Yalnızlığın işareti idi yetişemediğim
sözcükler:
Peşinden gecenin
Mavinin ve aşkın da en asilinden
Zincirleme kazası kaderin
Düne öykünen bir garip
Fani ki; kırağı çalan mevsimde.
Sandukamda saklı şiirlerim ve hüzün
bülteni
Alt yazı geçen her renk
Karanlığı delen gözlerim
Işıyan bir seyyah sevda ki
İşleyen heceleri nakkaş titizliği ile
Kenetlendiğim rahmet ve kalemim…
Kalender meşrepmiş meğer hayat
Tasvir ettiğim ne ki?
Gıyabında tükenen zaman
Sözcüklere serildiğim gün ve mesken
Zaaflarım sancılı
Renklerin turkuazı
Düşmez düşmedi de yakamdan
Laneti üfleyen zebani ve mevsim
Elbet göğün kırbacı ile
Hizaya gelen her bulut ve umut
O sayaç ki;
Sözlendiğim şafak ve ne zamanki
çağırsam adını
Mutluluğun.
Kapışan kelebek kanatları doğanın da
çıktı madem
Kırkı ve kırkladığı her sihir
Şerh düştüğüm binlerce söz ve yemin
Teyakkuzdan kalkıp da tükenmeyen bir
merakla
İçime d/okunduğum her şiirde
Kırık tekerin son hamlesi belki de
Maruzatım neyse Rabbin tecellisi
Her gün ve dilek.
Varlık kadar değişken bir mesele
Coşkunun haddi hesabı yok neredeyse
Yine de çalınan neşem
Bazen bakaya kalan mutluluk ve elem
Kardığım ne ki?
Kandığım olsa olsa kendime
Göğün her zerresinde gezindiğim
Kadar memnunum evrenden
Dikiş tutmayan hangi sökük saklı
sahi?
Zil çalan eteklerine mi dokunsan rüzgârın?
Karambole giden bir ömür ve heyecan.
Kayda geçen bunca hengâme
Bazen kör dövüşü zikredilen
Gözü kapalı sevmekti madem
Meselem bunca zaman
Nihayet geldi kendime sıram.