‘’Şimdi bildim, sevmek kendini geri
çekmenmiş yeri geldiğinde… Sevdiklerin naz makamında iken, senin niyaz
makamında bulunmanmış yaşamak bazen. Dokunduğunda yanacağını bildiğin o tülden
kanatları-dilediğince uçabilsin diye, havaya salmanmış.’’
(Alıntı)
Sözcük ırkında neye tekabül ettiğimi
bilmeden salınıyorum; havanın kokusunda genzimi yakan bir şeyler var aslında ve
ben bunu daha yeni fark ettim. Öncemin sarmalında artık vakıfım da
sonrasızlığıma belli ki kayıp bir nükteyim ben: aşkın şafağında tastamam içime
çekildiğim ve içime çektiğim hiçliğimle muhalif olduğum nice buhran nice
yoksunluk ve…
Sözcükleri damıtıyorum işte.
Sakil ve sefil ruhuma da işveli bir
çalkantı musallat oluyor elbette yalnızlığın da bekası iken ölüm…
Yer gök ölüm kokuyor, azizim.
Yer gök sensizlik ve sessizlik
kokuyor, azizim.
Latife yaptığım mevsimi yeni gömdüm
ve görünen o ki; bahşedilen bu ölü iklim de benle beraber nice insanı gömecek
elbet şiirlerime de dokunmadan kanlı eli iblisin ben sadece masumane varlığım
ve kalemimle üç beş huzurlu saat yaşayabilmek umuduyla sarılmışken kâğıtla
kaleme elbette aşkın nüktedan coşkusunda sefil tanrıyı oynayan metruk gölgelere
de asla itibar etmiyorum bu yüzden kendi gölgemle bile kavgalı dışlıyorum tüm
gölgeleri tıpkı evrenin akan çatısında kırılmış bir kiremit gibi içim acırken…
Varlığın da hicvine tanık hani
kelimeler ve genetik yatkınlığımla daha da mutsuzum günbegün çoğalan acılarım
ve hıçkırıklarımı da sessizce yastığa işliyorum ve işliyorum satırlara ölümsüz
addedilen bir coşkuyla ve de bilincinde iken ölümlü bir canlı olduğumun.
Kapının arkasından laf dinliyor
insanlar yetmedi…
Duvarlar da kâğıt gibi incecik ve
şeffaf: al işte az evvelki acım yine ulaştı haris gölgelere ve eşlik eden
kahkahalar.
H/içim ezelden nasıl da ezik nasıl da
metruk bir yapıda.
Gerçi gün yüzü görmeyi beceremediğim
bir sunumu iken kaderin, her geceye eriştiğimde kendimi dünyanın en bahtiyar
insanı hissediyorum.
Cellat da iş başında ve aralıksız
kelle koparıyor.
Sonra da uzmanlar bas bas bağırıyor
kelle paça çorbası için diye.
Yetmiyor şimdi de herkesin
birbirinden en az bir metre uzak olmasını salık veriyorlar ki kibirsiz ve saf
varlığımla ben her ne kadar kindar nefislerin millerce uzağında olsam bile
onlar illa ki gelip de buluyorlar beni ve burun farkıyla da atağa geçiyorlar.
Yıkılmış şehrin kayıp lalesiyim ve
lale devri yalnızlığımla konuyorum da yedi tepeli şehrin içinde ukde kalmış her
köşe başına.
Aymazlığı yüreğin ve sarkıt imlerin
de patavatsızlığı ve düşünce gücüme hükmeden sefil duygularımla çoğaldığıma da vakıfım
her kalemi elime aldığımda bil ki rest çekiyorum önceki hayatıma ve sonramla
ilişkin de bir beyanım yok hani.
Dünya hücum altında.
Dünya teyakkuzda.
Herkes evine kapanmış.
Laneti doğuran iblis benzeri
münafıklar ise şehri arşınlıyorlar ve hala birbirlerine dokunup da temas
halindeler.
Uzağında kalmak adına karambolün.
Mevtası iken duygularımın.
Mevsim dahi rencide edilmişken ve
kuşpalazı bir aykırılık, adı değişken hastalıklar aslında kimse de kabul
etmiyor baş sorumlunun kendisi olduğunu.
Kuyruk acısı olan kimse kuyruklarda
ve depoluyorlar evlerine ne var ne yok.
Marketlerin rafları bomboş tıpkı boş
ruhların asla dolmayacağı gerçeği ile ve insanlar sanıyorlar ki her stok
yaptıkları ile dünyaya kazık kakacaklar.
Cinsiyeti olmayan insanlar da sürü halinde
artık şehrin ve de semtin huyundan suyundan mı nedir; üreyen bu üçüncü cins
zaten dünyanın başına gelen felaketlerden sadece bir tanesi.
Gölgesinden korkan insanlar
kolaylıkla rencide edebilmekte de hele ki rast geldikleri sessiz ve kendi
halinde bir insanken bir de yağdırdıkları öfke, iftira ve küfür bazında nice
taciz.
Kökeni nereye dayanıyorsa bu izdihamın.
Kolluk güçleri iş başında ve tüm
sağlık personeli sanırım melekler de istifa dilekçesini yazdı ve sundular
Tanrıya artık o dilekçe beklemede mi yoksa yeniden iş başı yapacaklar mı,
bilinmez ama ve de insanlık çokça geç kalmışlığını telafi etmek adına sürekli
günahlarından arınmak adına daha az kinayeli konuşuyorlar sanki yine de
nefsinden ve lanetinden ödün vermeyenler de var.
Sahi, biz ne ara bu kadar kirlendik,
demenin de manifestosu iken bu son yakarış ve de adı; öğrenilmiş çaresizlik ve
iz düşen her acı geride acıya dayanıklı insanlar bırakırken yolun bitiminde ve
insanlar düşmüşken kendi derdine daha günler evvel şehit verdiğimiz onca Mehmetçiğin
adı bile fazlaca anılmıyor.
Balık hafızalı beyinlerimizle ve
balık kılçığı iken vücudumuzdaki iskelet menfaat peşinde güttüğümüz nice
kötülüğü de çoktan sindirmişken şimdilerde sadece ölümün yakın durduğunu görüp
de haris ruhlarımıza çentik atmaya başlıyoruz.
Kimin günahına girdiysek artık.
Ya da kimin ahını almışken.
Genelleme yapsam da buna dâhil
olmadığımı hissediyorum çünkü kötülük peşinde değil de hayatın şifresi peşinde
koşmuşken üstüne üstük bir ömür de tüm derdim kendimle iken aşkın na’şına yakışır
bir özlemle içime bakıyorum ve içime düşen boşluğun asla paralel bir evren
olduğuna da vakıf olmanın verdiği hayretle hala direncimi koruyorum ve bol bol
C vitamini alıyorum.
Sanrılar eşiğinde bir teyakkuz.
Aşkın latifesi iken çaresizlik.
Sevmenin de garantisi iken benliğime
sirayet eden o dokunuş.
Azalan imgeler çoğalan vukuat.
Sözcükler bariz yüreğimin de türevi
iken…
Tükenmeye dair lakin tüketmekten yana
da değilken.
Tam da baharın coşkusuna nail
olacaktım ki yine de ölüm fazla kötü gelmiyor kulağa en azından sıramı savıp
teslim olacağım düşüncesiyle kadere, açlığımı da yok saydığım koca ömrü
düşündüm mü stok yapan haris ruhlara sadece acıyan gözlerle bakıyorum tıpkı
onların mütemadiyen takındıkları tek davranış biçimi iken dışlamak ve
kendilerini tepeye oturtmak.
Oysaki gözlerim göğün sandalında
salınan güzelliklere dikili iken ve bir ömür Rabbime sadık ve vakıf bir
arayışla evrendeki her detayı yine İlahi Gücün mucizesi olarak bellemişken.
İşkence mağduru hangi yüreklerse güzergâhımda
kesişen rotamla…
Sevmekten yana da derdi olmayan bir
yaralı kuş olmanın da ötesinde sadece didiklediğim ve gagaladığım kendi benliğim
iken…
Ben-merkezci ütopyalarda uçuşan kara
tüylere de aldırış etmeden salındığım maneviyat bulutlarında illa ki randıman
aldığım sevgimden yana da bonkörken…
Tam da kendimi sevmeye karar
vermişken.
İklimin tevazu yüklü girizgâhında ben
de kendimi baharda açacak bir çiçek bellemişken…
Gitmenin, terk etmenin vakti ya da
değil üstelik bu düşünce herkes için geçerliyken tek yakarışım artık tüm
insanlık adına yeter ki son bir şans daha versin Yaratan ve yarım kalan
işlerimizi de tamamlayalım insanlık olarak elbette yarıda kalan işlerimizin
hangisi nefsin mahsulü ise asla da devamını getirmeyelim.
Devamı da olmalı bu hikâyenin aslında
herkesin hikâyesi ortak bir noktada buluşurken…
Azımsanmayacak bir korku hele ki
masum insanların tek günahı suçu yokken insanlık için de çok ağır bir darbe
elbette herkes ikinci bir şansı hak ederken…
Asla da unutmayın eğer ki kaldığımız
yerden devam etmemize izin verirse yüce Mevla:
Ölmek için elbette çok erken; sevmek
içinse asla geç değil ve de irademizi güçlendirip daha güzel bir dünyayı hak
ederken tüm insanlık…