Avangart bir gün, yüklendiği şafağı
azat edecek az sonra Yaratanın iz düşümü her yaratıda uğuldayan iç sesin de
asla ve asla tevazu sunmadığı bir karartı işte işin aslı.
Sarnıcın dibinde yaygara ve geniş
ölçekli hüzün ne de olsa yüreğin mamalarında saklı o kısık tebessüm.
Az evvel şerit değiştiren sağanağa
söylendim ve diri bir vasıf dilendim evrenden ezkaza aşkı hatmedip günü de ömrü
de mimlediğim bir serenat gibi içime yağdırdığım notaların gazabına uğradım.
Bir hürmetse yüreği bilediğim.
Bir saz semaisi izi gizlendiğim
gölgesinden korkmadan kaçabilmekti belki de görünmez varlığıma delalet
ıssızlığıma okuduğum rahmet.
Sonra da nur yağdı yere göğe
sığamadığım.
Nurlandı ömür kayıt altına almadığım
her saniyemde saklı bir gök gürültüsü ile yere kapaklandığım.
Haşmetli bir yoksunluktu göğün muradı
faninin de tek lüksü bir de satırların kaynadığı hacizli bir yürek sesi elbet
şükür faslındaydım sonrasında naz makamı bir sonrasında kilit vurduğum
yüreğime, yürü emri verdiğim niyaz makamı.
Soluk heceler terennüm etti kazan
kaldıran iklime:
‘’Ne münasebet’’ demekten de ötesi
gelmedi elimden işte ne de olsa vasıfsızlığımla ne bir sağanağa denk düştüm ne
de rüştünü ispatladım içine düştüğüm ikilemde soluduğum hava da değildi hani
yüreğe ferahlık veren ne de olsa solmaya muktedir bir gün ışığıydım sözcüklerin
kocaman bir fiyonk attığı o giriş cümlesinde, hala somurtan hayaletlerin de
peşini topladığım elbette kulluk vazifeme dört dörtlük kani olamadığım.
Solungaçları gecenin.
İçimdeki davulun kırık tokmakları.
Suretimde yangın ve surelerin beni
koruduğuna dair de en ufak şüphem yok iken.
Bir alfabeydim madem ve takıldığım
ilk harf:
A’dan çıkıp yola kekelediğim.
Bir sonraki ihtilaf belki de asla
düşmeyecekti yakamdan.
Harflerin bozgununa uğradığıma
delalet satırlarda esen rüzgâr ve dişlerim birbirine geçmiş henüz konuşmayı
sökmeyen ufacık bir bebek gibi titrediğim ve vücudumda eseri yok iken yaşamın
da mucizevi farkındalığında ölüm denen rüzgârla yolumun kesiştiği.
Bir cümle değildim artık hatta bir
hece bile değildim lakin sığındığım rahmet ve tevekkül yüklendiğim kadar da
arındığıma biat bir geceyi bir asır kadar uzun kılan mıydı içime dolan zehir
üstelik tok gözlü varlığım acının açlığında bir hayalet şehir gibi ıssız ve
çaresiz iken meylettiğim yarındı belki de kafamdan geçen son düşünce.
Islak mendiller tükenmişti gecenin
faslında yenik düştüğüm.
İspatı da ortadaydı aciz bir canlı
olmamdan da öte hiçliğimin çırpınışlarında süzdüğüm ömrün sadece sallantıda
olduğunu görmek kadar da hicap veremezdi artık başka bir şey bana.
Suskunun izini sürdüğüm.
Seslerin söndüğü tıpkı havada asılı
kalan virüs değil de bir vadenin bitimi miydi kök hücrelerimin dahi kök
söktürdüğü?
Yalnızlık tek gerçekti ve gerekçem
sadece sığınmak adına Rabbime ve az sonranın hesabını değil yapmak anda takılı
kalmışlığımla yarına ulaşmak mümkün müydü sahi?
Öznemle baş başaydım özüm sözüm birdi
madem.
Hazan mahsulü bir günden arda kalan
son gecem miydi asılı kaldığım derdest karartının aslında mukozamın da akan
çatısı olduğunu kime ispat edecektim bu saatten sonra.
Devre arası elbette ömrün belki de
ulaştığım finiş çizgisi ve hala solumun üstüne yaslıydım tıpkı yaslı geçen
ömrün bir yaş daha almasına izin vermeyeceğine dair emindim de evrenden gelen
bir talepti belki de içime kaçan şehir ve gece ve geceyi tavaf eden dualar
elbette sıra dışı bir hüzün ne de olsa neşriyatımdı bir ömür aşamadığım
engeller ve boykot ettiğim bizzat kendi varlığım en çok hatta sadece kendine
kızgın ve kırgın.
Bir sözcük yutmuştum yummuşken
gözlerimi devindiğim düzende unutulmuşluğuma dair bir kaside miydi yoksa
içimden geçenler ve çatallı sesi kederin elbet benden başka kimsenin de
duymadığı.
Bir hükümse verilen.
Belki de ipotekli ömrün satır
arasıydı her başım sıkıştığında kaleme sarıldığım ve kederimden arındığım.
Düş gücüm olsa da bana ihanet eden ve
ben olsam da gerçekleri görmezden gelen.
Sonrası elbette Allah’a kalmış.
Emaneti Rabbimin canıma kast eden
doğaüstü bir sıra dışılık elbet vakıf olamadığım ansızın işgal eden bir güdü ve
sırlarla gömülmek kadar da zamansız bir terk ediş.
Adını andığım kadar da hiç bu kadar
derinden hissetmediğim o tevekkül yüklü satırlar ve uykuyla arınan bedenim ve
ruhum nihayetinde sabaha ermiştim ya…
Kaldığım yerden devam ettim ve de ne
de olsa ne hayatın sıdkı sıyrılmıştı ne de hayal dünyam firar etmişti
içselleşen tüm duyguların da salındığı sayısız umut zerresi ile yeniden yolumun
kesişeceği…