...
Nihal;
“Keşke benim de karşımda her zorluğa rağmen dimdik duran ve beni sevebilen biri
olsaydı. İnsan tek başına dağ olamıyor ki!” diyor, aklı çocukluğuna kayıyordu.
Nihal
çocukluğundan beri hep yalnızdı. Ailenin on yedi yıllık bir bekleyişten sonra
dünyaya gelen ilk ve tek çocuğu olmak, belki de bu anlama geliyordu. Diğer
çocuklar gibi sokağa çıkıp güle oynama lüksü hiç olmamıştı. Tek başına sokağa
çıkmak, aklına getirme ve uygulama imkânı olmayan kesin bir emirle bir yasaktı.
Okula bile her gün annesi götürüp, annesi getirirdi. Dışarıda oynayan çocuklara
imrenerek bakardı. Yalnız olmakla, tek başına olmak çok farklı şeylerdi. Tek
başına olmak bir seçim, yalnızlık ise bir zorunluluktu.
Zor
zamanlarını tek başına atlatan ve bir sürü zorluğu aşıp yıkıntıdan çıkan, tek başına
ağlayıp kendini büyütene söylenecek söz mü kalırdı ki? Hayat, felaket,
yalnızlık, yüzüstü bırakılmışlık kendine göre kahramanları olan savaş
meydanları değil miydi?
Dünya
hayatı bir yolculuktu ve bu yolculuğu güzel yapan da güzel dostluklar,
inceliklerle dolu hatıralar değil miydi? Yalan doğrudan, karanlık aydınlıktan
kaçıyordu. Güneş yalnız da olsa etrafına ışık saçıyordu. Yalnızlık doğruların
kaderidir. Onun içindir ki, kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçuyordu.
Babasının; “Kızım
yalnızlıktan şikâyet etme sakın, öyle bir dostun var ki, sana şah damarından
daha yakın… Ne hayatı önemse çılgınca, ne de hafife al aptalca… Onursuz
birliktelikler yerine, onurlu bir yalnızlık yaşa… Yalnızlık aynı zamanda Türkün
kaderidir. Türk olmayı her omuz, her baş, her yürek kaldırmaz kızım!” sözlerini
hatırladı.
Anlaşılamamak
belki de hayatın en acı gerçeklerinden biri olmalıydı. Anlaşılmazlık içinden
çıkılmaz bir hal alacak, yetmeyecek ona bir de çaresizlik eşlik edecekti.
Aslolan yalnızlığın üzerini kar tanelerinin örttüğü gibi keder ve kader ağını
örtmeye devam edecekti. Gerçekler acı da olsa, her şeye rağmen pes etmeyen
yaşamın bir parçası olmaya devam edecekti.
İçinde susturamadığı ses; "Beklenmedik
bir anda karşılaşacağınız bir gülümseme, bir tebessüm içinizdeki karanlıkları
yok ederek, yerini aydınlığa terk edecek ve kendinizle tekrar barışacak,
iradeniz ve maneviyatınız sizi ayakta tutmaya devam edecektir. Her şeye rağmen siz
farkında olsanız da olmasanız da hayat yaşanabilir olmaya devam edecek, pek çok
inanılmaz sürprizlerle sizi beklemeye devam edecektir. Mühim olan ışıktır, o
ışık ki, hayatı size yaşanabilir kılacaktır." diyordu.
Nihal, Akın’ın sözleriyle kendine geldi. Biraz açılmak, biraz sıkıştığı kendi içi dünyasından sıyrılmak adına Akın'ın davetini kırmayarak, şehir merkezinde düzenlenen panele katıldı.
Oturduğu yerden can kulağıyla anlatılanları dinliyordu.
...
Devamı var
...
Ant. - 250120