğün? Abartmanı istemezdim doğrusu hele ki bir dudağı yerde bir dudağı
delik bir buluta yamalanmış sağanağı da görmeni istemezdim.
Hurafelerin gerçekçiliğine mi
inanıyorum demek ki hayat ezelden beri süt liman değildi. Şimdi mavi bir yası
içselleştiriyorum ve ellerimin dokunamadığı her karanlık köşeyi öpüyorum
tozlarından.
Hüviyetimdeki resme de çok şey
borçluyum hani hele ki bir ömür boya değmemiş saçlarımdaki beyaz yüklü
kızıllığına da kefil olsun martılar. Bir ebegümeci şaşkınlığı itiraf etmem
gerekirse ve sabır taşımın da çatlamaya müsait olduğu.
Derinlerde saklı sükûnet ve ben çok
derinim ama asla da sakin ve huzurlu bir insan olmayı başaramadım. Sözcüklerden
ördüğüm kıvılcımları serptim yeryüzüne ve bonkör bir yangını da armağan ettim
telaşlı ot yığınına hele ki uğruna inandığım o pembe bulutlar yok mu elbet
gecenin kasvetini de boykot eden ve şimdi pergelleri açıp daha engin daha büyük
bir yuvarlak çiziyorum ve dünden beri yuvarladığım tüm sayılarımı-hanelerinden
taşan yoksunluk gibi-içine sürüyorum henüz konduramadığım resmin.
Gâvur ölüsü kimi yük oysaki altı üstü
çürük bir kilo domates ve pembenin kirinde saklı o bozuk aparat: eh, nasıl da
mümkün hele ki hormonlu gıdaların da nüvesi iken bunca boş vermişlik.
Ruhumda saklı şehri dikiyorum yakama
tıpkı iki yakası asla bir araya gelemeyen iki kıta gibi… Anadolu yakasında bir
gök gürültüsü isem bil ki sen de Avrupa yakasının en isyankâr şimşeğisin ve bu
şekilde tamamlıyoruz birbirimizi tıpkı bayram arifesinde alış verişe çıkan dar
gelirli bir aile gibi yine de duygularımız engin ve penceremiz geniş o yüzden
biz sevgiyi ve duyguları yüklenip ikram ediyoruz gönül dostlarımıza.
Anne olmanın coşkusuna vakıf
mevsimden ayrı düşen yorgun bir bulutsam bil ki nidalarımın dokunduğu
ıssızlığın da müsebbibidir paçalarımdan dökülen yalnızlık ve içimdeki devasa
eksende rahmetle işleyen bir sayaç var ne zamanki canım yansa iptal oluyor
rakamlar ve yanıyor devreleri yüreğimin sanırım aşkın teyakkuzda pelte olmuş
ruhuma da artık iyi gelmiyor aşk belki de asla yürümeyeceğimiz Aşiyan yollarında
gürültülü bir ayak sesiyimdir oysaki nasıl da narin ve sezdirmeden basarım
yoldaki taşlara ve seke seke yol alırım.
Annem bana Çingene Vapuru der ne de
olsa yola düşüp de yoldan çıkar cüzdanım artık nasıl bir bereketse: harca harca…
bitmez sandığım param asla da bitmemeye yeminlidir hele ki yan cebime koy
derken anneme o da bol bol harçlık verir günün bir öğretisi gibi ve asla da
çatmaz kaşlarını gerçi gözleri çakmak çakmak olan benimdir ama göstermem kimselere
kızgınlığımı.
Sırtımı döner çeker giderim ve illa
ki saklanırım.
Boyut atladığım bir yolculuk iken
hayat asla da kademeleri geçemediğim doğrusu akla ziyan.
Sözcükleri dikiz aynamdan sobelerken
hangi sözcüğe denk düştüğümü düşünürüm gün boyunca ve gece oldu mu illa ki şerh
düşerim o kelimeye ve sayfalarca yaza yaza bulduğum sihirli kelimeye şükrederim
Tanrı bana sunduğu için.
Korkmadığımı da sanma hani belki de
gözlerim çağlarken en çok da benim sevdiğimi çıkarma aklından.
Bir ötenazi madem bunca öğretinin
neticesi ne yani, ölmem mi lazım gün yüzü görmek adına ve ben gecenin
örtüştüğüm yüzüyle güne zaten saatler evvelinden hazırlanıyorum.
Yasını tuttuğum nice mevsim.
Yaşlarımı ise tutmuyorum artık ve
Nisan tasına boca ediyorum.
Sözleştiğim gibi kalemle buluşma
noktasında ne kadar naz yapsam da o, zaten söyleyeceği her şeyi istem dışı
seriyor beyaz sayfaya.
Beyaz en sevdiğim.
Siyah da örtündüğüm.
Pembeye ne demeli peki?
İşte yanaklarım kızarıyor ne zamanki
düşsem aşka ve yüzümü da kara çıkarmamak adına sessizce seviyorum hatta ve
hatta tahayyül edemeyeceğin bir boyutta.
Cesaretim olsa keşke.
Esaretim ise adam boyu.
Sevecen bir yüzde saklı mimikleri ise
yazarken konduruyorum sözcükler arasına anlayacağın sevgiyle emeğin birleştiği
bir düzenek kalemin hükmettiği hele ki bir ömür hükmedenlere karşı mesafeli ve
itaatkar iken.
Yalnızlıksa asla dert değil ve
büyüyen cılız bir ağacın asırlık bir çınara dönüşmesini bekliyorum ve ekliyorum
da bir bir dileklerimi gerçi asla çaputlarla süslü bir ağacım olmadı ama elbet
yılbaşında çocukken süslediğim çam ağacını saymazsak ve işte başlıyorum sondan
başa saymaya tıpkı ilkokulda öğretildiği üzere ve ben hep de ezberci sistemin
kurbanı olup mutsuz bir bankacı iken şimdi yazarak, yazar olarak addedilip
addedilmeme konusunda kararsızım ne de olsa hepi topu yedi senedir yazdığıma
dair kandırıyorum kendimi belki de bir ömür kandığım hayallerimden de mutlu ve
coşkuluyum ne zamanki kalemi elime alsam.
Aşkın himayesinde bir gözyaşı
olmaksa…
Hurafelerin gölgesinde yolu yediemine
düşen bir çeyiz sandığı belki de…
İyi de şu çeyiz sandıklarında neden
kullanılmamak üzere saklıdır onca şey ve iz düşümü hayallerin illa ki beyaz bir
gelinlik ise üstüme yağan karın da ne anlama geldiğini sen söyle.
Söylemeyeceğini biliyorum ve senin de
herkesin de yerine ben söylüyorum işte:
Ama şimdi değil.