‘’İsterdim nasıl da kucaklamayı
Şimdi tüyden hafif bedenini
Mutsuzluk ne zaman yoluna çıkarsa
Şiirim korusun seni.’’ (A.
Behramoğlu)
Sessizlik idi piri şiirin
Bir eflatun güfte
Kayıp bir güncenin ilk dakikaları
Korkuluk misali bekletildiğim bir
tarla
Nadasa kalan düşlerimle çıkmıştım
oysa yola.
Yoldan çıkamazdım asla
Yarı yolda bırakılsam da
Bırakamadığımdı yakama yapışan
Belki hür bir kuş olma özlemi
Şiirin şimendiferi
Sarıklı bir rüyada kaybolduğuma biat
Açığa alınmış bir yüreğe inat
Sevmelerin özlemi şiir katında da
Mubah bir günah
Sönmek bilmeyen gecenin feri.
İkaz edildiğim defalarca
Yine de sundum sırlarımı açılmış
avuçlarına
Yüz görümü bir acının kat izi
Sözcük cumhuriyetinde unutulmuş
olmanın mağlubiyeti
İle serildiğim ringde
Tuş edilmiş aşkın marifeti.
Gök kucak açan,
Israrla yakalandığım
Denizlerde kavuşan dalgalar birbirine
Oysaki hicretimdi ölüm sus(a)madığım
bir zaman
Dilimi ki;
Meylettiğim hazan
Meali olsa da kimi zaman sona kalan.
Kamçılanan kanatlarım
Gönül tezgâhında unutulmuş efkârım
Azıcık nazlı
Niyazı sonlanmayan her kuşluk vakti
Söz birliği edemediğim eşref saatinde
gizli belki de
Mutluluğun raconu
Ki kifayetsizliğime sahip çıktığım
Hüzün hırkam
Her söküğüne takılıp da
Ansızın feryat ettiğim
Değildi asla yalan.