Aklın Zifiri Karanlık İçinde, Aşkla
Sevmelerle Aydınlansın İsterim
Sözlerim birikmişken aklımda
gönlümde kaçmasıydı senden yüz bularak senin gibi kaçmalarıyla, işte bu gidişin
gibi ruhumu delen, belki de yalnızlığa beni terk ederek gitmendi senin de
farkına varmadığın, sözlerle sana eşlik eden gönlüm birazcık rahmetle sana
yaklaşırken, sen kaçınca şimdi bana kalan yüreğimin acısını, kalemimin kelimelere
dokunarak kendimi avutma çabam bu yazdıklarım. Düş mevsiminde sensiz gezerken, gönlümün
ucunda saklı bir sevinçtin, kuştun uçtun gittin, içimde sızan aşkın pınarında
ki suyu, şimdi hasretimle içerken iksir bildim şimdi bu hasrete, aşka eşlik
eden coşkuyu yazarken hissederek bilerek, özümseyerek yaşıyorum. Elbette ki hüznü
ve hasreti de kelam ile süsledim, astım yalnızlığımın duvarına, hasretin
bakışlarıyla sözcüklerin parıltısı yüzümdeki gölgelere ışık gibi yansırken, aydınlanmak
için şiirler okudum, şiirlerle ördüm zamanı…
Sen giderken gönlümde ki mevsimlerin
esintisini tazeliğini götürsen de, ben yine arardım ve buldum anıların içinde
gezerken yazarken… Giden sendin, düşler hatıralarımız değildi, düşlerimiz
dünden kalan gecenin içinde kaybolmayan bir dost bakışlı yaren, eflatun
gözleriyle bakan, yalnızlığımın rüzgârına göğüs geren hatıralar ve biz içinde
hala dün olduğu, gibi mahzun duruyor… Dündeki sıcaklığımızı o an ki gibi tutan,
lakin kayıpları hemen yazmayan az bekleyen anılar, içini yine gülümsemelerle
doldurmamız için bekliyor… Sen ki kayıplar ülkesinde bir prenses olsan da,
kaybetmeyi neden seçtin sormak isterdim, aşkın gülümsemeler sarılmalar cennetinde
saklı kalsaydın, ben seni arar anında bulurdum… Sen şimdi kayıplar ülkesinde
kaybolanların senaryosunu yazdın, nasıl oynanılır nasıl bulunulur ki bilemedim!
Okudukça yazdığın bu senaryoyu tüylerim gönlümle diken diken, eden ruhumu
parçalayan yorumuyla mutluluğumu çalan anlatımınla yazımınla, sanki beni yok
etmeyi seven senin özellikle benim için yazdığını, lakin oyuncusu olan benin
oynamakta korktuğu bir senaryo olsa gerek diye düşünürken, ürperiyorum!
Hele şükür ki, hatıralar kendilerine sahip
çıkarken, elinde sanki bir çorap varmış gibi ucundan sökerek bozmana izin
vermiyorlar… Sen ki her söktüğünde, ben umut serpip yeniden örerim yanımda
aşkın iğnesi ipliği mevcut iken, yarama açtığın yaralarınla ben aşkın ipliğiyle
dikerken, her diktiğimde sana dair bir özlemim varsa da yavaş yavaş yok oluyor
acıların ekseninde… Sanma ki hasretin bitişiğinde duran hüznün bir kor yaktıkça
yakar beni kül eder savurur dağlara ovalara, tam tersi, sen dağılma mı istedikçe
onlar beni bir arada dağılmadan tutuyorlar, bilirsin severim şiirleri, okudukça
şiiri, şiirin içinde var olan gülümsetme tadına kokusuna hayran koklayarak yeni
ülkelere şehirlere kasabalara yolculuk ediyorum… Aslında sen giderken sevinen sen
değil bendim arkada kalırken sevinenim, bir de bu açıdan bak istersen
yanıldığını anlayacaksın, eğer anlar ise bu garip şairin söylediğini kulağına gönlüne
küpe olarak tak, baktıkça hatırlayasın ve hatandan dönmek için hala bir yolun
olduğunu bilesin…
Özümde ne saklı ise, kelimelerim de
sözlerimde açıkça ve açık bir şekilde açıklıyorum. Gecenin karanlığında bak
gönlümdeki aşkla yanan aşkımızın kıvılcımları, gökyüzünde yıldız olmuş sana göz
kırpıyor, takip et beni bulacaksın, takip etmez isen kendi karanlığında kalarak
boğulacaksın, bunu istemem bilirsin.
Aklın zifiri karanlık içinde, aşkla
sevmelerle aydınlansın isterim, senin aklın aydınlanırsa benim ki de aydınlanır
bilirsin, bilmezsen de ben hiçbir şey yapamam senden ayrı yollara düşer, seni
arkamda bilinmezliklerin kuyularında bırakarak yoluma devam ederim, vesselam,
Mehmet Aluç