Ağıt benzeri tezahür eden yankısı
gözlerinde
Ölümün
Feveran eden bir huzmede saklı gece
Soluklanan bulutlarda
Kavşağına yenik düştüğümüz dönence.
Bir yargı bir yergi
Elemin haşmetli gövdesi
Ve kükreyen heceler
Mağara adamına denk düşen bir bilmece
Kimse yitip giden
Milattan önce.
Sözcükleri tuza yatırıp
Şekerleme yapan gövdesinde şairin
Unutkan güfteler
Nüvesinde saklı hüzün ve gece:
Ah, gece…
Ah, inhisarında acılar besleyen
Her şiir ve verilen es
Sandalın da su alan dibinde oynaşan
Balıklara gönderme
Ne de olsa şiir de şair de balık
hafızalı
Yoksa tutulur muydu nutku kalemin?
Bir hengâmede saklı tezahürat
Günü bileyip sığındığımız neticede
Kara hitabesi ömrün
Göğe selam veren iblis ve saklı
tuttuğu
Yeis.
Heceleyen basireti bağlanmış
Her ne hikmetse
Yüreği kundaklanmış
Şairin de özet geçtiği her hadise
Kuram dışı ölüm
Kural dışı geçişler.
Latif rüzgârsa kollayan gölgesini
Sevdalı sözcüklere yarenlik eden
Gecenin ve aşkın soluk feri.
Bir idam sehpasıymış ömür
Körelen mutlak gayeler ve umut
Seyrine doyum olmadı yine acının
Sedef kakmalı tarak
Aşkı ve özlemi biçip de iç geçiren
Mizansenden kayan bir yıldız
Kılkuyruk na’şı güneşin
Aya dönül yüzü şiirin
Lakin kuytulardaki esinti
Yalayıp da geçti yüzünü şairin.
Bir vedaysa kaynayan için için
Ne de nazlıdır yüreği bilinmezin
Kök söktüren varlığa
Varlık ki delik deşik bir mintandan
öte
Eteklerinden taşan isyan
Haşa, sezilerde saklı kayıtsızlığı
insanların
Sevip de gün yüzü mü görecekti sanki?
Bir seda ki akan ince ince
Yankısında kaybolduğu şiirin
Biteviye töhmet altında
Aşk ve gölgesi mavinin
Yarım yamalak bir gülümseme
Elbet mucizevi kehaneti kâhinin
Selam olsun ölüm
Selam olsun yalnızlık
Sevip de nazlanan insanlığa son
veryansın
Ne vardı da döndün sırtını…