Dilenci bir sarkıtın giziyim;
sözcüklere çapkınca bakan serseri kalemin neferiyim ve yılgılarla besleniyorum
ve yergilerle ve yanılmanın büyüttüğü o kimsesizlikte acılarla imtihan
oluyorum.
Söylemlerin nakşı.
Elemin ömürle izdivacı.
Kanayan ve kanatan beyitler
inhisarında na’şının içimde kalan ukdenin ve körüklenen nefesin nefisle sınavı…
Ve işte ardıcı düşünceler hâsıl
oluyor ve iklim kendi içinde soluyor ve solduruyor güneşi.
Bir batında doğuyor kimsesizlik bir
batında şerit değiştiriyor köstebekler ve izdihamı dünlerin kardıkça karıyor
içine, özlemin de dış sesinde saklı nidalar ve kaynayan kazanda yüzen iblisin
şerri.
Günü b/öldük de gittik.
Mermer mezar başlığını ısmarladık da
yittik.
Sünepe olmaya ne hacet sürünen
yılandan çaldık zehri ve matemi sonra da tünedik satırlara kurbağa misali
içimizi sunduk ölü nilüfere ve aşkın b/atağında öldük defalarca öldürdük ve
haris düşlere geçit vermedi Tanrı ne hikmetse solladık ömrü ve sağdıcı düşlerin
geceyi rahmet bildik ve sokulduk daha yakına ve soluduk yalnızlığı sadece aşka
hürmet ettik nihayetinde İlahi Işığa zuhur etti yürek ve neferi ölümün
gölgelerle çürüdük ve çürüttük geceyi de günü de zulmettiğimiz kadar kendimize…
Af diledik bir avazda.
Af çıktı da ama çok geçti ve verilen
her este şakıdı bülbül: gül ise çoktan yitip gitmişti s/onsuzluğa.
Sandık ki…
Sanmadıklarımızla doluydu.
Ve o sandık aslında bir lahit kadar
daracıktı ve sığabilmenin mümkün atı yoktu ve sığlardan kaçtık arayı da açtık
mutlulukla.
Umuda dair hurafeler salındı
karanlığa meyleden her şiirde ve yalnızlığımıza sadece Yaratan idi tanık ve diş
biledik hüzne us biledik yüreği kardık daha derinden kandık daha en baştan
kanadık da için için ve içlenen her söyleme yandık ateş gibi kavurduk
kavrulduk.
Huzmesi umudun kar oldu yağdı ve
eridi çünkü güneşti en büyük yalancı.
Kimi zaman uzandık.
Kimi zaman direndik.
Hep diledik ve direncimizle yâd ettik
dünü ve yâri.
Olmazın oluru muydu da aşk…
Ah’lar biriktirdik; zalime gönül
verdik zulmü yuva bildik ve yuvayı dişi kuş değildi yapan bilakis dişini geçirendi
aşktan ve mutluluktan git gide uzaklaşan.
Hüzün bir eksendi ve aşk sapkın bir
milat çünkü çürüyen nefsiydi insan inadının lakin masumiyet de başroldeydi çoğu
zaman.
Görünmeze meyledendi yanılan.
Aşka hitap eden şiirlerdi yarı yolda
bırakan.
Bir zümre ki.
Bir zemheri ki.
Zarar ziyanla geçti ömür ve ne çok ne
çok hezeyan.
Kul köle olduk aşka ver na’şını dahi
taşıdık başımızda lakin görünmeze meylettik ve görüntü ihlali ile dışlandı
yalın ve saf yürekler ne de olsa hazan mahsulü idi ömür ve ömürlük sevgiyi
sonsuzluğa mal ettik ve mat ettik kimi zaman hıçkıran çocuğu.
Büyüdük de nasıl büyüdük hem.
Başımız göğe erdi de çünkü Pandoranın
kutusunda saklıydı hezeyan.
Değerlerdi kollanan.
Değer verdikçe değerimizden olduk ve
şehri şiire boğduk şair çoktan yarı yolu geçmişti ama geçmeyen hüznü ile dağlar
aştı tepeler aştı ve rüzgârı dahi solladı aşkın sekantı ile içine kapanan bir
asrı bir gecede aştı.
Aşkın ırmağında.
Yalnızlığın da sedasıyla.
Sondu her gece. Başlangıçtı her şiir.
Noktalar ufaldı ve çoğaldı devasa
yankısı derken üç noktalı sevgilere ve acılara denk düştü.
Kaçın kurasıydı yalnızlık ve kaçta
kaçıydı şairin bunca cümle?
Cümleler kanadıkça ağıtlar çoğaldıkça
ve azman rüzgâr kundakladıkça yaprakları kökünden söküldü de bitemedi hüzün.
Anlatılmazdı.
Çapraz oturan insanlar ne zaman
yakınlardı da birbirlerine şimdiki sosyal mesafe mi uçurum açmıştı bir ömürlük
yalnızlığa?
Kucaklanan metreler ve yüze takılan
maskeler ve yüzü düşen yabancı ve tanıdık acılar en çok da sevdiklerinden
uzaklaşan bilinmeze mi denk düşüyordu hem şiirler…
Sofusu yüreğin.
Sarkıtı imgelerin.
Dikey acılar yatay özlemler.
Kurşun misali daha da çıkmaza girdi
mi ömür devrildi satırlar devindi mabet sonunda nokta özürlü bir çıkmazda
serildi ünlem ve soruların kazan kaldırdığı makberin açık kapısından içeri
daldı şair ve günü uyutup da gecenin kasvetinde yazdıklarına birileri sahip
çıksın diye…
Sonu yoktu işte asla da olmayacaktı.
Ta ki Mevla çağırana dek ve ç/ağlamaya
devam etti imgeler ve satırlar ve kundaklanan mevsim dahi kurcalamadı fazla
sadece geçiş hakkı tanıdı bir sonraki geceye ulaşana değin kalemin yazmadığı
fermanı anlık bir feryat ile sadece beklemeye aldı iç sesini ta ki muhatap
olana değin karanlığın oynaşan gölgesiyle.