Bedeli olmalı mıydı sahi?
Farkındalık kazanmak adına bir uğraş
vermemek belki de emin olduğundan emin olmak elbet kimsenin asla bir suçu yok
olamaz da ama…
Düşünce serbestliğinde düşünmekten
muaf edildiğim daha basit bir açılımla her söylenene riayet etmek hele ki kabul
gören sayısız değer ya da anlam varsa elbet bir anlam karmaşası sonradan kafama
dank eden-amiyane bir tabir olduğu için özür dilerim.
Sözcüklerin geniş perspektifinden
baktım mı ve elbet sıfatların en çok insan birileri tarafından sorgulanırken ve
ne yaparsa yapsın kimseyi asla memnun edemediği gerçeğini bir kimlik gibi
üstüne geçirmişken.
Bombardımana tutulmak: bilgi, öğreti
ve sancılı bir gelişim süreci oysaki her şey ne kadar da yolunda ve siz
pamuklar içinde büyürken asla reddetme hakkınız da yok iken.
Neden mi bu yazıyı kaleme almak
istedim bu gün?
İzah edeceğim elbet üstelik binlerce
nedeni varken ve kimi zaman üstü kapalı bahsetsem de biliyorum ki; bu
sorumluluğun farkındayım hele ki söz konusu eğitim, bilgi, öğretmenlik mesleği
ve de onlarca hayal kırıklığı iken hem hayatıma denk düşen ama öncelikle
mesleki anlamda hala bilemediğim neye denk düştüğümü.
Dışarıdan görülen ve insanların
kafasındaki şablona en yakışan:
Elbet işsiz.
Belki ev hanımı.
Ya da aklınıza ne gelirse hele ki sıfatlar
ve ön yargılar havada uçuşurken ve ben bile bilemezken neye denk düştüğümü.
Mesleki anlamda donanım kazanmak
elbet prestijli bir üniversiteden mezun olmak ve bir ya da iki yabancı dil en
azından bilme zorunluğunda olup hayatımın çok uzun zamanı uyku gibi bir nimetin
faydalarından nasiplenemediğim…
Hele ki üniversite öğrencisi iken, o
koca dört sene boyunca günde en fazla üç ya da dört saatle idare etmek
mecburiyetindeydim ve bunun sayısız nedeni varken şimdilik sadece tek nedenini
izah etmek istiyorum zaten zamanı geldiğinde ve kendimi hazır hissettiğimde
bunu kaleme almayı düşünüyorum elbet kendimle uzlaşı sağlarsam.
Kimlik…
Deşilen varlığınız ve size
hükmedenler…
Elbet karşı çıkma hakkım olmadığı
için hep de ‘’başım gözün üstüne’’ deyip itiraz hakkının hakimce tanınmadığı ve
iyi halden indirim filan da almamışken.
Özet geçecek olursam olması gereken
haiz idim her zaman ve derken genel kabul gördüğü üzere okulu tamamlayıp adıma
attım iş hayatına.
Olmadı.
Olacağını hep sandım ama olmadı.
Her konuda yeterli olmak ne anlama
geliyordu peki?
Uyum sağlamak.
Defalarca denedim mesleki ve yabancı
dil bilgimle kariyer basamaklarını hızlıca tırmanırken.
Kendi kaleme gol atmıştım ve falsolu
bir hareketti benimki ve adı insanlara duyduğum sonsuz güven ve iş hayatının
gerekleri arasında yer alırken rol yapma gücüm olmadığı için iş arkadaşlarım
tarafından ihanete uğrarken ve literatürde yer aldığı üzere:
‘’Mobbing.’’
Kimliksiz ve donanımlı.
Kulağa komik gelen ne ise başıma
geldi ve ilk işim iken özel bir bankada kambiyoda çalışırken ve uzun mesai
saatlerine bire bir riayet ederken hatta gerek olmadığı halde gecenin geç
saatlerine kadar fazla mesaiye kaldığım.
Bir derken üç derken ondan fazla
bankada çalıştım sayısız sınav ve mülakattan geçip ve yirmili yaşlarımın sonuna
doğru fark edebildim asla mizacımın uyuşmadığı bir meslek dalında gereksiz
yıprandığımı.
Asıl süreç şimdi başlıyordu işte ve
kendime belirlediğim yeni hedefim:
Öğretmenlik mesleğine geçiş
yapmalıydım en kısa yoldan ve daha vakit kaybetmeden. Ve yine prestijli-devlet
üniversitesinde-alacağım formasyon eğitimi ile ve de o zamanki devlet yönetimi
imkan tanımışken üniversite mezunlarına mademki yabancı dille eğitim veren
okullardan mezun olmuştum…
Yabancı dil öğretmeni olmak adına
canhıraş yeniden döndüm amfilere aşağı yukarı hayatımın on yılına mal olan.
Şunu vurgulamak istiyorum ki;
önceleri defalarca dile getirmiş olsam da hala içimdeki yangın sönmedi ve ben
bunu kendime borçluyum ve rahmetli babama da ne de olsa eğitimci bir ailede
büyümenin ne olduğunu çok iyi biliyorum.
Ve henüz 17 yaşında öğretmen çıkmış
bir babanın kızı için çok zor ve hala içimi yakan bir meseledir. Elbet dünde
kaldı elbet artık bu konu ile ilintili yapacağım bir şey yok.
Mesleğini doya doya yapan.
Defalarca okul yolunda ölme ve donma
tehlikesi geçiren gencecik bir delikanlı ve hayattaki tek ailesi, genç yaşta
dul kalan annesi yani babaannem.
Otuz seneyi aşkın bir süre ülkemin
nice şehrinde nice köyünde mesleğini icra eden bir insan ve elleriyle topladığı
tezeği sınıfa getirip yakan ve bunun mücadelesini veren elbet öğrencilerini
yetiştirmek ve memlekete faydalı gençler olarak takdim etmek adına.
Bu mesleğin zorluklarını bire bir
yaşayan biri ise kolaylıkla evladına bu mesleği önermeli miydi peki?
Öğrence öğretmen okulundan mezun sonra
ihtisasını tamamlayıp bu sefer edebiyat öğretmeni olarak mesleğini sürdüren.
Ticari kafası olan bir adamdı babam
ve biz onunla her gece hayaller kurardık.
Popüler bir meslek kazandırmak adına
işletme okumam gerektiğine kadar veren oydu ve benim itiraz etme hakkım yoktu
ve onun dediği oldu hep de olduğu üzere.
Babamı sevdiğim kadar mesleğimi
sevmeli miydim?
Sevdim de.
Bir insan hiç istemediği halde
bankacılık mesleğine aşık olur mu?
Oldum da.
Ama mesleğim bana aşık değildi.
Ben istiyordum ama beni istemeyen bir
mesleğim vardı ve sandım ki başka başka bankalarda çalışırsam illa ki uygun
ortamı bulacağım ve cennete kavuşacağım.
Yeryüzünde cehennemi yaşatan bir
mesleğe âşık olmuştum ve tabiri caizse şunu söylemiştim ilk mülakatımda:
‘’Beynim benim en büyük ve tek
sermayemdir.’’
Matematiği çok sevdiğim için belki de
daha keyifli geliyordu yaptığım ve eğitimini aralıksız banka bünyesinde aldığım
işlemler ama arıza çıkaran duygularım vardı ve ben hala bir öğrenci
zihniyetiyle kelebek gibi uçuşuyordum koridorlarında hem bankanın hem genel
müdürlüklerinin ve duygularıma ötenazi yaptığım için nasıl da uzak ve yabancı
idim kendime.
Bir şeyler illa ki ters gidiyordu ve
hep gidecekti de.
Sonunda bu işi sonlandırıp alacağım
pedagojik formasyon olarak sadece bana ait olan bir hayalin peşindeydim işte.
Bölüm birincisi olmam neyi
değiştirecekti peki?
Elbet ben vakit kaybetmişken ve başka
bir arayışa yönlenmişken derken çat kapı öğretmenlik için bankanın açtığı
kontenjan.
Hatalıydım ama bunun farkında
değildim ne de olsa devletim imkan tanımıştı ve ben gerekli olan belgelerimi
birkaç ay gecikme ile sundum MEB’na.
Nasıl emindim ve atamam nereye
yapılırsa yapılsın gitmeye hazırdım.
Derken arkadaşlarımın müjdeli
haberleri gelmeye başladı birer birer ve çoğu büyük şans eseri İstanbul’daki
okullara atanmıştı ama benim için fark etmeyecekti neresi olursa olsun ne de
ben Harikalar Dünyasında yaşayan sefil Alice idim.
Gecikmeli bir başvuru ve tüm belgeler
tamamdı elbet atamamın yapılmaması için hiçbir sebep yoktu ta ki o güne kadar.
Kapıyı çalan postacı hala
çocukluğumda öğrendiğim o şarkıyı söylüyordum:
Bak, postacı geliyor ama kötü haber
tez ulaşmıştı ve ben yeni bir hayal kırıklığı ile baş başaydım.
Sadece birkaç ay gecikme ile müracaat
ettiğim için evraklarım reddedilmişti ve atama şansımı yitirmiştim. Gerçi
işletme çıkışlı olduğum için muhasebe öğretmeni olmak adına bir girişimde
bulunabilirdim ama benim aklım İngilizce öğretmenliğinde idi.
Bu gün öğretmenler günü ve azıcık da
olsa nasiplendiğim bu mesleğin aslında bir aşk olduğunu biliyorum ve ben bu
sefer öğretmenlik mesleğine aşık olmuştum ama asil öğretmen olarak çalışma
şansımı yoktu artık.
Kanunda yapılan ufacık bir
değişiklik.
Yılmalı mıydım?
Buna izin vermedim ve sayısız devlet
okulunda ücretli İngilizce öğretmeni olarak çalıştım ta ki asil yabancı dil
öğretmeninin ataması yapılana dek ve sonra bitiyordu çalıştığım okuldaki geçici
görevim.
Derken bir okul daha ve bir tane
daha.
Süreç aleyhime mi işliyordu yoksa
lehime mi?
Ne fark ederdi ki?
Bu sefer öğrencilerime aşık olmuştum
ben ve onlar da bana.
İşin komiği ücretli öğretmen olarak
çalıştığım halde ben cebimden harcıyordum ki binlerce kere helal olsun sonuçta
öğrencilerim benim çocuğumdu ve devletim beni nasıl okutmuş bu yaşa gelmiştim
bildiğim her şeyi ama her şeyi öğretmek bana mutluluk ve huzur veriyordu.
Hele ki Kartal’da çalıştığım o okul
asla çıkmaz aklımdan.
Üstelik İstanbul’un tam da orta
yerinde ama benim soluduğum hava sanki bir köy okulunda çalışıyormuşçasına
gördüklerim ve gerçek anlamda çok şeye ihtiyacı olan çocuklarım.
Terlikle okula gelen nice öğrencim ve
bata çıka çamurda evden boyalı ayakkabılarla çıkıp eve döndüğümde çamurdan
görünmeyen ayakkabılarım.
Çok değerli bir müdürümüz vardı
üstelik ilk görev yerimdi ve bana ve çocuklara tüm öğretmen arkadaşlarıma hep
güç veren.
Nerede ise tüm okulun derslerine
girdim o dönem ve boş geçen matematik dersine dahi en azından boşa geçmiyordu
okulun çoğu dersi.
Babamın kızıydım işte hep de olduğu
üzere.
Ama babam istemeden beni yanlış
yönlendirmişken ve ben öğretmenlik mesleği için doğmuştum ve bunu çok geç
anladım.
Kaç senem böyle geçtiyse artık.
Sonra birkaç özel dil kursunda
çalıştım hem çocuklara hem yetişkinlere İngilizce dersi verdim ama içim rahat
değildi hele ki çalıştığım dershane kapanıp bu havayı yeniden solumak adına ne
yapacağımı bilmezken.
Eğitim ve özel sektör.
Elbette saygı duyduğum bir açılım
sonuçta demokratik bir ülkeyiz ve isteyen istediği eğitimi bir şekilde alıyor
ama her nedense özel sektöre ısınamadım gerek bankacılık yaptığım yıllarda
gerekse özel dil kurslarında.
Kimliğim mi?
İnanın ki hala bir kaos yaşıyorum
neye denk düştüğümü hala çözememişken.
Elbet devamı da var öğretmenlikten
sonra bu sefer akademisyen olmak adına psikolojiyi seçip de…
Bana uyan en güzel kimlikti öğretmen
önlüğü üstelik bundan bihaber geçen yıllarım.
Öğrencilerimle çok güzel anılarım
oldu ama en güzeli onların saf ve katıksız sevgisiydi beni ben olduğum için
seven ve gözlerimiz hep beraber ışıldarken.
Ben babamın kızıyım gerçi onun
hayallerini ben sevemedim ve benim ne istediğim ilk önceleri önemsiz iken.
Bu gün öğretmenler günü ve
öğretmenlerimizin hakkı asla ödenmez hele ki bayağı bir süredir
öğretmenlerimizin değerini daha da çok anladığımız.
Ki öğretmenlik bir yaşama biçimi ve
hangi akla hizmetse yazmaya başladıktan sonra sırtıma yeniden geçirdim öğrenci
cübbemi.
Ve hala ama hala bilemiyorum nasıl
bir kimliğe denk düştüğümü ama şu da bir gerçek ki:
Ben ya öğrenci olmalıyım ya da
öğretmen çünkü sevgiyle ve bilgi ile beslenmek vazgeçilmezim.
Ve son sekiz yıldır kalemimle olan
birlikteliğim elbet hala kafamda sayısız soru ve kendimle geliştireceğim o
muazzam uzlaşı ve iletişimde yapmam gereken sayısız şey sırada beni beklerken
ki…
Çok şeyi de aştım yaza yaza.
Ama benim yarım kalan bir hikâyem var
ve kendimle olan ilişkimde gitmem gereken daha çok yol var üstelik sizlere
bahsettiğim daha çok şey var kaleme almamı bekleyen elbet o cesareti bir gün
kendimde bulursam…
Bu gün öğretmenler günü ve ben bana
emeği geçen tüm öğretmenlerimi ve babamı çok özledim elbet dünü geri getirmek
asla mümkün değil bu yüzden ben sadece önüme bakmak adına şartlandırdım kendimi
üstelik alt belleğime verdiğim her emri de bu güne kadar yerine getirdim.
Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler
günü kutlu olsun.
Bu dünyaya bir daha gelirsem bilin ki
bu hayalimi illa ki gerçekleştireceğim ama şu anki hayatımda gerçekleştirmem
gereken bir hayalim daha var ki üstelik kalbim şimdilerde kalemim ve edebiyat
adına atarken.
Hakkıyla bir kimlik edinmek madem ilk
günden beri hayalini kurduğum ve işte yazmanın verdiği o huzur ve içine
düştüğüm yeryüzündeki tek cennet iken edebiyatın tüm benliğimi sarıp
sarmaladığı…
Hocalarımdan öğrendiğim ve
öğreneceğim her bilgi ve her tecrübe adına müteşekkirim ben.
Yeter ki yüzünüzü kara çıkartmayım ve
ben büyük bir coşkuyla ve umutla yazarken şunu söylemem gerekir ki:
Ülkem adına ve çocuklar adına daha
çok şey yapmak isterdim en azından devletimin bana tanıdığı fırsat ve imkânlar
sayesinde bu günüme gelmişken ve biliyorum ki ben; ülkeme olan borcumu asla
ödeyemem bu anlamda en güzeli ve iyiyi hedeflemişken bir ömür İnşallah iyi bir
şeyler yapabileyim önümde uzanan yolu görüp hala hayal kurmanın verdiği umutla
ve salınırken öğrenci kimliğimle ve kalemimle dokunduğum yürekler sayesinde
hayatın gerçekten de eşsiz bir anlam kazandığı gerçeği ile yaşar ve Rabbime
şükrederken…
Ben babamın kızıyım ve anneme
verdiğim sözün arkasındayım ve dünyamı aydınlık kılan yazmanın verdiği coşkuyla
tüm kainatı kucaklamanın tadına vardığım elbet sizlerin sayesinde anlam kazanan
yazdığım sözcükler ve cümleler sayesinde daha da büyüyen bir aydınlık üstelik
gecenin kaçı olursa olsun ve hayatımda yaşadığım sıkıntıları da görmezden
gelebildiğim elbet sizler sayesinde.
Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler
gününü tüm içtenliğime kutluyorum ve sizlerle gurur duyuyorum ve ülkemle.
Çok şey yapmak isterdim Türkiye’m
adına memleketine sevdalı bir vatandaş olmanın verdiği gurur üstüne de bir şey
tanımazken.