Şimdi ölümü irdeleyebilirim ve bir
düşü de kesintisiz acıya boğarım.
Ömrün törpüsü ne ki?
Gün yüzlü şiirlerde sevmedim mi hem ben
seni?
Bir mikado çöpüysem eğer
Derme çatma yüreğimle devindim ben
Her çiçek açan iklimde.
Sözcükler yansızlığım…
Aşk, yürekte dinmeyen sızım
Bir şiirse atan nabzım
Solmaya razıyım göğün her
tebessümümde
Sindiğim değil
Sinemde saklı nazım,
Arazım, aşkım
Belki turkuaz rengi bir coşkuyum
Hakkın nazarında bir seyyah derviş
Gaipten gelen sevgimle türettim ben
bunca şiiri.
Bir de mukozası yalnızlığın
Ne kibirli ne savruktur niyazım
Aşka hürmeten
Rabbine, hayata sevdalı bir yakamoz
ki
Gönlün efkârı dinmese de
Serildiğim bir seccadedir yürek
iklimim
Günü kurtarmak ne kelime, azizim.
Yazmak ne ki ölüm esmişse bir kere
Ensende…
Üşüdüğüme delalet bunca kar,
Bunca ayaz
Oysaki baharın perdesini henüz açtık
Yüklendiğim kadar tevazu
Bire bir teyakkuz ise evrenin cevabı
Ekmek uzattım ben zalime
Hem sevdiğim kadar mesut ve azimliyim
Vazgeçilmezimdir Huda ve sevda:
Aşkın engebeli arazisinde
Yol aldığım kadar vakur
Bitimsiz de umudum, niyazım
Yoldan çıkmak ne kelime?
Yol aldığım belki de bir şaibe
Latif rüzgâra teveccüh
Aşka lütuf yüklediğim
Pencereme konan kanatsız serçe için
de
Ruh bildiğim her dokunuşum
Elbet yatacağım kabrime de bir ön
hazırlık
Ne zaman ki tutulayım kurşuna, efkâra
Dem vurduğum bunca iklim
Can çıkmadıkça
Hayat bulduğum her aciz kelime.
Benlik bir söylem elbet
Vuku bulan coşku ve ne çok vecize
Şimdilik gitmeliyim
Boğulmadan gözyaşımla
Yasıma da saygı göstermeliyim
Sevdiğim kadar meftun
En aciz kölesi duyguların
Rabbime dönük yüzümle
Kefil olduğum münferit hecelerin de
vardır
Bir hikmeti
Kabul görmekse Mevla’mın nezdinde
Fıtratımla âşık ve sadık olduğum
ömrün
Son karesi belki de içimde saklı o hazine.