NAMAZ
KİTABÜ'S-SALÂT (NAMAZ BÖLÜMÜ)
DEVAMI 6
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…
Bundan sonra:
Çocukların ve delilerin mescide sokulmaları:
Çocukları ve delileri mescide koymak, mezheblerin ileri sürdükleri tafsilâta göre mekruhtur.
Hanefiler dediler ki: Çocuk veya delilerin mescidi pisleyeceklerine galip bir zanla kanaat getirilirse,
mescide konulmaları tahrîmen mekruh olur. Aksi takdirde tenzîhen mekruhtur.
Malikiler dediler ki: Çocuğun oynamaması veya dur denildiği takdirde durması hâlinde mescide
konulması caizdir. Aksi takdirde haram olur. Aynı şekilde mescidi pisletmeleri söz konusuysa,
çocuğun ve delinin mescide konulması haram olur.
Şafiiler dediler ki: Mümeyyiz olmayan çocuğun ve delilerin mescidi kirletmemelerinden, mescide
zarar vermemelerinden, avret yerlerini açmamalarından emîn olunursa mescide konulmaları caiz olur.
Mescidi oyun yeri yapmadığı takdirde mümeyyiz çocuğun mescide konulması caizdir. Aksi takdirde
haram olur.
Hanbeliler dediler ki: İhtiyaç olmaksızın mümeyyiz olmayan çocuğun mescide konulması mekruhtur.
Yazı öğrenmek gibi bir ihtiyaçtan ötürü, çocukların ve delilerin mescide girmesi mekruh olmaz.
Meseidde tükürmek ve sümkürmek:
Meseidde tükürmek ve sümkürmek de mekruhtur. Mezheblerin bu hususta ileri sürdükleri detaylı
görüşler aşağıya alınmıştır.
Şafiiler dediler ki: Mescidde bir çukur kazan, sonra bu çukura tükürüp üstünü toprakla örten kişi
günahkâr olmaz. Eğer çukur kazmadan tükürürse günahkâr olur. Bundan sonra tükürüğü toprağın altına
gömerse, günâhı devam etmez. Aynı şekilde mescidin sıvasına tüküren kişi de günahkâr olur. Fakat bu
sıvayı kazıyıp tükürüğün izini giderdiği takdirde günâhı devam etmez. Bu sayılan önlemleri almadan
tüküren kişi, haram işlemiş olur.
Hanbeliler dediler ki: Mescidde tükürmek haramdır. Mescidin tabanı toprak veya çakıl olur da,
tükürdükten sonra tükürüğünü yer altına gömerse günahı devam etmez. Eğer tabanı sıvalıysa,
tükürdüğü yeri silmesi vâcıb olur. Tükürdüğü yeri hasırla örtmesi yeterli olmaz. Tüküren kişi
tükürüğünü görmezse; bu tükürüğü görenin, onu gömerek veya başka bir yolla gidermesi gerekir.
Malikiler dediler ki: Mescidin tabanı sıvalı olursa, az miktarda tükürmek mekruh, fazla miktarda
tükürmekse haramdır. Mescidin tabanı çakıllarla örtülü olursa tükürmek mekruh olmaz.
Hanefiler dediler ki: Mescide tükürmek tahrîmen mekruhtur. Mescidin tükürük, sümük ve balgamdan
temiz tutulması vâcibtir. Bu pis şeyler ister mescidin duvarlarına, ister tabanına, ister hasırların üstüne,
ister altına atılsın hüküm değişmez. Yapan kişinin, bu pisliği temizlemesi vâcibtir Bu açıdan mescidin
tabanının toprak, sıvalı veya şergili olması arasında bir fark söz konusu değildir.
Mescidde yitik aramak:
Mescidde yitik aramak da mekruhtur. Buna ilişkin olarak Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır:
“Mescidde yitik arayıp soran birini gördüğünüzde ona deyin ki: “Allah onu sana geri vermesin.” 255 Müslim, Mesâcid, 79; İbn Mâce, Mesâcid, 11
Şâfiîler dışındaki diğer mezhebler bu hükümde görüş birliği etmişlerdir.
Şafiiler dediler ki: Namaz kılanların zihinlerini karıştırmamak veya uyuyanları uyandırmamak
kaydıyla mescidde yitik aramak mekruhtur. Aksi takdirde haram olur. Bu hüküm, Mescid-i Haram
dışındaki mescidleri ilgilendirir.. Mescid-i Harâm'da yitik aramak, insanların büyük cemaat halinde
bulunmasından ötürü mekruh olmaz.
Mescidde şiir okumak;
Mezheblerin ileri sürmüş oldukları tafsilâta göre mescidde şiir okumak da mekruhtur.
Hanefiler dediler ki: Hikmet, vaaz, nasihat, Allah'ın zikri veya takvâlı kimselerin sıfatlarını içerdiği
takdirde, mescidde şiir okumak güzeldir. Eğer eski eserlere, devirlere ve milletlerin tarihlerine dâir ise
mubahtır. Başkalarını hicvetmeye ve küçük düşürmeye ilişkin şiirleri mescidde okumak haramdır.
Yanaklara, endamlara, bellerin inceliğine, saçlara ilişkin şiirleri okumak, şehveti uyandırdığı takdirde
haramdır. Aksi takdirde mekruh olur.
Hanbeliler dediler ki: Peygamber Efendimizi öven şiirlerle, haram ve mekruh şeyleri içermeyen
şiirleri mescidde okumak mubahtır.
Malikiler dediler ki: Allah'a veya Peygambere övgüyü içeren şiirlerle hayra teşvik edici şiirleri
mescidde okumak güzeldir. Bunlardan başka şiirleri mescidde okumak caiz değildir.
Şafiiler dediler ki: Mescidde hikmet, öğüt ve bunlara benzer şeriata ters düşmeyen, konuları içeren ve
insanların kafasını bulandirmayan şiirler okumak caizdir. Başka nitelikteki şiirleri okumaksa haramdır.
Mescidde dilenmek:
Mezheblerin ileri sürdükleri tafsîlata göre mescidde dilenmek, dilenciye sadaka vermek caiz değildir.
Mescidde ilim öğretmek:
Namaz kılanların zihinlerini karıştırmamak kaydıyla mescidde ilim öğretmek, Kur'an-ı Kerîm
okutmak, vaaz vermek ittifakla caizdir. Mescidin damı da mescid hükmündedir. Mescidde mekruh olan
davranış, damında da mekruh, mescidde haram olan davranış damında da haram olur. Mescid
üzerindeki evlerse, mescid hükmünde değildir.
Hanbeliler dediler ki: Mescidde sadaka dilenmek, dilenciye sadaka vermek mekruhtur. Dilenmeyene
ve hatibin kendisi için istediği kimseye sadaka vermek mubahtır.
Şafiiler dediler ki: Mescidde dilenmek mekruh, namaz kılanların zihinlerini karıştırmaya sebeb
olduğu takdirde ise haramdır.
Malikiler dediler ki: Mescidde dilenmek menedilmeli ve dilenciyede bir şey verilmemelidir. İhtiyarî
olarak sadaka vermekse caizdir.
Hanefîler: Mescidde dilenmek haram ve dilenciye bir şeyler vermek de mekruhtur, dediler.
Mescidin duvarlarına yazı yazmak:
Mezheblerin ileri sürdükleri tafsîlata göre mescidin duvarlarına yazı yazmak mekruhtur.
Malikiler dediler ki: Namaz kılanın zihnini meşgul edeceğinden, Kur'ân-ı Kerîm ve başka şeylerden
de olsa kıble duvarlarına yazı yazmak mekruhtur. Diğer taraflara yazı-yazmak mekruh değildir.
Şafiiler dediler ki: Mescidin duvarlarına ve tavanına Kur'an-ı Ke-rîm'den âyetler yazmak mekruh,
Kur'an-ı Kerîm yazılı yerleri arka tarafa alarak yaslanmak ise haramdır.
Hanbeliler dediler ki: Mescidin duvarlarına ve tavanına yazı yazmak mekruhtur. Bunun masrafını vakıf malından karşılamak haramdır. Vakıf malını harcayarak yazan, bedelini vakfa ödemek
zorundadır. Eğer kendi malıyla yapmışsa onunla vakıf cihetine dönmüş sayılmaz.
Hanefiler dediler ki: Mescidin duvarlarına yazı yazılmamalıdır. Bunların yere düşmesi hâlinde,
ayakla basılarak hakarete uğramalarından korkulur.
Mescidde abdest almak:
Tükürük ve sümükle kirletümediği takdirde, mescidde abdest almak caizdir. Kirletilmesi halinde Şafiî
ve Hanbelîlere göre haram olur. Hanefîlerle Mâlikîlere gelince, onların bu husustaki görüşleri aşağıya
alınmıştır.
Hanefî ve Mâlikîler: Mescidde abdest almanın mutlak olarak mekruh olduğu görüşündedirler.
Namaz vakitleri dışında mescidin kapatılması:
Namaz vakitleri dışında mescidin kapatılması, Hanefîler dışındaki üç mezheb İmamına göre mubahtır.
Hanefîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Eşyalarının kaybolmasından korkulmadığı takdirde, namaz vakitleri dışında
mescidi kapatmak mekruhtur:
Bazı mescidlerde namaz kılmanın diğerlerine nisbetle fazîleti:
İslâm Dini, zâtı itibâriyle bir yeri, başka bir yere üstün kılmamıştır. Yalnız bazı şahıslar arasında nasıl
ki fazîlet farkı varsa, aynı şekilde yerler arasında da fazîlet farkı vardır, ki bu da bazı manevî
özelliklerden kaynaklanır. Bir mescidin diğerinden üstün olması, onda diğerine nisbetle daha fazla dînî
ve edebî olayların vukû bulmasından ötürüdür. Meselâ Mekke'deki Mescid-i Haram'ı ele alalım: Burası
Kabe merkezidir. Yüce Allah kullarına, özel şekildeki hac ibâdetini burada edâ etmelerini emretmiştir.
Medîne'deki Mescid-i Nebevî'de ise, vahiy gelmesi gibi büyük bir dînî olay vukûbulmuştur. Dînin
önderleri burada, Rasûlullah'tan, İslâm'ın kurallarını öğrenmişlerdir. İşte bu nedenle fıkıhçılar, dînî
olaylara sahne olma gibi özelliklere sâhib olmalarından ötürü, bir kısım mescidleri diğerlerine nisbetle
daha faziletli saymışlardır. Mezheblerin bu faziletli mescidler hususundaki tafsilatlı görüşleri aşağıya
alınmıştır. Yine hatırlatalım ki; fazîlet, bu mescitlerin binasına nisbetle değil, buralarda kılınan
namazlara nisbetledir.
Hanefiler dediler ki: Mescidlerin en faziletlisi Mekke'deki Mescid-i Haram, ondan sonra Medine'deki
Mescid-i Nebevi, daha sonra Kudüs'teki Mescid-i Aksa ve Kubâ Mescidi'dir. Bunlardan sonra sırasıyla
şunlar gelir: En eski tarihli olan, sonra alanı en geniş olan, sonra da namaz kılana en yakın olandır.
Dînî dersleri dinlemek için inşâ edilen mescidde namaz kılmak, en eski tarihli mescidde ve ondan
sonra gelen mescidde kılmaktan daha faziletlidir. Mahalle mescidi, büyük cemâatli mescidden daha
faziletlidir. Zîrâ bu mescidin de insan üzerinde hakkı vardır. Namazı burada kılarak mamur hale
getirmek icâb eder. Mescidde namaz kılan kişinin bu anılan mescidlerde sırasıyla namaz kılması daha
faziletli olur.
Şafiiler dediler ki: Mescidlerin en faziletlisi, Mekke'deki Mescid-i Haram, ondan sonra Mescid-i
Nebevî, sonra da Mescid-i Aksâ'dır. Bunlardan sonra da fazilet sırasına, cemaati en çok olan mescidler
girerler. Yalnız, cemaati çok olan bu mescidlerin İmamı, kendisine uyulması mekruh bir kimse
olmamalıdır. Şayet böyle bir camiin İmamı, kendisine uyulması mekruh bir kimse ise, bundan daha az
cemâatli bir mescidde kılmak daha faziletli olur. Aynı şekilde küçük bir mescid İmamının, büyük bir
cemaatte namaz kılması halinde; kendi görevli olduğu mescidin kapanmasına sebebiyet verecekse veya
kendi mescidinde kıldırmakla cemâati huzur bulacaksa, kendi az cemâatli mescidinde kılması daha
faziletli olur.
Malikiler dediler ki: Mescidlerin en faziletlisi Medîne-i Münevvere'deki Mcscid-i Nebevî'dir. Ondan
sonra Mekke-i Mükerreme'deki Mescid-i Haram ve Kudüs'teki Mescid-i Aksa gelir. Bunlardan sonraki
diğer mescidler, fazilet bakımından eşittirler. Yalnız şunu söyleyelim ki; kişiye yakın olan mescidde
namaz kılmak, komşuluk hukuku nedeniyle daha faziletli olur.
Hanbeliler dediler ki: Mescidlerin en faziletlisi Mekke-i Mükerreme'deki Mescid-i Haram, ondan
sonra Medîne-i Münevvere'deki Mescid-i Nebevî, daha sonra Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'dir. Bunlardan
sonra gelen mescidlerin tümü fazilet bakımından birbirlerine eşittirler. Yalnız, kişinin hazır bulunması
sayesinde cemaatin teşekkül edeceği bir mescidde veya kendisinin hazır bulunmaması ile de cemaatin
teşekkül edebileceği, ancak İmamın veya cemaatin kalbinin kırılacağı bir mescidde namaz kılmak daha
faziletli olur. Bundan sonra, yapısı tarihî olan mescidler ve cemaati çok olan mescidlerle kişiye en uzak
olan mescidler, fazilet sırasına girerler. 256 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 382-390.
Namazı Bozan Şeyler
Bu başlık altında her mezhebe göre, namazı bozan hususları toplu olarak anlatacak ve daha sonra da bu
hususlardan üzerinde ittifak edilenlerle, ihtilâf edilenleri genişçe ele almaya çalışacağız.
Şâfiîler: Namazı bozan hususları şöylece sıralamışlardır:
1. Geçmiş bölümlerde anlatılan kısımlarıyla, hades halinin vukû bulması. Bu hal guslü de gerektirse,
abdesti de gerektirse namazı bozar.
2. Namazda konuşmak. Namazı bozacak konuşmanın miktarına ilişkin detaylar ileride anlatılacaktır.
3. Namazda ağlayıp inlemek.
4. Namaz cinsinden olsun olmasın, fazla miktarda harekette bulunmak. Meselâ; üç defa eli kaldırıp
indirmek veya sağa sola götürüp getirmek, fazla miktarda bir hareket sayılır. Bu durumda el, peşpeşe
götürülüp getirildiğinde sadece bir hareket sayılır. Araya fasıla konulursa, götürülmesi bir hareket,
getirilmesi ayrı bir hareket sayılır. Ayağın götürülüp getirilmesi, araya fasıla konulmasa bile
götürülmesi bir hareket, getirilmesi ayrı bir hareket sayılır.
5. Niyette veya namazın sıhhat şartlarından birinde veyahut da niyetin keyfiyetinde şüpheye düşmek.
Meselâ; öğle namazına mı niyet ettiği, yoksa ikindi namazına mı niyet ettiği hususunda şüpheye
düşerse, namazı bozulur. Tabiî bu şüphenin, namazın rükünlerinden birini edâ edecek kadar devam
etmesi halinde namaz bozulur. Bir rükün edâ edecek kadar devam etmezse, namaz bozulmaz.
6. Tamamıyla edâ edilmeden namazdan çıkmaya niyet etmek.
7. Namazı kesmek veya namaza devam etmek hususunda tereddüde düşmek.
8. Namazı kesmeyi, âdeten imkânsız olan bir şarta bağlamak. Meselâ içinden, “eğer Ahmed gelirse
namazı keserim” diyen kişinin namazı bozulur. Ama iki zıddın bir araya gelmesi gibi, aklen imkânsız
olan bir şarta bağlarsa, bunun namaza bir zararı olmaz.
9. Namazın niyetini bir başka namaza çevirmek. Yalnız farz namaz bundan müstesnadır. Farz namaz
kılmakta olan bir kişi tek başınaysa, bir cemaatin teşekkül ettiğini görmesi halinde onlarla birlikte
kılmak isterse, bu niyetini nafileye çevirebilir.
10. Namaz esnasında dinden çıkma veya delirme halinin vukû bulması.
11. Örtmeye muktedir olması halinde namazdayken avret mahallinin açılması. Çıplak olarak namaza
başlayan kişinin, namazdayken örtüneceği bir elbiseyi bulması.
12. Namaz esnasında bedenine veya elbisesine, ya da gözlerinin içine afvedilmeyen bir necasetin
bulaşması halinde kişi, bu necaseti hemen üzerinden atmazsa namazı bozulur.
13. Rükûdan kalkmayı veya iki secde arasında gturmayı uzatmak. Rükûdan kalkma hâlinde okunması
gerekli zikirlerden fazla olarak bir Fatiha okuyacak kadar uzatılırsa namaz bozulur. İki secde
arasındaki oturmaya gelince, burada da okunması istenilen dualardan sonra, son teşehhüd miktarınca
oturulması hâlinde namaz bozulur. Yalnız son rek'atte, rükûdan kalkmanın uzatılmasıyla, tesbih
namazındaki iki secde arasında oturmanın uzatılması bundan istisna edilmiştir. Bu uzatmaların namaza
bir zararı olmaz.
14. İmama uyan kişinin mazeretsiz olarak iki fiilî rüknü İmamdan önce veya sonra yapması.
15. Mahallinden önce kasıtlı olarak (yersiz) selâm vermek.
16. İftitah niyetiyle iki kez iftitah tekbiri almak.
17. Sözlü de olsa namazın rükünlerinden birini kasden terk etmek.
18. Mest üzerine yapılan mesh müddetinin namazdayken sona ermesi. Veyahut da mestin ya da sargının ayağı örten kısımlarından bir miktarının çözülüp ayağın görünmesi.
19. Kâfirlik veya başka bir sebepten ötürü, uyulması caiz olmayan kimselere uyarak namaz kılınması
hâlinde namaz bâtıl olur.
20. Kasıtlı olarak fiilî bir rüknü tekrarlamak.
21. Yenilecek bir şey olmasa bile, oruç bozucu bir şeyin namazdayken kişinin karnına gitmesi.
22. Göğsün kıbleden saptırılması.
23. Fiilî rükünlerden birini kasıtlı olarak diğerinden önce yapmak.
Mâlikiler: namazı bozan şeyleri şu şekilde sıralamışlardır:
1. Namazın rükünlerinden birini kasıtlı olarak terketmek.
2. Namazın rükünlerinden birini sehven terk etmek. Bu rüknü terk ettiğini hatırlamayıp da namazı
tamamladığına inanarak selâm verdiği takdirde, aradan örfe göre uzun bir zaman geçerse kişinin
namazı bozulur. Namazı tam olarak kıldığına inanıp, selâm verdikten sonra aradan az bir zaman
geçince hatırlayacak olursa, bu durumda noksan kıldığı rek'ati lağveder. Yerine bir başka rek'ati kılarak
eksikliği tamamlarsa namazı sahih olur. Eğer namazı tam olarak kıldığına inanarak değil de, yanlışlıkla
selâm verirse veya hiç selâm vermezse; terk edilen rükün son rek'atte ise onu yerine getirerek namazını
tamamlar. Fakat terk edilen rükün son rek'atten başka rek'atlerde ise ve son rek'atin rükûuna da
varmamışsa, eksik kalan rek'ati tamamlar. Son rek'atin rükûuna varmışsa eksik kalan rek'ati lağveder,
terk edilen rüknü de yerine getirmez. (Rükûun yerine getirilmesi, başın rükûdan mutmain ve itidalli
olarak kaldırılmasıyla olur. Yalnız rükûun terkinde böyle değildir. Son rek'atin rükûuna gitmek, başı
sadece eğmekle yerini bulur.)
3. Niyeti terk etmek veya lağvetmek.
4. Rükû veya secde gibi fiilî bir rüknü kasıtlı olarak fazlaca yapmak.
5. Birinci ve üçüncü rek'atlerde oturarak fazladan teşehhüdde bulunmak.
6. Kasden veya unutarak kahkahayla gülmek.
7. Kasıtlı olarak yeyip içmek.
8. Namazı düzeltmekten başka bir gaye ile kasıtlı olarak konuşmak. Namazı düzeltmek kasdıyla az
miktarda konuşulursa namaz bâtıl olmaz. Fazla miktarda konuşulursa namaz bâtıl olur.
9. Kasıtlı olarak ses çıkarmak.
10. Kasden ağızla üfürmek.
11. Kasden az da olsa kusmak.
12. Namazın tamamlanmasından şüpheli olarak selâm vermek.
13. Abdest bozucu bir durumun namazdayken meydana gelmesi veya abdestin bozulduğunun
hatırlanması.
14. Muğallaza avretin tamamının veya bir kısmının açılması.
15. Namaz kılanın üzerine necaset düşmesi veya düştüğünün namaz esnasında bilinmesi.
16. Namaz kılan kişinin İmamdan başkasının hatasını düzeltmek için “sübhanallah” demesi.
17. Namaz cinsinden olmayan bir fiilin fazla miktarda işlenmesi.
18. Namazın farzını tamamlamaya engel bir durumun meydana gelmesi. Meselâ, namazdaki itmi'nânı
engelleyen idrar sıkıştırması buna örnek olarak gösterilebilir.
19. Öğle ve ikindi gibi, vakitleri müşterek namazlardan ikincisini kılmakta olan kişinin, öğleyi
kılmadığını hatırlaması halinde namazı bozulur. Bazıları da bozulmayacağını ileri sürmüşlerdir. Bu
görüşte olanlar az miktarda kazaya kalan namazlarla ilgili tafsilâtın burada da geçerli olduğunu
söylemişlerdir.
20. Namaz kılan kişi misafir de olsa, kesin olarak yanlışlıkla dört veya üç rek'atlı namazlara dört rek'at
daha eklerse; veya iki rek'atlı namazlarla vitir namazına iki rek'at daha eklerse namazı bâtıl olur. Rek at
sayısı belirli olan nafilelere, meselâ bayram namazına bir misli daha ekleyenlerin namazları da bozulur.
21. İmamla birlikte bir rek'at olsun namaz kılmamış kişi, İmamın sehiv secdesi yapması hâlinde
kendisinin bu secdeyi yapmayarak ayağa kalkması ve üzerinde kalan namazı tamamlaması gerekirken,
İmamla birlikte sehiv secdesi yapması namazı bozar. Bu secde, selâmdan önce de olsa sonra da olsa
namazı bozar. İmamla birlikte bir rek'at kılmış olan kişi, İmamın sehiv secdesi yapması hâlinde, eğer
bu secde selâmdan önce yapılıyorsa İmama uyarak sehiv secdesi yapar. Ondan sonra da kalkıp eksik
kalan namazını ikmâl eder. Bu secde, selâmdan sonra yapılıyorsa, bu durumda sehiv secdesini İmamla
birlikte yapmayıp erteler; üzerinde kalan namazı tamamladıktan sonra sehiv secdesini yapar. Eğer
eksik kalan kısmı ikmâl etmeden sehiv secdesini yaparsa namazı bâtıl olur.
22. Hafif bir sünneti, meselâ bir tekbiri veya tesmii terketmekten veya Kunut gibi bir müstehabı
okumamaktan ötürü selâmdan önce sehiv secdesi yapmak da namazı bozar.
23. Unutarak namazın sünnetlerinden üç tanesini terketmek ve bunlar için sehiv secdesini yapmayarak
selâm verdikten ve örfe göre aradan uzun bir zaman geçtikten sonra namaz kılmak bâtıl olur.
Hanbelîler: namazı bozan şeyleri şu şekilde sıralamışlardır:
1. Namazın cinsinden olmayan ve zaruretsiz olarak yapılan fazla miktardaki hareket,
2. Afvedilmeyen necasetin namaz kılana bulaşıp da derhal giderilmemesi.
3. Kıbleye sırt çevirmek.
4. Abdest bozucu bir durumun meydana gelmesi.
5. Rüzgâr ve benzeri sebeblerle elde olmayarak değil de, kasıtlı olarak avret yerinin açılması ve derhal
kapatılmaması.
6. Özürsüz olarak bir şeye kuvvetlice yaslanılması ve yaslanılan bu dayanağın da çekilmesi halinde
namaz kılanın düşmesi.
7. Kıraata başladıktan sonra birinci teşehhüde dönmek. Tabiî eğer bilinip hatırlanırsa namaz bozulur.
8. Fiilî bir rüknü, örneğin rükûu kasıtlı olarak fazla yapmak.
9. Bazı rükünleri kasıtlı olarak diğerlerinden önceye almak.
10. Namazı tamamlamadan önce kasıtlı olarak selâm vermek.
11. Düzgün okumaya muktedir olmasına rağmen, mânâyı değiştirecek şekilde hatalı kıraatte bulunmak.
Örneğin Fâtiha'daki “en'amte” kelimesinin sonundaki “te” yi, “tü” şeklinde okumak. Böyle yapmakla
namaz bozulur.
12. Namazı kesmeye niyet ederek ilk niyeti feshetmek.
13. Niyeti feshedip etmemekte tereddüt etmek.
14. Bilfiil feshetmemekle birlikte, niyeti feshetmeye azmetmek.
15. Namaz amellerinden birini şüpheyle yapmakla, namazın niyetinde şüpheye düşmek. Meselâ rükû
veya secdeye giderken şüpheyle gitmek gibi.
16. İftitah tekbirinde şüpheye düşmek.
17. Dünya lezzetleri için duada bulunmak. Sözgelimi Allah'tan, kendisine güzel bir câriye nasib
etmesini dilemesi gibi.
18. Allah'tan ve Rasûlullah'tan başkasına, hitap zamiri olan “kâf” ile hitabta bulunmak.
19. Az veya çok kahkahayla gülmek.
20. Az veya çok konuşmak.
21. İmamdan önce hareket etmek.
22. İmamın namazının bozulması. Bu durumda ona uyanların namazı da bozulur. Ancak İmam,
unutarak abdestsiz namaz kıldırırsa, kimse de farkına varmazsa namaz bozulmaz.
23. İmama uyan kişinin İmamdan önce kasden selâm vermesi.
24. İmama uyan kişinin İmamdan önce sehven selâm vermesi ve selâmını da bundan sonra iade
etmemesi.
25. Yemek ve içmek. Yalnız, unutan veya câhil bir kimsenin az miktarda yeyip içmesinin namaza bir
zararı olmaz. Eğer kasıtlı da olsa nafile namazlarda az miktarda bir şey içmek de namazı bozmaz.
26. Ağızda çözülen şeker ve benzeri şeyleri yutmak. Ancak unutarak veya bilmeyerek az miktarda
yutmuşsa namazı bozulmaz.
27. Gereksiz yere boğazı temizlemek.
28. Üflerken, üflemekten dolayı iki harf telâffuz edilirse namaz bozulur.
29. Allah korkusundan başka bir sebeple ağlanması halinde iki harf kadar bir ses telâffuzu vukûbulursa
namaz bozulur. Ama baskın gelen ağlamaktan ötürü namaz bozulmaz. Aynı şekilde öksürük ve aksırıp
esneme kişiye baskın gelir de iki harf kadar bir ses telâffuzu vukûbulursa namaz bozulmaz.
30. Oturarak veya ayakta uyuyan kişinin az miktardaki konuşması namazı bâtıl etmez. Ama oturup
veya ayakta durma dışındaki bir halde uyuyan kişinin konuşması namazı bâtıl eder.
Hanefiler: namazı bozan şeyleri şu şekilde sıralamışlardır:
1. Tafsilâtı daha önce geçen açık, yani harfleri düzgün ve işitilen bir konuşma namazı bozar. Bu
konuşma ister kasıtlı olsun, ister yanılarak, ister dalgınlık ve bilgisizlik sonucu olsun, aynı hükme
tâbidir.
2. Rasgele konuşmalara benzer şekilde dualarda bulunmak. Sözgelimi; “Allah'ım, bana bir elbise
giydir” veya “Allah'ım, falan kadını bana kısmet et” veyahut da, “Allah'ım, borcumu ödemekliğimi
bana nasib eyle” gibi dualarda bulunmak namazı bâtıl eder.
3. Başkasına tahiyyatta bulunmak kasdıyla, “aleyküm” dememekle beraber “es-selâmü” demekle
namaz bozulur. Bunu unutarak yapma halinde de hüküm aynıdır.
4. Verilen selâmı unutarak da olsa dille almak. Çünkü bu da ibadet dışındaki konuşmalar türündendir.
Toka yaparak selâm almak da namazı bozar.
5. Fazla miktarda hareket etmek.
6. Göğsü kıbleden saptırmak.
7. Dışarıdan ağza az da olsa bir şey alarak yemek veya içmek, namazı bozar.
8. Nohut miktarı kadar az da olsa, diş aralarında kalmış yemek kalıntısını yemek de namazı bozar.
9. Özürsüz yere boğazı temizlemek. Bunda harf telâffuzu vukû bulduğu için namaz bozulur.
10. Toprağı üflemek veya sıkıntıyı gidermek için “öf” demek. Aynı şekilde “ah” diye inlemek de
namazı bozar. Hasret belirtmek için “ooh” demek de namazı bâtıl eder.
11. Vücuttaki bir ağrıdan, mal veya sevgiliyi kaybetmekten ötürü yüksek sesle ağlamak namazı bozar.
12. Aksıran kimseye “Yerhamükallah” demek.
13. Allah'ın dengi var mıdır? diyen kimseye “Lâ ilahe illallah” demek.
14. Kötü haber verilmesi dolayısıyla “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn” demek namazı bâtıl eder.
15. Vakit genişse ve namaz kılan da tertib sahibiyse, bir kazanın zimmetinde kaldığını hatırlamakla
namazı bozulur. Yani kılmakta olduğu farz namazdan sonra beş vakit kılmazsa namazı bâtıl olur.
Kazaların kılınması bahsinde de anlatılacağı gibi tertib ehli olmayan kimselerin bu durumda namaz
kılmaları caizdir.
16. Sevindirici bir haber alması hâlinde namaz kılan kişinin “Elhamdülillah” demesi
17. Beğenilen bir şeyi görmesi hâlinde “Sübhânallah” veya “Lâ ilahe illallah” demesi.
18. Cevâb kasdıyla Kur'ân-ı Kerîm'den âyetler okuması. Meselâ;
a. Kitab isteyen bir kimseye 257 "Ey Yahya, Kitab´a kuvvetle sarıl. Daha çocuk iken ona hikmet verdik." Meryem: 19/12. âyetini okuması.
b. Getirdiği bir şeyi soran kimseye de 258 "Oradan uzaklaştıkları vakit Musa delikanlısına; azığımızı çıkar, bu yolculuğumuzdan andolsun ki yorgun düştük, dedi." Kehf: 18/62. âyetini okuması.
c. Bir şeyi almak için izin isteyen birine 259 "Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için, siz de onlar için bir elbisesiniz. Sizin nefislerinize hıyanet eder olduğunuzu Allah bildi de tevbenizi kabul edip, sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah´ın hakkınızda yazdığını isteyin. Sizin için şafağın beyaz ipliği, siyah ipliğinden seçilinceye kadar yeyin, için sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde i´tikafta bulunduğunuz zaman, kadınlarınıza yaklaşmayın. Bu Allah´ın hudududur. Sakın onlara yaklaşmayın. İşte Allah ayetlerini insanlara, korunsunlar diye böyle açıklar." Bakara: 2/187.
âyetini okuması. Bu âyetlerle ve bunlara benzer diğer
âyetleri okumakla cevâb kastedilmez de sadece haber verme kastedilirse namaz bozulmaz.
19. Teyemmümle namaz kılan kişinin son ka'dede teşehhüd miktarı oturmadan önce suyu görmesi ve
kullanmaya muktedir olması halinde namazı bozulur.
20. Kendisi abdestli olup da, teyemmümlü bir İmamın peşinde farz kılan kimsenin bu durumda farzı
bâtıl olup nafileye dönüşür.
21. Son ka'dede teşehhüd miktarı oturmadan önce mesh müddetinin tamamlanması. Aynı şekilde az bir
amelle de mestlerin çıkarılması namazı bozar.
22. Ümmî bir kimse okumuş birine tâbi değilse Kur'ân öğrenmesi. Bu öğrenmesi ister birinin Kur'ân
okuyup kendisinin dinlemesi, isterse bizzat kendisinin hatırlamasıyla olsun, son ka'dede teşehhüd
miktarı oturmadan önce namaz bozulur. Son ka'dede teşehhüd miktarı oturduktan sonra başkasının
okuyup kendisinin dinlemesiyle öğrenmesi namazını bozmaz.
23. İmâ ile namaz kılmakta olan kimse, secde ve rükû yapma gücünü bulur da namazının geri kalan
kısmım böylece kılarsa, bunu zayıf olarak kılmış olduğu kısmın üzerine ekleyerek tamamlaması caiz
olmaz.
24. Özürlü veya ümmî olup İmamlığa ehliyet olmayan bir kimseye İmamın istihlaf etmesi.
25. Sabah namazını kılarken güneşin doğması. Güneş kursunu görmek mümkün olmadığı takdirde
ışınlarını görmek de namazın bozulması için geçerli bir sebeptir.
26. Bayram namazlarından birini kılmakta olan kişinin, güneşin tam tepe noktasına gelmesi halinde
namazı bozulur.
27. Cuma namazını kılmakta olan kişinin, ikindi vaktinin girmesi dolayısıyla sıhhat şartlarından birini,
yani vakti kaçırdığından dolayı namazı bozulur.
28. İyileşen yaranın üzerinden sargının düşmesi.
29. Özürlü kimsede, özür sebebi dışında abdest bozucu bir durumun vuku bulması. Veya özür
sebebinin tam bir namaz vakti boyunca görülmesi de namazı bozar.
30. Kasıtlı olarak abdest bozmak. Ama ileride anlatılacak şartların tahakkuk etmesi halinde, hades
halinin önceden vukubulmuş olması namazı bozmaz. Yani son ka'dede teşehhüd miktarı bir süre
geçtikten sonra hades halinin vuku bulması namazı bâtıl etmez.
31. Namazdayken bayılma veya aklını yitirme.
32. Bir kimseye bakarak namazdayken cünüb olmak.
33. Namazda, mak'adını sağlama alarak uyuyan bir kişinin, ihtılâm olmakla namazı bâtıl olur.
34. Namazdayken kadınlarla aynı hizaya gelen kişinin namazı da bozulur. Bu husus, bundan sonraki
namazda kadınların hiza tutmaları bahsinde de izah edilecektir.
35. Kendisinde hades halî vuku bulmuş kimsenin avretinin görünmesi. Taharet için mecbur da kalsa,
avret yerinin görülmesi halinde namazı bozulur. Örneğin kadının abdest için kolunu sıvaması
zamanında namazı bâtıl olur. Kendisinde hades hâli vukû bulan bir kimsenin abdest almaya giderken
veya dönerken kıraatta bulunması... Uyanık olması hâlinde hades hâli vukûbulduktan sonra özürsüz
olarak bir rükün edâ edecek kadar beklemesi. Ama izdihamdan ötürü veya burun kanını durdurmak
nedeniyle beklerse namaz bozulmaz. Yakın bir suyu bırakıp da, abdest için uzaktaki bir suya gidilirse
ve arada iki saftan fazla bir mesafe varsa namaz bozulur.
36. Namaz kılan kişi, kendisinde namaza zıt bir hades halinin vuku bulduğunu zannederek özürsüz
yere mescidden çıkarsa namazı bozulur. Mescidden çıkmadığı takdirde namazı bozulmaz. Abdestsiz
olduğunu veya mesh müddetinin sona erdiğini, ya da üzerinde bir kaza namazının kaldığını veya
kendisine bir necasetin bulaştığını zannederek mescidden çıkmakla birlikte namazdaki yerinden ayrılan
kişinin namazı bozulur.
37. İmama uyan kişinin, İmamdan başka birine, kıraatta takıldığı yeri açması. Zîrâ burada zarûretsiz
öğretme söz konusudur. Ama İmam için açmasına gelince, İmam farz olan kıraati yapmış olsa bile
caizdir.
38. Namazda başkasının takıntısını açmak veya başkasının emrine uymak da namazı bozar.
39. Kendi kılmakta olduğu namazından başka bir namaza intikâl etmek niyetiyle tekbir almak. Meselâ
tek başına namaz kılmakta olan bir kişiye, İmama uyması için seslenildiğinde veya bunun tersi olarak
İmama uyarak namaz kılan bir kişinin tek başına namaz kılması için kendisine seslenildiğinde,
namazını değiştirmek amacıyla tekbir alması namazı bozar. Veyahut da kılmakta olduğu bir farzdan
başka bir farza intikâl etmek veya bir farzdan nafile bir namaza, ya da nafileden farza intikâl etmek
niyetiyle tekbir alırsa namazı bozulur. Tabiî namaz, bütün bunlar son ka'dede teşehhüd miktarı
oturmadan önce vukubulursa bozulur. Aksi takdirde muhtar olan görüşe göre bozulmaz.
40. Tekbir alırken “Allahü” lâfzının hemzesini uzatmak.
41. Ezberinde olmayan bir yeri Mushaf'a bakarak veya başkasının okumasını tekrarlayarak okumak.
42. Avret mahalli açık veya üzerinde namaza engel necasetlerden biri bulunarak bir rükün edâ etmek
veya böyle bir durumda bir rükün edâ edecek kadar zamanın geçmesi de namazı bozar.
43. İmama ortak olmayarak İmamdan önce bir rükün edâ etmek.
44. İmama sonradan kavuşup namaz kılan kişi, İmamın selâm vermesinden sonra veya teşehhüd
miktarı oturup da, İmamın selâm vermesinden önce ayağa kalkarak üzerinde kalan noksanlığı
tamamlamaya başlar da, secdeye vardıktan sonra İmamın, üzerinde sehiv secdesi olduğunu hatırlayarak
secdeye varması halinde, bu kişinin de İmama tâbi olarak sehiv secdesini yapması namazını bozar.
45. Namazın aslî secdesinden sonra veya son ka'dede tilâvet secdesini hatırlayıp da secde edikten sonra
oturmayı iade etmemek.
46. Uyuyarak edâ ettiği rüknü iade etmemek.
47. İmama sonradan uyan kişinin İmamının, kasıtlı olmasa bile kahkahayla gülmesi.
48. Dört rek'atli namazı iki rek'atli sanarak birinci teşehhudden sonra selâm vermek. Meselâ öğle
namazının dört rek'atlik farzını kılmakta olan kişi, cuma namazını kıldığını sanarak birinci teşehhüdden
sonra selam verirse namazı bozulur.
49. İmama uyan kişinin ayaklarının, İmamınkınden ilende olması namazını bozar. Aynı hizada olursa
bozulmaz. 260 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 391-399.
Namazda Kadınların Hiza Tutması
İmama uyduğu halde bir erkeğin yan tarafında veya önünde namaz kılan bir kadının namazının bâtıl
olmayacağı, aynı şekilde kendisiyle aynı hizada namaz kılan erkeklerin de namazlarının
bozulmayacağı hususunda Hânefîler dışındaki mezhebler görüş birliği etmişlerdir. Hânefîlerin buna
ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hânefîler dediler ki: Bir erkeğin yan tarafında veya önünde İmama uyarak namaz kılmakta olan bir
kadının namazı, şu şartların gerçekleşmesiyle bozulur:
1. Kadının şehvetli olması. Eğer küçük ve şehvetsız ise, bunun namazda erkeklerle aynı hizada
bulunmasının bir sakıncası olmaz.
2. Kadının bacak ve topuğunun, namaz kılan erkeklerle aynı hizada bulunması. Bacak ve topuklarıyla
onlardan geride bulunursa namazı sahih olur.
3. Kadının bir rüknü edâ edecek veya bir rükün süresi kadar erkeklerle beraber aynı hizada olması.
İftitah tekbiri alırken erkeklerle aynı hizada olup sonradan geriye çekilmesi, namazı bozmaz. Zira
iftitah tekbiri namazın bir rüknü olmadığı gibi, süresi de bir rükün süresi kadar değildir.
4. Bu durum, cenaze namazında söz konusu değildir. Cenaze namazında kadının erkeklerle aynı hizada
bulunması namazı bozmaz. Aynı şekilde rükûsuz ve secdesiz diğer namazlar da bu hükme tabidir.
5. Kadının İmama uyması veya kendisiyle birlikte aynı İmama uyan erkeklerle bir hizada bulunması,
namazı bozar. Fakat kendisi bir İmamın arkasında, hizasında bulunduğu erkek de başka bir İmamın
arkasında olursa bunun bir sakıncası olmaz.
6. Hizasında bulunduğu erkekle kendisi arasında bir zira'lık veya dokuz ayaklık bir mesafe
bulunmaması.
7. Erkeğin kadına, “geri dur” diye işaret etmemesi. Bu işareti yapar da kadın durmazsa namaz
bozulmaz.
8. Erkeğin kadına İmam olmaya niyet etmesi gerekir. İmam olmaya niyet etmemesi halinde namaz
sahîh olmaz. İmamlığa niyet ettikten sonra kadının kendisiyle aynı hizada bulunmasının namaza bir
zararı olmaz.
9. Namaz kıldıkları yerin aynı olması halinde bir hizada bulunurlarsa, namazları bozulur. Fakat kadın
yüksek bir yerde namaz kılarsa sahîh olur. Çünkü bu durumda erkek ile kadın aynı hizaya gelmiş
olmazlar. 261 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 399-400.
Namazı Bozan Şeylerin İzahı
a) Namazla İlgisi Olmayan Bir Şey Konuşmak:
Namazla ilgisi olmayan bir konuşmayı kasıtlı olarak sarfetme halin de mezheblerin ittifakıyla namaz
bozulur. Bu hususta Rasûlullah (s.a.s. şöyle buyurmuşlardır:
“Şüphesiz bu namazda insanların sözlerini konuşmak uygun olmaz. Namaz ancak; tesbih, tekbir ve
Kur'an okumaktan ibarettir.” 262 Nesâî, Sehv, 20; Ahmed bin Hanbel, Müsned, c. 5, s. 447.
Namazı bozacak konuşmanın sının, bazı hece harflerini kapsamasıdır. Ki bu durumda en azından iki
harfin telâffuz edilmiş olması, namazın bozulmasına sebep olur. Bu harfler anlaşılmasa veya bunlardan
biri anlaşılsa namaz yine bozulur. Meselâ “ı” diyerek esreli bir “ayın” telâffuz eden kişi, aslında bir
harf telâffuz etmiş olur. Yalnız bunun lügatte bir mânâsı vardır, ki o da “muhafaza et” demektir.
Anlamı olmayan bir tek harfi telâffuz etmeye gelince; meselâ “c” demek, namazı bozmaz. Anlamsız
olan mühmel bir harfi telâffuz etmek gibi, anlamlı bir veya daha fazla harfi kapsamayan sesleri çıkarmak da namazı bozmaz. Bu hükümde Mâlikîler dışında diğer mezhebler ittifak etmişlerdir.
Mâlikîlerin buna ilişkin görüşleri ise aşağıya alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Namazı bozan konuşmanın sınırı, anlaşılır bir veya daha fazla kelimenin
telâffuzundan ibarettir. Bazısı anlaşılmasa bile mutlak surette ses çıkarmanın namazı bozacağını ileri
sürmüşlerdir. 263 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 400.
b) Namazla İlgisi Olmayan Bir Sözü Unutarak Veya Bilmeyerek Söylemek:
Namazla ilgisi olmayan bir sözü unutarak konuşmak, Hanefî ve Hanbelîlere göre namazı bozar.
Şâfiîlerle Mâlikîler buna muhalefet etmişlerdir.
Şafiiler dediler ki: Namazda unutarak konuşan kişinin namazı bozulmaz. Bu konuşma, az olmak
şartıyla selâmdan önce de olsa, sonra da olsa namazı bozmaz. Az konuşmanın sınırı örfe göre, altı veya
daha az sayıdaki kelimedir.
Malikiler dediler ki: Az olduktan sonra unutarak yapılan konuşma, namazı bozmaz. Az veya çok
konuşmanın sınırı, örfün tesbitiyle belirlenir. Yine namazdaki konuşmanın selâmdan önce veya sonra
olması arasında bir fark yoktur.
Bir kişi, namazı bozacağını bilmeyerek namazla ilgisiz bir konuşmayı yaparsa, üç mezheb İmamının
ittifakına göre namazı bozulur. Bu kişinin âlimsiz olan İslâm ülkelerinden uzaktaki bir yerde yaşaması
veya âlimi olan İslâm ülkelerine ulaşması mümkün olmayan bir yerde bulunmasıyla, İslâm ülkelerine
ulaşması mümkün olan yerlerde bulunması arasında bir fark sözkonusu değildir. Her halükârda namazı
bozulur. Şâfiîler bazı detaylar ileri sürerek bu görüşe muhalefet etmişlerdir.
Şafiiler dediler ki: Câhil kimsenin az miktardaki konuşması namazını bozmaz. Yalnız bu kişinin
İslâm'a yeni girmiş olması veya din âlimlerinden uzak bir yerde yetişmiş olması, korku veya
parasızlıktan, yahut da geçindirmekle yükümlü olduğu kimseleri zayi etmek endişesiyle kendini âlimlere ulaştıramamış olması şarttır. Aksi takdirde namazı bozulur. Bilgisizlik mazeret değildir.
Bir başkası tarafından konuşmaya zorlanan kişinin namazı da ittifakla bozulur. Namazda abdesti
bozmayacak kadar hafif şekilde uyuyan kişi, bu durumda konuşursa, üç mezheb İmamının ittifakıyla
namazı bozulur. Hanbelîler buna muhalefet ederek aykırı görüş beyânında bulunmuşlardır.
Hanbeliler dediler ki: Bir kimse namazda uyurken konuşursa namazı bâtıl olmaz.
Bu durumdaki bir kişinin namazının bozulacağı kuvvetli delillerle desteklenmektedir. Zirâ namazda
uyuyup namazla ilgisi olmayan sözler sarfeden kişi, Rabbinden tam olarak gafil kalmıştır; ki böyle bir
kimsenin namazının da hiçbir kıymeti kalmaz. 264 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 401.
c) Namazı Düzeltmek İçin Kasden Konuşmak:
İmam namaz kıldırırken, namazla ilgili bir şeyi unutur da ona uyanlardan biri, “sen şunu yapmayı
unuttun” derse namazı, üç mezheb imamının ittifakıyla bozulur. Mâlikîler bu hükme muhalefet ederek
aykırı görüş beyânında bulunmuşlardır.
Malikiler dediler ki: Namazı düzeltmek kasdıyla, ister selâmdan önce, isterse selâmdan sonra,
İmamın veya İmama uyan kişinin veyahut da her ikisinin konuşmaları namazı bozmaz. İmama uyan
kişinin düzeltmek maksadıyla konuşması, iki şartla namazı bozmaz:
1. Bu konuşmanın örfe göre, kişiyi namazdan çıkartacak kadar çok olmaması gerekir. Ve bu konuşmayı yapmak için de ihtiyaç olması şarttır.
2. İmamın, “sübhânallah” demekteki maksadı anlamaması. İmama uyan kişinin çok konuşması veya
İmamın da “sübhânallah” dendiğinde maksadı anlaması namazı bozar. Meselâ dört rek'atli namazın iki
rek'atindc selâm veren, veyahut da dört rek'ati kıldırdıktan sonra beşinci rek'ate kalkan İmama
“sübhânallah” dendiğinde İmam, bunun maksadını arılamazsa İmama uyan kişi bu durumda kendisine,
“sen iki rek'atte selâm verdin” veya “beşinci rek'atte kalktın” demesi caiz olur. Bu anlattıklarımız,
İmama uyan kişiyle ilgiliydi. İmama gelince; onun, namazı düzeltmek amacıyla konuşması halinde
namazı üç şartla bozulmaz: Birinci ve ikinci şartlar, İmama uyan kişiyle ilgili şartların aynısıdır.
Üçüncü şarta gelince o da İmamın, kıldığı namaz hususunda kendi kalbinde şüphenin meydana
gelmemesidir. Kendisine uyanlardan birisinin namazı düzeltmek kasdıyla konuşmasından şüpheye düşer, kendisi de buna hak verirse şüpheli hususu bertaraf etmesi ve namazı da kendi kesin kanâatine
göre tamamlaması, kimseden de bir şey sormaması gerekir. Bu durumda cemaatten birine bir şey
soracak olursa namazı bozulur.
Selâm lafzı, namazı bozmaz. Meselâ öğle namazının farzının iki rek'atini kıldıktan sonra unutarak
selâm veren kişinin namazı bu selâmından ötürü bozulmaz. 265 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 401-402.
d) Âmâ'yı Tehlikeden Kurtarmak İçin Konuşmak Ve Yanılarak Konuşmak:
Namaz kılan bir kişinin, tehlikeli duruma düşecek olan âmâyı kurtarmak için konuşması hâlinde
namazı ittifakla bozulur. Bu durumdaki bir kişi, namazı kesip öylece konuşmalıdır. Yamlarak
konuşana gelince bu; dili Kur'an'daki kelimelerden başka bir kelimeye kayarak telâffuz eden kişidir.
Bu durumdaki bir kişinin namazı, Hanefîler dışındaki diğer mezheblerin ittifakıyla bozulmaz.
Hanefîler: Yanılarak dili Kur'an-ı Kerîm'in kelimelerinden başka bir kelimeye kayıp telâffuz eden
kişinin namazı bozulur demişlerdir. 266
e) Boğazı Temizlemek:
Boğazı temizlemek kasdıyla, yapmacık olarak öksürme hâlinde iki veya daha fazla harf telâffuz
edilirse bakılır: Eğer bu, sesi güzelleştirip harflerin mahreçlerinin düzgün olması ve okumanın
mükemmelleşmesi veya İmamın okumasını düzeltmek gibi bir ihtiyaçtan ötürü ise, namaz bozulmaz.
Aynı şekilde, bunun bir refleksten ötürü olması da Hanefî ve Hanbelîlere göre namazı bozmaz.
Mâlikîlerİe Şâfiîler bu hususta daha toleranslı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Malikiler dediler ki: Boğazı temizlemek, bazı harflerin telâffuzunu kapsamadıktan sonra, bir
ihtiyaçtan ötürü olsun veya olmasın namazı bozmaz. Yeter ki bu çok olmasın ve namazı da oyuncak
hâline getirmesin. Aksi takdirde namaz bâtıl olur.
Şafiiler dediler ki: Geri yutulması mümkün olmadığı takdirde boğazı temizlemek için yapmacık
öksürmenin azı afvedilir. Ancak bu, kişide sürekli olarak bulunan bir hastalık olup namaz kılabilecek
kadar bir süre kesilmezse, bunun çoğu da namaza zarar vermez. Aynı şekilde Fâtiha'yı okumak gibi,
namazın sözlü rükünlerinden birini telâffuz etmek mümkün olmazsa, bunu sağlamak için fazla
miktarda öksürerek boğazı temizlemenin namaza bir zararı olmaz. Ama sünnet olan bir şeyi okumak
mümkün olmazsa, bunu sağlamak için fazla miktarda öksürerek boğazı temizlemek afvedilir şey
değildir. 267 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 402-403.
f) Namazda İnleyip Ağlamak:
Namazdayken işitilebilir harfleri kapsayan inleyip ağlamalar, ahlar ve oflar namazı bozar. Yalnız bunlar, Allah korkusundan veya hastalıktan ötürü olur da geri çevrilemezse namazı bozmazlar.
Hanefîlerle Hanbelîler, bu hükümde görüş birliği etmişlerdir. Mâlikîlerle Şâfiîlerin buna ilişkin
görüşleri ise aşağıya alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Ağlayıp inlemeler ve of çekmeler bir ağrıdan veya Allah korkusundan
kaynaklanırsa namazı bozmazlar. Yalnız, bir ağrıdan kaynaklanan fazla miktardaki inleme namazı
bozar. Fazla olmadığı takdirde konuşma hükmüne tâbi olur. Unutarak ve az miktarda vukû bulursa
namazı bozmaz. Namazı düzeltmekten başka bir gaye için veya kasıtlı olarak yapılırsa namazı bozar.
Şafiiler dediler ki: İnleme, ah. ve of çekmelerden ötürü iki ve daha fazla harf telâffuz edilirse şu üç
durum söz konusu olur:
1. Bunların kişiyi zorlaması ve geri çevrilmemesi durumunda örfe göre az miktarda olursa muaf sayılır.
Çok olursa, âhiret korkusundan dolayı olsa bile muaf sayılmaz.
2. Bunlar kişiye baskın gelmeyip zorlamazsa, azı da çoğu da muaf sayılmaz.
3. Örfe göre çok olmaları. Bu durumda bunların azı da muaf sayılmaz. Ancak kişide devamlı olarak
bulunursa zaruretten dolayı namaza zararı olmaz. İleride de anlatılacağı gibi geğirme, aksırma ve
esneme de bu hükme tâbidir. 268 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 403-404.
g) Namazla İlgisi Olmayan Sözlere Benzer Duaları Okumak:
Namazdayken namazla ilgisi olmayan sözlere benzer duaları okumak, mezheblerin ileri sürdükleri
tafsilat doğrultusunda namazı bozar.
Hanefiler dediler ki: İnsanların sözlerine benzer dualarda bulunmak namazı bozar. Bunu şöylece
formüle edebiliriz: Kur'an-ı Kerîm'de ve Sünnet'te bulunmayan dualar ve kullardan istenilmesi
mümkün olan taleblerdir. Buna göre namaz kılan kişi Kur'an-ı Kerîm'de ve hadîslerde mevcûd
olmayan ve fakat sadece Allah'tan istenebilecek taleblerde de bulunarak duâ edebilir. Örneğin bol rızık
istemek, mal ve evlâdın bereketli olmasını dilemek gibi. Bunlar sadece Allah'tan istenilebilen şeyler
olduklarından namazdayken bu duaları okumak namazı bozmaz. Ama kullardan istenmesi mümkün
olan istekler için Allah'tan talebte bulunmak namazı bozar. Örneğin, “Allah'ım, bana bir elma yedir”
veya “Allah'ım, falan kadını bana eş olarak ver” diye duada bulunmak namazı bozar.
Malikiler dediler ki: Namazdayken dünya ve âhiretin hayırlarını taleb ederek duada bulunmak namazı
bozmaz. Ama kullardan istenebilen şeyi Allah'tan istemek namazı bozar. “Allahım, bana bir elma
yedir” diye duâ etmek gibi.
Şafiiler dediler ki: Haram ve imkânsız olan veya şarta bağlı dualar okumak namazı bozar. Bunların
dışında dünya ve âhiret hayırlarından herhangi birini istemek kasdiyla duada bulunmak caizdir. Yalnız
bu tür dualarda bulunurken de Allah ve Rasûlünden başkasına hitab etmemek şarttır. Allah ve
Rasûlünden başkasına hitabta bulunulduğu takdirde, hitab edilen kişi veya varlık, akıllı da olsa akılsız
da olsa, namaz bozulur. Meselâ aksıran kişiye, “Allah sana merhamet etsin” anlamına gelen
“Yerhamükallah” diyen veya yere hitaben, “Senin de benim de Rabbim Allah'tır. Senin ve sendeki
varlıkların kötülüklerinden Allah'a sığınırım” diyen kimsenin namazı bozulur.
Hanbeliler dediler ki: Kitab ve sünnette bulunmayan ve âhiretle alâkası olmayan duaları okumak
namazı bozar. Meselâ dünya ihtiyaç ve lezzetlerine ilişkin şöyle bir duada bulunmak namazı bozar:
“Allah'ım! Bana güzel bir câriye, şahane ve büyük bir saray, güzel süs eşyaları kısmet et”. Hitab zamiri
(Sen:) harfini kullanmak şartıyla belirli bir kişi için duada bulunmak namazı bozmaz. Meselâ,
“Allah'ım falan kişiye rahmet et” denilirse bunun bir sakıncası olmaz. Ama, “Ey kişi, Allah sana
rahmet etsin” denilirse namaz bozulur. 269 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 404.
h) İmama Uyan Kişinin Bir Başka İmamın Hatasını Açması:
İmama uyan kişi kendi İmamından başka bir İmamın hatasını açarsa namazı bozulur. Diyelim ki bir kişi, İmamın peşinde namaz kılarken kendi yanısıra bir başka İmamın da namaz kıldırmakta olduğunu
görür; İkinci İmam hatalı okur veya okumaktan âciz kalıp takılırsa diğer kişinin onun hatasını açması
caiz olmaz. Çünkü o kendi İmamıyla bağlantılı olup başka namaz kılanlarla ilgili değildir. Mezheblerin
buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: İmam bir âyeti unutursa, meselâ kıraatte duraklar veya tereddüde düşerse,
kendisine tâbi olanlardan bir kişinin hatasını açması caiz olur. Hatasını açmak kastıyla kıraatte yol
gösteren kişi, bununla, okumaya değil de sadece İmama rehber olmaya niyet etmelidir. Zîrâ İmamın
ardı sıra kıraatte bulunmak tahrîmen mekruhtur. İmamın kıraatte takılması halinde, İmama uyan
kişinin, açmada acele davranması mekruh olduğu gibi, İmamın da kendisine uyan kişiyi rehberlik
etmeye mecbur bırakması mekruh olur. İmamın takılması hâlinde bir başka sûreye geçmesi, ya da farz
veya vâcib miktarda kıraatte bulunmuşsa rükûa gitmesi gerekir. İmama uyan kişinin kendi İmamından
başkasının kıraatini veya kendi namazından başka bir namazı tekbaşına kılan kişinin hatasını açması
halinde namazı bozulur. Yalnız bu durumda açma kasdiyla değil de, kendi kendine okuma niyetiyle
okursa namazı bozulmaz. Ama tahrîmen mekruh bir davranışta bulunmuş olur. Kendi başına namaz
kılan kişinin, bir başkasının takıntısını açmak kasdiyla rehberlik etmesi halinde namazı bozulur.
Yalnız, İmam, kendisine uyanın hatasını açarsa namazı bozulmaz. İmama uyan veya tekbaşına namaz
kılan kişi kıraatte takılır, başkası da kendisinin hatasını açar ve kendisi de bu rehberliğe uyarsa namazı
bozulur. Ama doğru olan kıraati kendiliğinden hatırlayacak olursa namazı bozulmaz. Aynı şekilde,
kıraat hususunda başkasının emrine itaat eden veya fiilî bir rükünde başkasına uyan kişinin namazı
bozulur. Meselâ ön safta boşluk varsa ve namazdayken kendisine öndeki boşluğu doldurması emredilir
de o da bu emre uyarsa namazı bozulur. Bu durumdaki bir kişinin, safın doldurulmasına ilişkin emri
yerine getirmemesi, aksine bir müddet bekledikten sonra kendiliğinden bu boşluğu doldurması gerekir.
Malikiler dediler ki: İmamın hatasını açmakla namaz bozulmaz. İmam kıraatte duraklar da, bu
duraklayışla hatasını açma talebinde bulunduğunu belli ederse, kendisine uyan kişi, hatasını açar. Ama
kıraatta duraklayıp da tereddüd etmeyip açma talebinde bulunmazsa, bu durumda hatasını açmak
mekruh olur. Birinci durumda vâcib olan kıraat, meselâ Fatiha tamamlanmamışsa ve ancak hatayı
açmakla tamamlanacaksa İmama uyan kişinin, İmamın hatasını açması vâcib olur. Fatiha okunmuş olur
da ondan sonraki âyetlerin okunabilmesi için açmak gerekliyse bu durumda İmama uyan kişinin,
İmamın hatasını açması sünnet olur. Fâtiha'dan sonraki sûrenin tamamlanması, hatanın açılmasına
bağlıysa bu durumda İmama uyan kişinin, İmamın hatasını açması mendub olur. İmama uyan kişinin
namazda olsun olmasın başkasının kıraatteki hatasını açması namazını bozar.
Şafiiler dediler ki: İmama uyan kişinin, İmamın kiraatta susması şartıyla hatasını açması caizdir.
İmam susmayıp da kıraatta ileri geri gidip gelirse kendisine uyan kişinin, hatasını açması caiz olmaz.
Bu durumda hatasını açarsa kıraatta muvâlâti gerçekleştirmiş olmaz. Hatasını açan kişinin sadece
okumayı kasdetmesi veya okumayla birlikte açmayı kasdetmesi gereklidir. Sadece açma kasdını güder
veya hiçbir şeye niyet etmeksizin açarsa namazı bozulur. İmamdan başka kimselerin -bunlar ister
İmama uyan diğer kimseler olsun, ister İmama uymayan kimseler olsun- hatalarını açmak, kıraatta
muvâlâtı, yani fasilasizliğı haleldar etmiş olur. Ki bu durumdaki kişi, bildirmekle birlikte zikri
kasdetmişse kıraate yeniden başlaması îcâb eder. Şayet hatasını bildirmekle zikri kasdetmemişse
namazı bozulur.
Hanbeliler dediler ki: İmama uyan kişinin, İmamının kıraatta takılıp kalması veya hata etmesi halinde
açması caizdir. Fatiha, namazın sıhhatini sağladığından İmam, Fâtiha'da takılıp kalır veya yanlış okursa
kendisine uyan kişinin açması vâcib olur. İmama uyan kişinin kendi İmamından başka birinin hatasını
namazda olsun olmasın açması, ortada bir ihtiyaç olmadığından ötürü mekruhtur. Açsa da namazı
bozulmaz. Zîrâ hatayı açarken meşru bir kelâm sarf etmiş olmaktadır. 270 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 405-406.
ı) İmama Doğruyu Göstermek İçin Namazda “Sübhânallah” Demek:
İmamın namazda bulunduğunu kendisine bildirmek veya düştüğü hatayı düzeltmek için “sübhânallah”
demek namazı bozmaz. Namazda vârid olmayan tesbih, tehlil ve zikirlerde bulunmak veya herhangi bir maksadı dile getirmek için Kur'an âyetlerinden birini okumanın namazı bozacağına ilişkin olarak
mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştir.
Hanefiler dediler ki: Namaz kılan kişi, tesbih veya tekbir ile telâffuzda bulunur veya Allah adı
anıldığında namazdayken “celle celâlühü” derse veya Peygamber Efendimizin adı anıldığında salât
getirirse, Kur'an âyetlerini okuyup tamamladıktan sonra, “Yüce Allah doğru söyledi” anlamına gelen
“Sadakallahü'1-Azîm” derse veya müezzinin söylediklerini aynıyla tekrar eder, bunlarla da herhangi
bir şeye cevap vermeyi kasdederse namazı bozulur. Hiçbir kasıt gütmese de namazı bozulur. Zikir,
övgü veya okumak kasdıyla okursa namazı bozulmaz. Yine herhangi bir maksadı ifade etmek, meselâ
yanındaki bir kitabı alması için adı Yahya olan bir kişiye,
“Ey Yahya, kitabı kuvvetle tut” 271 Meryem: 19/12.
âyetini okuyan veya bulunduğu yere girmek için izin isteyen kişiye
hitaben namazdayken;
“Oraya selâmetle emîn olarak girin” 272 Hicr: 15/46.
âyetini okuyan veya kendisi namazda olduğu halde ne gibi
malların vardır? diye soran birine hitâben,
“Atları, katırları ve merkebleri de sizin için binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır.” 273 Nahl: 16/8.
âyetini okursa namazı bozulur. Ama
bunları sadece okuma kasdıyla telâffuz ederse namazı bozulmaz.
Aynı şekilde, namazdayken kötü bir haber işiten kişinin “La havle velâ kuvvete illâ billâh” demesi
veya hoşuna giden bir durumla karşılaşması halinde “sübhânallah” demesi veyahut da korktuğu bir
durumla karşılaşması halinde “Bismillah” demesi veya bir kişi için duâ ya da bedduada bulunması
namazı bozar. Bunları telâffuz etmekle sırf zikir ve sena gayesini güderse namazı bozulmaz. Aynı
şekilde birinin yapmakta olduğu bir işe engel olmak için tesbih veya tehlil yaparken sesi yüksetmek de
namazı bozar. Ama okuyarak değil de sırf sesi yükseltmekle bir işe engel olmak isteyen kişinin namazı
bozulmaz. İmamın düştüğü hatayı düzeltmek veya namazda olduğunu hatırlatmak kastıyla tesbihte
bulunmak bundan istisna edilmiş olup namaza zarar vermez. Buna ilişkin olarak Peygamber (s.a.s.)
Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Sizden birinize namazda bir durum isabet ettiğinde tesbihte bulunsun.”
Malikiler dediler ki: Mahallinde olmak şartıyla namaz kılmakta olan bir kişinin başkasına herhangi
bir maksadı anlatmak niyetiyle Kur'an-ı Kerimden âyet okuması namazını bozmaz. Meselâ kıraat
esnasında bir kişi, namaz kılanın yanına girmek için izin ister, bu izin isteği de Fâtiha'yı tamamladığı
ana rastlarsa, Fâtiha'dan sonraki kıraatte:
274 “Oraya selâmetle emîn olarak giriniz” Hicr: 15/46.
âyetiyle başlarsa bunun namaza bir zararı olmaz. Ama izin
isteği, mahallinden başka yerlerde, meselâ rükû veya secde halinde veyahut da Fâtiha'yı
tamamlamadan önce vuku bulursa bu esnada anılan âyeti cevab olarak okumak namazı bozar. Bu
durumda tesbih veya tehlîl ile veya halvele ile, yani; “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” demekle namaz
bozulmaz. Zîrâ bu gibi lafızları, namazın her kısmında söylemek mümkündür.
Hanbeliler dediler ki: Tesbih, tehlîl veya zikirle herhangi bir maksadı ifade etmek namazı bozmaz.
Meselâ beğendiği bir şeyi gören kişi “sübhânallah” derse veya bir musîbetle karşılaşan kişi, “Lahavle
velâ kuvvete illâ billâh” derse veya acı çeken kişi “bismillah” derse, bu gibi durumlarda namazı
bozulmaz. Sadece mekruh bir fiil işlenmiş olur. Ama ismi anıldığında Peygamber Efendimize salât
getirmek, yalnızca nafile namazlarda müstehab olar. Farz namazlarda salât getirmesi kişiden istenmez.
Salât getirse de namazı bozulmaz. Yine herhangi bir maksadı ifade etmek için Kur'an-i Kerîm'den âyet
okumak da namazı bozmaz. Meselâ namaz kılmakta olan kişinin yanına girmek için izin isteyen birine
275 “Oraya selâmetle emin olarak giriniz” Hicr: 15/46.
mealindeki âyet-i kerîmeyi okuyan veya ismi Yahya olan bir
kimseye Meryem sûresinin 12. âyetini okuyan kişinin namazı bozulmaz. Ama Kur'an-ı Kerîm'den bazı
kelimeleri telâffuz eder de, bu kelimeler, insanların sözlerinden ayirdedilemezse, meselâ adı İbrahim
olan bir kimseye “Yâ İbrâhîm” diye hitâb eden kişinin namazı bozulur.
Şafiiler dediler ki: Namaz kılan kişi başkasına bir durumu anlatmak kasdı ile Kur'an-ı Kerîm'den âyet
okursa namazı bozulur. Hiçbir maksat gütmeksizin okusa bile namazı yine bozulur. Ama okuma kasdıyla birlikte başkasına bir şey anlatmayı da amaç edinirse namazı bozulmaz. Aynı şekilde, namaz
kılmakta olan bir kişi, kendisinden izin istenmesi halinde “sübhânallah” derse veya İmama uyarak
namaz kılan kişi, kendi İmamının hatasını düzeltmek için tesbihte bulunursa, veyahut da korktuğu bir
durumla karşılaşması halinde “Allah” derse; bu durumda zikri kasteder veya zikirle birlikte îkâz
maksadını güderse namazı bozulmaz. Ama sadece ikâz maksadını güder veya hiçbir maksada bağlı
olmaksızın bunları telâffuz ederse namazı bozulur. Ama bir âyetin okunduğunu duyduğu anda
“Sadakallahü'l-azîm” derse, veya kötü bir haber duyduğunda “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” derse,
maksadı ne olursa olsun namazı bozulmaz. Zîrâ bu ifadelerde Allah'a övgüden başka bir mânâ yoktur.
Fakat bunlar okunduğunda kıraatte muvâlât şartına halel geldiğinden ötürü, kıraate yeniden başlaması
îcâb eder. Yine bunun gibi, müezzinin söylediklerinin aynısını tekrarlayan kişinin de kıraate yeniden
başlaması îcâb eder.
İmama uyan kişi, imanlının,
276 “Biz ancak sana ibâdet eder ve ancak senden yardım dileriz” Fatiha: 1/5.
âyetini
okuduğunu duyduğunda aynısını tekrarlar veya onun sözünü hikâye ederek, Allah'dan yardım diledik”
veya, “Allah'tan yardım dileriz” der, bundan da okuma veya duâ kasdı gütmezse namazı bozulur. Aksi
takdirde namazı bozulmaz. Aslında bunları yapması, yasaklanmış bir bid'attır. Peygamber Efendimizin
isminin zikredilmesi anında “Allahümme salli alâ Muhammed” derse, kıraatte muvâlât şartına halel
getirmiş olur ve kıraate yeniden başlaması icâb eder. Fakat namazı bozulmaz. Salât getirirken
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in ismini anmadan yalnızca zamirle yetinirse, yani “Allahümme salli
aleyh” derse, bu durumda muvâlât şartına halel gelmeyeceği gibi, namazı da bozulmaz. 277 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 406-409.
i) Namazdaki Kişinin, Aksırana Hayır Duada Bulunması:
Aksıran kimseye hayır duasında bulunmak da namazı bozan konuşmalardandır. Kişi namazdayken
yanıbaşında aksıran birine hitâb zamiri olan “ke” (sen) harfini kullanarak, “Allah sana rahmet etsin”
anlamına gelen “Yerhamükallah” derse namazı bozulur. Ama hitâb zamirini kul-lanmaksızin
“Yerhamühullah” veya “Yerhamünâllah” derse namazı, Şafiî ve Hanbelîlere göre bozulmaz. Mâliki ve
Hanefîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Namaz kılan kişi, yanibaşmda aksıran kişiye hayır duasında bulunursa mutlak
surette namazı bozulur. İster kendisine hitâb zamiri olan “ke” harfiyle “Yerhamükallah” desin,
ister “Yerhamühullâh” desin namazı bozulur. Namaz kılan kişi, bizzat kendisi aksırır da kendi kendine,
“Yerhamünîyallah” (Allah bana rahmet etsin), veya nefsine hitaben, “Yerhamükallah” derse namazı
bozulmaz.
Malikiler dediler ki: Aksırana dille hayır duada bulunan kişinin namazı mutlak surette bozulur. 278 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 409.
j) Namaz Kılan Kişinin Selâm Alması:
Namaz kılan kişiye birisi selâm verir, o da diliyle bu selâma karşılık verirse namazı bozulur. Ama
işaretle karşılık verirse namazı bozulmaz. Bunda ittifak vardır. Yalnız, namaz kılan kişinin işaretle de
olsa selâma karşılık vermesi şart değildir. Mâlikîler bu görüşe muhaliftirler.
Malikiler dediler ki: Kuvvetli görüşe göre namaz kılan kışının selâma işaretle karşılık vermesi
vâcibtir. 279 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 409.
k) Namazda Öksürüp Esnemek:
Öksürme, aksırma, esneme ve geğirme ile namaz bozulmaz. Bunlar bazı harfleri içerseler bile
zaruretten dolayı Mâlİkîve Hanbelîlere göre namazı bozmazlar. Şafiî ve Hanefîlerin bu konuya ilişkin
görüşleri ise aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Bu sayılan şeyler namazı bozmazlar. Ancak bunlar vukûbulduklarmda, kişinin
kendini tabiatının gerektirdiğinden fazla olarak harf çıkarmaya zorlamaması gerekir. Meselâ esneyen
kişinin normalden fazla olarak “Haaahh... Haaaahh...” demesi veya aksıran kişinin normal aksırmanın
gerektirmediği harfleri telâffuz etmesi halinde namazı bozulur.
Şafiiler dediler ki: Bu sayılan şeylerin hükmü, inleme ve “oooh” demenin hükmü gibidir. Ki buna
ilişkin tafsilât daha önce verilmiştir. Bunlar kişiye baskın gelir de, geri çevrilemezlerse örfe göre az
olanları muaf sayılır. Ama geri çevrilmesi mümkün olanları geri çevirmezse namazı bozulur. 280 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 409-410.
l) Namaz Cinsinden Olmayan Fazla Hareket:
Namaz cinsinden olmayan fazla hareket (amel-i kesîr) namaz: bozar. “Amel-i kesîr”; onu yapana bakan
birine, namazda değilmiş intibaını veren fazla miktardaki harekettir. Namazı bozan amel-i kesîrin
ölçüsü, Mâlikî ve Hanbelîlere göre budur. Şafiî ve Hanefîlere gelince, onların buna ilişkin görüşleri
aşağıya alınmıştır.
Şafiiler dediler ki: Amel-i kesiri kesin olarak peşpeşe atılan üç adımla veya bu mânâdaki büyük bir
sıçramayla sınırlandırmışlardır. Peşpeşe atılmasından kasıt, adımların birini diğerinden ayrı olarak
atmamasıdır. Bir mazerete dayalı olmadığı takdirde amel-i kesîr namazı bozar. Meselâ namaz kılan kişi
vakit daralmasından önce namazın sığabileceği bir zaman boyunca hareket etmeden sabredemiyeceği
bir hastalığa müptelâ ise, bu durumda amel-i kesir namazı bozar. Vakit daraldıktan sonra kılarken
amel-i kesirde bulunsa namazı bozulmaz.
Hanefiler dediler ki: Amel-i kesîr, onu yapan kişiye bakanın kesin kanaat getirdiği bir harekettir. Eğer
namazda olduğunu veya olmadığını birbirine karıştırırsa sahih görüşe göre bu, az olan bir ameldir.
Amel-i kesîr kasıtlı da olsa, unutarak veya yanılarak da olsa, işlendiği takdirde namazı bozar.
Az amele gelince o, amel-i kesirden daha azdır ve üç mezheb İmamının ittifakıyla onu yapan kişinin
namazı bozulmaz. Mâlikîierİn buna ilişkin görüşü aşağıda verilmiştir.
Malikiler dediler ki: Amel-i kesîrden az olan ameller iki kısımdır.
1. Orta derecedeki amel. Meselâ kişinin namazdan ayrılması gibi. Bunu kasıtlı olarak yapanın namazı
bozulur. Dalgınlık sonucu Yapanın namazı bozulmaz.
2. Gerçekten az miktarda olan amel. İşarette bulunmak veya cildi kaşımak gibi. Bunun kasıtlı veya
dalgınlıkla yapılması arasında bir fark olmayıp iki durumda da namaz bozulmaz.
Rükû ve secde gibi namaz cinsinden olan bir amel, fazladan yapıldığı takdirde kasıtlı yapılmışsa azı da,
çoğu da namazı bozar. Sehven yapılırsa azı da, çoğu da, mutlak olarak namazı bozmaz. Namazın sözlü
rükünlerinden birini, meselâ Fâtiha'yı fazladan ikinci defa okumak kasde bağlı olsa da namazı bozmaz.
Ancak sehiv secdesini gerektirir. Mâltkîler dışındaki diğer mezhebler bu hususta görüş birliği
etmişlerdir.
Malikiler dediler ki: Fazla olması hâlinde namaz, kendi cinsinden amellerle de bozulur. Çokluğun
sınırı, dört ve iki rek'atli namazları bir misli arttırmaktır. Meselâ öğle namazının farzını sekiz rek'at,
sabah namazının farzını dört rek'at kılmak. Üç rek'atlik namazı dört rek'at olarak kılmak gibi. Bayram
namazı, sabah namazının sünneti gibi rek'at sayısı belirli nafileleri bir misli fazla kılmak da bu hükme
tâbidir. Vitir böyle değildir. O, her ne kadar rek'at sayısı belirli ise de, bir rek'at fazla kılmakla değil de,
iki rek'at fazla kılmakla bâtıl olur. Rek'at sayısı belirli olmayan, iki rek'at hâlinde kılınan nafile
namazlar, fazla kılınmakla bâtıl olmazlar. Nitekim fazlalık, az olduğu takdirde anılanlardan başka
namazları da bâtıl etmezler. Meselâ dört rek'atli bir namazı iki veya üç rek'at fazlasıyla kılmak gibi. 281 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 410-411.
m) Namazda Kıble'den Dönmek Ve Yeyip İçmek:
Kıbleden dönmekle namaz bozulur. Bununla ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya
alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Namaz kılan kişinin ayaklan kıbleden sapmadıkça, kendisinin kıbleden dönmesi
namazını bozmaz.
Hanbeliler dediler ki: Namaz kılan kişi, tümüyle kıbleden dönmedikçe namazı bozulmaz.
Hanefiler dediler ki: Kişi mecbur kalarak göğsüyle kıbleden döner ve bu haliyle namazın bir rüknü
kadar beklerse, namazı bozulur. Bir rükün kadar beklemezse bozulmaz. Bir özürden olmayıp kendi
iradesiyle göğsünü kıbleden çevirirse, bu çevirme, açısı az da olsa çok da olsa, namazı bozar. Bir
mazeretten ötürü çevirirse namazı bozulmaz.
Şafiiler dediler ki: Başkası tarafından zorla çevrilerek bile olsa göğsüyle kıbleden dönen kişi,
hemencecik kıbleye dönse de namazı bozulur. Bilmeyerek veya unutarak dönen kişi, hemen eski
vaziyetini alırsa namazı bozulmaz.
Yine mezheblerin verdikleri tafsîlât çerçevesi içinde namazdayken yeyip içmek de namazı bozar.
Hanefiler dediler ki: Namazdayken kasıtlı da olsa unutarak da olsa, az veya çok yeme-içme namazı
bozar. Bir susam tanesi bile olsa, ağza alınırsa veya bir yağmur damlası ağza düşüp yutulursa namaz
bozulur. Ama namazdan önce yemek yeyip de dişler arasında nohuttan az bir kalıntı kalırsa, bunu
namazda yutmakla namaz bozulmaz. Namazdan önce ağızda kalmış nohuttan az miktardaki yemek
kalıntısını en azından üç defa peşpeşe çiğneyip yutmakla namaz bozulur. Ağızda çözülen şeker ve
tatlıyı yutup da mideye ulaştırma halinde namaz yine bozulur.
Malikiler dediler ki: Kasıtlı olarak çok miktarda yeyip içmek na mazı bozar. Çok miktardaki yemek,
bir lokma kadar olandır. Az miktardaki yemekse bir “tane” kadar olandır. Diş arasında kalan yemek
birikintisi çiğnenerek yutulsa bile namaz bozulmaz. Çünkü bu durumda çiğnemek, kuvvetli görüşe
göre amel-i kesir sayılmaz. Aynı şekilde yerden alman çiğnemeksizin yutulursa namaz bozulmaz.
Unutarak yemek-içmek, kuvvetli görüşe göre namazı bozmaz. Yalnız selâmdan sonra sehiv secdesi
yapmak gerekir. Ama hem yeme, hem içme vukû bulmuşsa veya bunlardan sadece birisi vukûbulmuş
da yanlışlıkla selâm verilmişse, bu durumda namaz bozulur.
Şafiiler dediler ki: Az olsun çok olsun, çiğnemeksizin de olsa namaz kılanın midesine inen yiyecek ve
içecekler namazı bozar. Tabiî namaz kılan kişi, namazdayken zorlanarak da olsa yeme ve içmenin
haram olduğunu bilerek yerse namazı bozulur. Ama unutarak veya namazda haram olduğunu
bilmeyerek yeyip içen kişi mazur sayılır. Veyahut da namazda olduğunu unutarak az miktarda yeyip
içenin namazı bozulmaz. Yutmaksızın çiğnemeye gelince bu, amel-i kesîr hükmüne tâbidir. Çok olursa
namazı bozar; az olursa bozmaz. Diş arasındaki yemek birikintileri tükürükle beraber boğazdan açağı
iner de, eğer yemeği ağzındaki tükürükten ayırıp dışarı atmazsa bunun namaza bir zararı dokunmaz.
Ağızda eriyen şeker ve benzeri şeyler, mideye gitmekle namazı bozarlar.
Hanbeliler dediler ki: Namazdayken fazlamiktardaki yeme ve içme namazı bozar. Az miktardaki
yeme-içme, unutarak değil de kasıtlı olarak vukû bulursa namaz bozulur. Diş aralarında kalan yemek
birikintileri çiğneme olmaksızın, tükürükle birlikte mideye inerse namaz bozulmaz. Az veya çok
miktardaki yeme-içmenin ölçüsü, örfün tesbitine göredir. Ağızda şeker ve diğer tatlıların erimesi
hâlinde bunları yutmak da yemeğin hükmüne tâbi olarak namazı bozar. Ancak bu gibi şeyler
unutularak yenilir ve az miktarda olurlarsa namazı bozmazlar. 282 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 411-412.
n) Namazda Abdest Bozucu Bir Durumun Meydana Gelmesi:
Namazdayken abdest, gusül, teyemmüm, mesh veya cebireyi bozucu bir durum meydana gelir de,
namaz kılan kişi henüz selâm verip namazı tamamlamamış olursa namaz bozulur. Hanefîler dışındaki
diğer mezhebler bu hükümde ittifak etmişlerdir.
Hanefiler dediler ki: Abdest, teyemmüm, gusül, mesh ve cebireyi bozan bu durumlar, son ka'dede
teşehhüd miktarı oturmadan önce vukûbulursa namazı bozarlar. Ama son ka'dede teşehhüd miktarı
oturduktan sonra vukûbulurlarsa, kuvvetli görüşe göre namazı bozmazlar.
Namaz kılanın, kendisinin veya yanıbaşındaki birinin duyabileceği kadar kahkahayla gülmesi de
mutlak surette namazını bozar. Bu kahkaha az da olsa çok da olsa, kasıtlı da olsa unutarak da olsa, bazı
harflerin telâffuzunu içerse de içermese de, Mâlikî ve Hanbelîlere göre namazı bozar. Hanefî ve
Şâfîiler bu hükme muhalefet etmişlerdir.
Hanefiler dediler ki: Son ka'dede teşehhüd miktarı oturmadan önce kahkahayla gülünürse namaz
bozulur. Ama son kadede teşehhüd miktarı oturduktan sonra kahkahayla gülünürse, bu durumda her ne
kadar abdest bozulsa da, namaz tamamlanmış olduğundan bozulmaz.
Şafiiler dediler ki: Kahkahayla gülündüğünde iki veya daha fazla veyahut da anlaşılan bir harf açığa
çıkarsa namaz bozulur. Bu durumda namazın bozulması kahkahadan değil de, kahkahayla birlikte
telâffuz edilen harften ötürüdür. Ki bu da namaz kılanın kendi insiyatifiyle vukû bulmuştur. Gülmesi
baskın gelen kişinin, çok gülmediği takdirde namazı bozulmaz. Aksi takdirde namazı bozulur. 283 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 412-413.
o) İmama Uyan Kişinin Namazın Rükünlerinden Birini İmamdan Önce Yapması:
İmama uyan kişi kasıtlı olarak İmamdan önce bir rükün edâ ederse namazı bozulur. Meselâ İmam
rükûa gitmeden önce, İmama uyan kişi rükûa gidip rükûdan kalkarsa namazı bozulur. Bunu sehven
yapmışsa tekrar İmama döner. Bu durumda Mâlikî ve Hanbelîlere göre namazı da bozulmaz. Hanefî ve
Şâfiîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: İmama uyan kişi namazın bir rüknünü kasıtlı olarak veya yanlışlıkla İmamdan
önce edâ ederse ve bunu tekrar İmamla birlikte veya İmamdan sonra iade etmez de, İmamla birlikte
selâm verirse namazı bozulur. Ama İmamla birlikte veya İmamdan sonra iade eder ve İmamla birlikte
selâm verirse namazı bozulmaz. Nitekim bu hususun izahı, cemâatle namaz bahsinde de yapılacaktır.
Şafiiler dediler ki: Özürsüz olarak İmamdan önce iki fiilî rüknü edâ eden kişinin namazı bozulmaz.
Aynı şekilde kasıtlı olarak, kıraat hususunda veya başka bir rükünde İmamdan geri kalan kişinin de
namazı bozulmaz. Nitekim cemaatle namaz bahsinde de bu husus izah edilecektir.
Teyemmümle namaz kılmakta olan kişi, kullanmaya muktedir olacağı bir su bulduğu takdirde namazı,
mezheblerin ileri sürdükleri tafsilâta göre bozulur.
Hanbeliler dediler ki: Teyemmümlü olarak namaz kılan kişi, namaz esnasında su bulur da onu
kullanmaya muktedir olursa mutlak surette namazı bozulur.
Şafiiler dediler ki: Teyemmümlü olarak namaz kılan kişi, namaz esnasında su görürse namazı
bozulmaz. Ancak bu namazı, kaza etme mecburiyeti olan müstağni bir namaz ise bozulur. Nitekim
bunun tafsilâtı teyemmüm bahsinde verilmiştir.
Hanefiler dediler ki: Teyemmümlü olarak namaz kılan kişi, namaz esnasında kullanabileceği bir su
bulursa; bulması da son kâdede teşehhüd miktarı oturmasından önce ise namazı bozulur. Son kâdede
teşehhüd miktarı oturmasından sonra ise namazı bozulmaz. Zîrâ bu durumda namazı tamamlanmış
olmaktadır.
Malikiler dediler ki: Teyemmümlü olarak namaz kılan kişi, namaz esnasında su görürse namazı
bozulmaz. Ancak daha önceden beraberinde su bulunduğunu unutarak teyemmüm edip de namaza
giren kişi, namaz esnâsında kendini örtecek bir elbise bulur ve bu örtüyle, avret mahallini amel-i
kesirsiz örterse namazı bozulmaz
Çıplak olarak namaz kılmakta olan bir kişi, namaz esnasında kendini örtecek bir elbise bulur ve geri kalan namazını örtülü olarak tamamlar. Ama örtünmesi amel-i kesîrle olursa namazı bozulur.
Malikiler dediler ki: Çıplak olarak namaz kılan kişi, namaz esnasında örtüneceği bir şeyi bulur da bu
örtü önünde veya çıkacağı ve gireceği saflar hâriç olmak üzere iki saflık bir mesafede bulunursa bu
örtüyü alıp örtünür. Bunu yapmadığı takdirde namazı, vakit içerisinde iade etmesi gerekir. Eğer bu örtü
uzaktaysa -bu uzaklığın ölçüsü de anılan (iki saflık) mesafeden uzak olmasıdır- bunu örtünmek için
oraya gitmez ve namazını tamamlar. Vakit içerisinde namazını iade eder.
Hanefiler dediler ki: Çıplak olarak namaz kılan kişi, namaz esnasında örtüneceği bir şey bulursa
namazı mutlak olarak bozulur. Ama tümüyle necis bir örtü bulursa kendisi de çıplak olarak kılıyorsa
namazı bozulmaz. Böyle bir kimse bu örtüyü örtünerek namaz kılabileceği gibi, çıplak olarak da
kılabilir. Gördüğü bu elbisenin dörtte biri temiz ise örtünmek gerekir. Ve sırf bunu görmekle de namazı
bozulur. 284 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 413-414.
ö) İkindi Namazını Kılmakta Olan Birinin Öğle Namazını Kılmadığını Hatırlaması:
Namaz kılmakta olan bir kişinin önceki namazı kılmadığını hatırlaması, meselâ öğle namazını unutarak
ikindi namazını kılmakta olan kişi, “sâhib-i tertîb” ise öğle namazını kılmadığını hatırlaması hâlinde,
ikindi namazı bâtıl olur.
Sahib-i tertîb: Üzerinde beş veya daha fazla namazın kazaya kalmadığı kimsedir. Geçmiş namazların
kazası bahsinde bunun açıklaması yapılacaktır. Hanefîlerle Hanbelîler bu hükümde ittifak etmişlerdir.
Mâlikilerle Şâfiîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.
nasında suyu hatırlarsa namazı, suyu kullandıktan sonra bir rek'at kılacak kadar namaz vakti kalacaksa
bozulur.
Malikiler dediler ki: Namaz kılan kişi dört vakitten fazla olmamak kaydıyla üzerinde kazaya kalmış
olan namaz olduğunu hatırlarsa, bu hatırlayışı da kılmakta olduğu namazın birinci rck'atının iki
secdesini edâ etmesinden önce ise ister tek başına olsun, ister imâm olsun namazı kesmesi vâcib olur.
İmama uyan kişiye gelince o, İmamının kesmesi hâlinde ona uyar. Aksi takdirde kesemez. Vakit
içerisinde namazı menduben iade eder. Üzerinde kaza namazı kaldığını, birinci rek'atın iki secdesini îfâ
ettikten sonra hatırlayan kişi, bir rek'at daha ekleyerek ikinci rek'atın sonunda selâm verir. Ki bu
durumda kıldığı namaz nafile olur. Akşam namazını kılmakta olan kişi iki rek'atı tamamladıktan, veya
dört rek'atlı bir namazın üç rek'atını tamamladıktan sonra üzerinde kaza namazı bulunduğunu hatırlarsa
namazını kesmeyip tamamlar. Ve namazı da sahîh olur. Kazaya kalan namazlar beş vakitten fazla
iseler, hiçbir surette namazın kesilmesine sebep olmazlar.
Şafiiler dediler ki: Kaza namazlarının hatırlanması, kılınmakta olan namazı bozmaz. Bu namazlar bir
özürden dolayı kazaya kalmışlarsa bu durumda tertibe riayet etmek sünnettir. Mazeretsiz olarak kazaya
kalmışlarsa, bunlar için tertibe riayet etmek vâcibtir. Her ikisinin de namazdayken hatırlanmaları
namazı bozmaz. 285 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 414-415.
p) İnsanın Namazda Kur'an-ı Kerîm Öğrenmesi:
Ümmî bir kişi, namaz esnasında okuyan birine uymadığı takdirde Kur'an-ı Kerîm'den bir âyet
öğrenirse, Hanefîlerle Hanbelîlere göre namazı bozulur. Mâlikîlerle Şâfiîlerin buna ilişkin görüşleri
aşağıya alınmıştır.
Malikiler dediler ki: Ümmî kimse, okuyan birine uyarak namaz kılmakta ise bu, kıraat bakımından
kendisine yeterli olur. Tek başına namaz kılmakta ve namazdayken Fâtiha'yı öğrenmişse namazını
tamamlar. Caiz bir yolla namaza girdiğinden ötürü namazı da bâtıl olmaz.
Şafiiler dediler ki: Ümmî, namaz esnasında Kur'an'dan bir şey öğrenirse namazın geri kalan kısmını, öğrendiği kıraatle tamamlar. 286 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 415.
r) Namazı Tamamlamadan Önce Kasten Selâm Vermek:
Namazı tamamlamadan önce kasten selâm verme hâlinde namaz bozulur. Namazı tamamladığına
inanarak sehven selâm veren kişi, selâmdan sonra konuşmamış ve amel-i kesirde bulunmamışsa
namazı bozulmaz. 287 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 415.
EZAN VE İKÂMET
Ezân'ın Tanımı
Bilindiği gibi ezan, namaz dışında olmakla beraber, namaz için sünnettir. “Ezan” lügatte, bildirmek ve
ilân etmek anlamına gelir. Buna ilişkin olarak Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulmaktadır:
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
288 “Büyük hacc günü, insanlara Allah ve Rasulünden bir ilandır. Muhakkak ki Allah ve Rasulü, artık müşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz; bu, sizin için daha hayırlıdır. Yok eğer yüz çevirirseniz; bilin ki; siz, Allah´ı aciz bırakacak değilsiniz. Küfredenlere elem verici bir azabı müjdele.” Tevbe: 9/3.
“İnsanlar için haccı ilan et. Gerek yaya, gerek arık binekler üzerinde uzak vadiden ve yollardan sana gelsinler.” 289 Hacc: 15/27.
Ezân'ın ıstılahtaki mânâsı ise, özel kelimeleriyle namaz vaktinin girdiğini bildirmektir. Ezanın
gerekliliğinin delili Kitab, Sünnet ve İcmâ ile sabittir. Kitabtaki delilimiz şu âyet-i kerîmelerdir:
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler; cum´a günü namaz için çağrıldığınız vakit, hemen Allah´ ın zikrine koşun ve alış-verişi bırakın. Bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.” 290 Cum'a: 62/9.
“Birbirinizi namaza çağırdığınızda; onu alay ve eğlenceye alırlar. Bu, onların gerçekten kabul edemez bir topluluk olmalarındandır.” 291 Mâide: 5/58.
Sünnet'teki delilimiz ise şudur:
“Namaz vakti geldiğinde içinizden birisi, sizin için ezan okusun.” 292 Buhârî, Ezan; 17-18, 49; Müslim, Mesâcid, 292-293.
Ezan okumanın keyfiyeti ve ezanın kelimeleri diğer hadîs-i şerîflerde açıklanmıştır. 293 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 416.
Namaz Ezân'ın Meşru Kılınışı
Ezan Hicret'in birinci yılında Medîne-i Münevvere'de meşru kılınmıştır. Dinin zaruri unsurlarından biri
olarak bilinir. Meşruluğunu inkâr eden kâfir olur. Meşruluk sebebine gelince; Peygamber (s.a.s.)
Efendimiz Medine'ye hicret ettikten sonra müslümanlar, namaz vakitlerini bilmekte güçlük
çekiyorlardı. Bu işe çözüm bulmak maksadıyla bir araya geldiler, birbirlerine danıştılar. Bazısı, namaz
vakti geldiğinde cemaati kaçırmamak için bir işaret dikilmesini, bazısı çan çalınmasını teklif etti.
peygamber Efendimiz çan çalınmasını, hıristiyan âdeti olduğu için reddetti. Bazıları def çalınmasını,
diğer bazıları da ateş yakılmasını teklif etti. Peygamber Efendimiz bunlardan birincisini Rumların ve
ikincisini de Mecûsîlerin âdeti olduğu için reddetti. Bunun üzerine bir kısım müslümanlar da sancak
dijçjlmesi teklifinde bulundular. Böylece sancağı görenlerin, namaz vaktinin girdiğini birbirlerine
haber vereceklerini söylediler. Peygamber Efendimiz bu teklifi de beğenmedi. Böylece bu danışma
meclisinde müslümanlar, konu üzerinde bir görüş birliğine varamadılar. Bu nedenle de Peygamber
Efendimiz tasalı olarak meclisten kalkıp gitti. Ashabtan Abdullah İbn Zeyd (r.a.), Peygamber (s.a.s.) in
tasalandığını görünce, o da aynı şekilde tasalı olarak geceledi. Rüyasında bir meleğin kendisine ezan ve
kameti öğrettiğini gördü. Bu rüyasını Peygamber Efendimize haber verdiğinde buna muvafık olarak
vahiy de gelmişti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, namaz kılınırken ezan okunup kamet
getirilmesini emretti.
Ahmed İbn Hanbel, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce'nin rivayet etmiş oldukları hadîs bu mealdedir. Tirmîzî de
bu rivayetin bir kısmını naklederek bunun hasen senedli bir hadîs olduğunu söylemiştir. Buhârî ve Müslim'in Sahîhlerinde Enes (r.a.)'in şöyle dediği rivayet edilmektedir:
“İnsanlar (müslümanlar) çoğaldıklarında namaz vaktini bilmek için bir şeyler yapılması gerektiğini
düşündüler. Bazısı ateş yakılmasını, bazısı çan çalınmasını teklif ettiler. Peygamber (s.a.s.), Bilâl
(r.a.)'a, ezandaki kelimeleri çiftli olarak, kametteki kelimeleri ise tekli olarak okumasını emretti.” 294 Buhârî, Ezan, 2; Mevâkit, 21.
Ezanın fazîletine gelince; bu hususta birçok hadîs mevcûddur: Ebû Hüreyre, Peygamber (s.a.s.) in
şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“İnsanlar, ezan ve birinci safta bulunan (fazîlet)leri bilselerdi, bu faziletlere kavuşmak için kura
çekmekten başka bir çâre bulamazlar ve mutlaka kura çekerlerdi.” 295 Buhârî, Ezan, 9, 32, 73; şehâdât, 30; Müslim, salat, 129, 131; Tirmîzî, Mevâkit, 52; Nesâî, Mevâkit, 22; Ezan, 31.
Muâviye (r.a.) de Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Müezzinler, kıyamet gününde insanların en uzun boyunlusudurlar.” 296 Bkz. Müsâfirîn, 81; Ahmed İbn Hanbel, 5/312. Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 417-418.
Ezanın Lâfızları
Ezanın lâfızları sırasıyla şunlardır:
Dört defa: “Allahü ekber”
İki defa: “Eşhedü en lâ ilahe illallah
İki defa: “Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah”
İki defa: “Hayye ala's-Salâh”
İki defa: “Hayye ale'l-felâh”
İki defa: “Allahü ekber”
Bir defa: “Lâ ilahe illallah”
Ezan lafızlarının bunlardan ibaret olduğu hususunda Mâlikîler dışındaki üç mezheb ittifak etmiştir.
Sabah ezanında, “hayye ale'l-felâh” dedikten sonra iki defa “es-salâtü hayrun min'en-nevm” demek
mendubtur. Terki ittifakla mekruhtur.
Malikiler dediler ki: Ezanın ilk tekbirleri dört tane olmayıp iki tanedir. 297 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 418.
Ezân'daki Şehâdet Cümlelerinin İade Edilmesi (Tercî)
Hanefî ve Hanbelîlere göre bir önceki sayfada anılan cümleler, bir fazlalık yapılmaksızın okunduğunda
ezan yerini bulur ve ezan için bu yeterli olur. Mâlikî ve Şâfiîlerse müezzinin “Eşhedü en lâ ilahe
illallah” ile “Eşhedü enne Muhammeden-Rasûlullah” cümlelerini yüksek sesle halka duyurmadan
önce, kendisinin bu cümleleri sessizce okumasının sünnet olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yalnız Mâlikîler
bu şehâdet cümlelerini yüksek sesle okumaya “tercî”, Şâfiîlerse sessizce okumaya “tercî” adını
vermişlerdir. Bu adlandırmayı yaparken Mâlikîler, herhalde lügata bakmışlardır. Zîrâ “tercî”, iade etme
masasına gelmektedir. Müezzin önce bu iki cümleyi gizli olarak telâffuz etmekte, sonra yüksek sesle
iade etmektedir. İade edilen cümlelere “tercî” adının verilmesi lügate daha uygundur. Şâfiîlerse her
halde ezanın aslını nazarı itibâra almışlardır. Ezanda iki şehâdet cümlesini yüksek sesle telâffuz etmek
asıldır. Bu cümlelerin sessizce telâffuz edilmesine tercî adını vermek daha uygun olmaktadır. Çünkü
bu iki cümlenin sessizce telâffuz edilmesi, kendilerinden sonra yüksek sesle telâffuz edilecek şehâdet
cümlelerinin bir nevi hikâyesi durumundadır. Bunu anlamak da zor olmasa gerektir. Buna göre Şafiî ve
Mâlikîlerce tekbirden sonraki ezan lâfızları şu şekilde okunacaktır: “Eşhedü en lâ ilahe illallah”
cümlesini iki defa sessizce, bundan sonra aynı cümleyi iki defa da yüksek sesle telâffuz etmek gerekir.
Sonra “Eşhedü enne Muhammeden rasûlullah” cümlesini iki defa sessizce, bundan sonra aynı cümleyi
iki defa yüksek sesle telâffuz etmek gerekir. Bunlardan sonra tercîsiz olarak yüksek sesle iki defa
“Hayye ale's-salâh” cümlesini, iki defa da “Hayye ale'l-felâh”, daha sonra iki defa “Allahü ekber”, en
sonunda da “Lâ ilahe illallah” cümlesini okuyarak ezan tamamlanır. Yalnız, sabah namazında “Hayye
ale'l-felâh” tan sonra iki defa, “namaz uykudan hayırlıdır” anlamına gelen “Es salâtü hayrun mine'nnevm” cümlesini okumak mendubtur. Bu cümlenin terk edilmesi hâlinde ezan kerahetle birlikte sahîh
olur. Aynı şekilde tercî yapmaksızın ezan okumak da mekruhtur. Tercî'in terkedilmesi hâlinde ezan
bâtıl olmaz. Şafiî ve Mâlikîler, tekbir dışında ezanın lafızları üzerinde görüş birliği etmişlerdir. Şâfiîler
ilk tekbirlerin dört defa okunması gerektiğini, Mâlikîlerse iki defa okunması gerektiğini
söylemişlerdir. 298 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 419.
Ezan'ın Hükmü
Ezanın müekked sünnet olduğu hususunda Hanbelîler dışındaki diğer mezhebler görüş birliği
etmişlerdir. Hanbelîler ise, farz-ı kifâye olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yani bir kişi ezan okuduğu
takdirde diğerleri bu yükümlülükten kurtulmuş olurlar. Ezanın hükmüne ilişkin olarak mezheblerin
görüşleri aşağıya alınmıştır.
Şafiiler dediler ki: Cemaat için ezan, sünnet-i kifâyedir. Tek başına namaz kılacak kişi için sünnet-i
ayndır. Bu kişi başkasının okuduğu ezanı duymazsa, kendisinin ezan okuması sünnet-i ayn olur.
Başkasının okuduğu ezanı işitir ve oraya gidip hazır olan cemaatle birlikte namaz kılarsa, ezan
yükümlülüğünden kurtulmuş olur. Başkasının okuduğu ezanı işitir de oraya gitmez veya gider de
namaz kılmazsa, bu kendisi için yeterli olmaz. Seferîlikte olsun mukîmlikte olsun, beş vakit farz
namazlar için ezan sünnettir. Bu namazlar kazaya kalmış olsalar bile aynı hükme tabidirler. Bir
kimsenin üzerinde kalan birçok kaza namazını peşpeşe kaza edecekse, bunların ilki için ezan okuması
tümü için yeterli olur. Cenaze namazı, adak namazı ve nafile namazlar için ezan gerekli değildir. Aynı
şekilde öğle ve ikindi, ya da akşam ve yatsı namazlarını yolculuk hâlinde bir arada kılan kişi,
bunlardan sadece birisi için ezan okumakla yetinir.
Hanefiler dediler ki: Ezan, bir mahalle halkı için müekked bir sünnet-i kifâyedir. Terkedilmesi
hâlinde günâhı, vacibin terk edilmesinin günâhı kadar olur. Sefer ve hazar hâlinde, tek başına veya
cemaatle kılınsın, edâ olsun, kaza olsun, beş vakit farz için ezan okumak sünnettir. Şehir içinde kendi
evinde namaz kılan bir kişinin ezan okumaması mekruh değildir. Çünkü mahallede okunan ezan
kendisi için de kâfi gelir. Cenaze namazı, bayram namazları, güneş tutulması namazı, yağmur namazı,
teravih namazı ve farza bağlı sünnet namazlar için ezan okumak sünnet değildir. Vitre gelince bu,
vâcib bir namaz olmasına rağmen, sahîh görüşe göre yatsı ezanı ile yetinildiğinden bunun için de ezan
okumak sünnet değildir.
Malikiler dediler ki: Âdet icâbı insanların namaz için toplandıkları yerde başkalarının kendileriyle
birlikte namaz kılmasını bekleyen bir cemaat için ezan okumak sünnet-i kifâyedir. Ayrıca birbirlerine
bitişik olsalar veya birbirinin üzerine bina edilmiş olsalar da her mescid için ezan okumak sünnettir.
îhtiyârî vakit içinde her farz-ı ayn için ezan okumak; cem-i takdim veya cem-i te'hîr hâlinde kılınan
namazlar da hükmen ihtiyarî vakit içinde kılındıklarından ötürü, bunlar için de ezan okumak sünnettir.
Nafile namazlar, kazaya kalmış namazlar, cenaze namazları gibi farz-ı kifâye namazlar için ve de
zaruri olan vakitte ezan okumak gerekli olmadığı gibi, mekruhtur. Başkasının kendileriyle birlikte
namaz kılmasını beklemeyen bir cemaat için de ezan okumak mekruhtur. Ancak böyle bir cemaat veya
tek başına namaz kılan bir kişi, çölde bulunurlarsa ezan okumaları mendub olur. Şehirde ezan okumak,
kifâye olarak vâcibtir. Şehir, içinde Cuma namazı kılman yerleşim mıntıkasına yerilen isimdir. Bir
şehir halkı ezan okumayı terkederse bunun için kendileriyle savaşılır.
Hanbeliler dediler ki: Köylerde ve şehirlerde hür erkekler için sefer hâlinde değil de hazar hâlinde
beş vakit farz namaz için ezâa okumak farz-ı kifâyedir. Cenaze namazı, bayram namazları, nafile ye
adak namazları için ezan okunmaz. Mukîm olsun, misafir olsun, üzerinde kazaya “kalan namazları
kılmak isteyen kişi, tek başınaysa, ezan okuması sünnettir. Bu durumdaki bir misafir, cemaatle de olsa,
kazalarını kılarken ezan okumalıdır. 299 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 420-421.
Ezân'ın Şartları
Ezanla ilgili şartları şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Niyet etmek: Mâlikî ve Hanbelîlere göre önceki sayfalarda geçen ezan lâfızlarını niyetsiz ve kasıtsız
olarak okumak hâlinde ezan sahîh olmaz. Şâfii ve Hanefîlerse, niyeti ezan için şart olarak ileri sürmediklerinden, bu şekilde okunan bir ezan onlara göre sahîh olur.
2. Ezanın kelimeleri peşpeşe okunmalıdır: Yani ezanın kelimeleri arasına uzun bir sessizlik ve fazla
miktardaki başka konuşmalarla fasıla konmamalıdır. Az miktardaki başka konuşmalarla fasıla konulması hâlinde, bu konuşma ister haram içerikli olsun, ister caiz içerikli olsun,, yine ezanı bâtıldılar. Bu
hususta mezheb İmamları arasında görüş birliği mevcûddur. Yalnız Hanbelîler buna muhalefet ederek
derler ki; ezanın lâfızları arasına bir tek kelimeyle de olsa, haram içerikli konuşmaların sokulması
ezanı bâtıl kılar. Meselâ müezzin, ezan lâfızları arasında birisine bir tek kelimeyle de söverse,
Hanbelîlere göre ezanı bâtıl olur.
3. Ezan arapça okunmalıdır: Yalnız, müezzin arap değilse gerek kendi nefsi için, gerek kendisi gibi
arap olmayan bir cemaat için ezan okurken, arapçadan başka bir dille ezan okuyabilir. Kendisi arap
olmamakla birlikte, dilini anlamayan bir cemaat için ezan okuyorsa, bu durumda kendi diliyle ezan
okuması sahîh olmaz. Zîrâ cemaat, kendisinin ne dediğini anlayamaz. Hanbelîler dışındaki diğer
mezhebler bu hükümde ittifak etmişlerdir. Hanbelîler derler ki: Her halükârda Arapçadan başka dille
ezan okumak sahîh değildir.
4. Ezanın tümünün, namaz vaktinin girmesinden sonra okunması gerekir: Eğer öğle, ikindi, akşam ve
yatsı namazlarının vakti girmeden önce ezan okunursa bu ezan, mezheblerin ittifakıyla sahîh olmaz.
Ama sabah ezanı, vaktin girmesinden önce okunursa bu ezan, Hanefîler dışındaki üç mezhebin ileri
sürmüş oldukları bazı özel şartların tahakkuk etmesi durumunda sahîh olur. Hanefîler buna muhalefet
ederek aykırı görüş beyânında bulunmuşlardır.
Hanefiler dediler ki: Sabah namazının vakti girmeden okunan ezan da diğerleri gibi sahîh olmaz.
Doğru olan görüşe göre bu, tahrîmen mekruhtur. Sabah namazının vakti girmeden önce ezan
okunabilmesine ilişkin rivayetler, uyuyanları uyandırmak için bir nevi tesbîh mâhiyetinde
yorumlanmalıdır.
Hanbeliler dediler ki: Gece yarısında sabah için ezan okunması mübahtih Zîrâ yatsı namazının
muhtar vaktî, gecenin ikinci yansının başlaması anında sona erer. Sabah namazı için ezan okuyan
kişinin, namaz vaktinin girmesinden çok önce ezan okuması müstehab değildir. Bu ezam her gece aynı
vakitte okumak müstehabtır. Vaktinden önce okunan bu ezanla yetinilebilir. Ancak Ramazanda bu
ezanla yetinmeyip yeniden okunması gerekir. Ramazan ayında fecirden önce okunan ezanla yetinmek
mekruhtur.
Şafiiler dediler ki: Vakit girmeden önce ezan okumak sahîh değildir. Vaktinden önce okunan ezanla
ibâdet maksadı güdülür veya bu nedenle insanlar programlarını karıştırırlarsa bu haram olur. Yalnız,
sabah ezanı için bu söz konusu değildir. Sabah ezanını gece yarısında okumak sahîh olur. Zîra sabah
için iki ezan okumak sünnettir. Bunların ilki gece yansında, ikincisi de fecrin doğmasından sonra
okunur.
Malikiler dediler ki: Vaktin girmesinden önce ezan okumak sahîh değildir. İnsanlar, bu durumda
programlanm kanştıracaklanndan bunu yapmak haramdır. Yalnız sabah ezanı bundan müstesnadır.
Uyuyanları uyandırmak için gecenin altı diliminin sonuncusunda ezan okumak mendubtur. Sabah
namazı vaktinin girmesinden sonra bu ezanı iade etmek sünnettir.
5. Tertib: Ezan lâfızları sırasıyla okunmalıdır. Bu lâfızlar arasındaki sıraya uyulmaz da, meselâ önce
“hayye ale'l-felâh”, sonra “hay-ye ale's-salâh” denilirse, sırasına uyulmayan kelimeleri iade etmek gerekir. Yani yeniden “hayye ale's-salâh” deyip ondan sonra “hayye ale'l-felâh” demek îcâb eder. Eğer bu
sırayı yerine getirmek için, sırasından önce okunan kelimeler iade edilmezse ezan bâtıl olur. Hanefîler
dışındaki üç mezheb İmamı bu hükümde ittifak etmişlerdir. Hanefîler buna muhalefet ederek aykırı
görüş beyânında bulunmuşlardır.
Hanefiler dediler ki: Tertibsiz olarak okunan ezan, kerahetle birlikte sahîh olur. Müezzinin tertibe
riâyet etmediği cümleleri iade etmesi gerekir.
6. Ezanı bir kişi okumalıdır: Ezanla ilgili şartların sonuncusu da, ezanı bir tek kişinin okumasıdır.
Meselâ müezzinin biri ezanın bir kısmını okur, ondan sonra gelen müezzin geri kalan kısmını
tamamlarsa, bu ezan sahîh olmaz. Aynı şekilde iki veya daha fazla sayıda kişi, münavebeli olarak ezan
okurlarsa; meselâ bir müezzin bir cümleyi okur, sonra diğeri başka bir cümleyi okursa ezan sahîh
olmaz. Buna koro hâlinde okunan ezan veya “ezân-ı sultanî” derler ki, bu cehaletten başka birşey
değildir. Böyleleri, ezanın sünnetliğini ibtâl ederler. Ama bunun yanında iki veya daha fazla kişinin bir
araya gelerek bunlardan her biri diğerinin okuduğu cümleyi tahrif etmeksizin aynıyla iade ederse, bu
durumda her biri tam bir ezan okumuş olur. Ki bu durumda ezanın sünnetliği de yerini bulur. Bu
durumda sadece bir makama bağlı kalınırsa caiz olmayabilir. Sünnette buna engel bir hüküm
bulunmadığından, caiz olması da muhtemeldir. Genel kurallar, böyle bir ezan okumanın yasak
olduğunu belirtmemektedirler. Çünkü iki veya daha fazla kişinin aynı yerde ezan okumaları, ayrı ayrı
yerlerde ezan okumaları gibidir. Şunu unutmamak gerekir ki; İslâm hukukunun genel esprisi, dinin
ibâdetler için çizmiş olduğu sınırda durulmasını ve bu sınırın aşılmamasmı öngörmektedir. İslâm'da
özellikle bu şekilde ezan okumayı önleyen bir hüküm bulunmadığından, ihtiyat açısından her halükârda bu şekilde ezan okunmamalıdır. 300 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 421-423.
NOT: Değerli okucucular; Ben araştırmalarım da, Abdeste başlarken veya Namaza başlarken Niyet, kalple olur. Bu Niyet, Namaz Abdesti, Gûsül Abdesti, Teyemmüm Abdesti, Farz Namaz, Sünnet Namaz veya Nafile Namazlarda da aynıdır. Ben konu bölünmesin diye olduğu gibi yazdım. En doğru kaynak, hiç şüphesiz Kur'an ve Sünnet'tir. Bunun dışında alimler ve imamlar hata yapabilirler yani nadiren de olsa görüşlerinde yanlış bilgi verebilirler. Birde, bu temizlik ve namaz bölümlerinde yazmış olduğum Dört Mezhep İmamlarının görüşleri, yazmış olduğum tüm konularda tamamı, İmamlarımızın kendi görüşleri değildir bir kısmı yani kendilerinden sonra gelen, onları takip eden (öğrencilerinin) İmamların görüşleridir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ onlara Rahmet etsin. Bu notu yazmamdaki amaç, yanlış bilgi verip, gerek değerli imamlarımızı gerekse kendimizi zan altında bırakmamak içindir. Sizlere buradan tavsiyem eğer, tüm bu yazmış olduğum konularla alakalı, yanlış olduğunu düşündüğünüz veya bildiğiniz bir şey varsa, onu Kur'an ve Sünnet'ten araştırmanızdır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ bize ve Tüm Müslüman kardeşlerimize dinimiz İslâm'ı doğru öğrenmeyi ve hayatımızın her alanında doğru uygulamayı nasib etsin İnşeAllâh. Allâhümme Amin.
Hâtime:
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.
O, her şeyin en iyisini bilendir.
Muvahhid Kullara Selâm Olsun.
Polat Akyol
NOT: KONUNUN DEVAMI VAR
KAYNAKLAR:
255 Müslim, Mesâcid, 79; İbn Mâce, Mesâcid, 11
256 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 382-390.
257 Meryem: 19/12.
258 Kehf: 18/62.
259 Bakara: 2/187.
260 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 391-399.
261 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 399-400.
262 Nesâî, Sehv, 20; Ahmed bin Hanbel, Müsned, c. 5, s. 447.
263 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 400.
264 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 401.
265 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 401-402.
266 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 402.
267 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 402-403.
268 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 403-404.
269 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 404.
270 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 405-406.
271 Meryem: 19/12.
272 Hicr: 15/46.
273 Nahl: 16/8.
274 Hicr: 15/46.
275 Hicr: 15/46.
276 Fatiha: 1/5.
277 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 406-409.
278 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 409.
279 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 409.
280 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 409-410.
281 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 410-411.
282 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 411-412.
283 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 412-413.
284 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 413-414.
285 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 414-415.
286 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 415.
287 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 415.
288 Tevbe: 9/3.
289 Hacc: 15/27.
290 Cum'a: 62/9.
291 Mâide: 5/58.
292 Buhârî, Ezan; 17-18, 49; Müslim, Mesâcid, 292-293.
293 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 416.
294 Buhârî, Ezan, 2; Mevâkit, 21.
295 Buhârî, Ezan, 9, 32, 73; şehâdât, 30; Müslim, salat, 129, 131; Tirmîzî, Mevâkit, 52; Nesâî, Mevâkit, 22; Ezan, 31.
296 Bkz. Müsâfirîn, 81; Ahmed İbn Hanbel, 5/312. Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 417-418.
297 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 418.
298 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 419.
299 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 420-421.
300 Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993: 421-423.