Ölüm…
Sırdaş bir imge mi yoksa saklı kalan?
Muadili kürediğimiz geceden
Firar eden düşler mi hani?
Dün mizaçlı bir mutlulukta asılı
kalan?
Günü b/öldüğümüz
Ömrü öğüttüğümüz kadar da muhalif bir
sevgi:
İnadına sevmekten var mı ötesi?
Latife yaptığımız geçmiş zaman
Gelecek belki de günden mimlenen
Seğirten sözcüklere de bedeller
öğreten
Yaralı iklim,
Kanamalı günler
Aşka biat devasa bir ırmakta
Haiz olduğumuz tek damla
Şimdi mukayese ederken ömrü
Yaftaların nezdinde
Solup geçerken saklı hüznün de
Beratı.
İnfilak eden göğün bulutlarında
Konuşlu ruhun devre arası mutluluğu
Özünde saklı sözü
Aşka rahmet eken düşü
Yan yana yürümenin de verdiği gücü
Bileyen umudun da seyri günbegün
Büyüyen ne hikmetse.
Soldan sağa k/açtığımıza
Aymazlığında yalnızlığın
Yeni bir sayfa açtığımız
Ayracı mı da duyguların,
Mizacı dize getiren…
Yoksa dizeler mi?
Dizleri çöken şairde saklı kuru
vedası aşkın…
Mağdur bir günde
Mağlup ömrü b/içip de hecelere
Kayrasında hüznün
Sıfatların nezdinde
Hamt etmek olsa olsa şiarı
Tereddütsüz sevip de çoğalırken
Günlerden arda kalan
Derin bir tevazu adeta:
Çok sevmek elbette olmadı akıl karı
Yine de yine de…
Mimoza düşler
Perakende sevinçler
Bir rüzgârın muadili
Yalayıp geçen o hiçliğin duası
Keşke geçer not alsaydık aşkın
nazarında
Buyruk da değil üstelik
Sevmekse, içten gelen mizacın o kırık
kulpu.