‘’Uçurum kadar bir yalnızlık
Yaratırım kendime, atlarım
Anısı yoktur küçük rüzgârların
Yapraklarım yok artık kuşlarım yok…’’
(Alıntı)
Gökyüzünde saklı mikado çöplerim
Şirin adamlar ve kadınlar çizdiğim
Acı Cin Ali Cin Ayşe
El ele veren yetim düşlerle ürediğim sakilce
Ve işte boyutsuzluğumu güncelledim bu şiirde
Bir de hazanın yorganı yatak döşek Mayısın göbeğinde
Frapan düşlerin de k/alıntısı
Hazirana ne kaldı, değil mi?
Öyle bir seyyah yürek ki nasıl anlatsam?
Darmaduman bulutlar da adeta fermanı ömrün
Kıblesinde yanık türküler göğün
Kanayan buluttan nemalandığım
Havadan nem kapan sefil benliğim.
Çöpten kuleler yarattım kendime
Çöpten kaleler
Elbet eli de kulağında kalem’in
Yazdı yazacak fermanını bir de ıskalanmasaydım ya
Varsın veryansın yüklensin yüreğim
Sicimden akan yaşlarım elbet aşkı kürediğim
Bir gözaltı
Maviden ırmak
İçinde ölü balıklar ve nice yeis.
Bir bileşke ise söylenmeyen
Anlatmaya dair ısrarla sözlendiğim kelam
Ve ıssızlık safi ıssızlık
Islıklanan heceler de fısıltı yüklü
Depreşen hüzün çıkıp da kerevete
Ayan beyan sevgiyi dışlayan nicesi.
Bil mukabil, azizim
Söylenmedik bir şey kalmadı mı sanırsın?
Ne feryat figan ne de yalanım var
Çizdiğim resimde mutluluğu değil de
Öfkeyi burnundan soluyanlar.
Yine de olmuyor sessizliğe kurduğum bağdaşta
Yanlı yansız gölgelerin telaşında
Dibine vurmaksa elemin
Sanmasınlar da hani, kimsesizim.
Avuçladığım güne teşrifim
Andıkça aşkı özleme dönük nefesim
Bir salındığım bir alındığım
Hangi sözcük yeter ki bunca yalnızlığa?
Tebessüm ehli olsam neye yarar?
Az sonra çağlamak mı, elbet akla zarar.
Künyesinde yaralı satırlar
Erebildiğim o rakım asılı kaldığım
Bir rakamsa denk düştüğüm elbet gönül yaşım
Nasıl ki kalp gözünden mütevellit
Yazmakla da aşınmadı hani yollar
Bir de olmasaydı ya bunca gel-git.
Bir mahzun çehre anılara denk düşen
Bir de hazin güfte dünden medet uman.
Yarınlar mı sarkan yüreğin ucundan…
Bil mukabil kaderim
Sen ne dersen başım gözüm üstüne.