Her yalnızlığa bir şiir biçtim,
aksayan ayağında gün bitiminin tünedim akasya ağacına, gölgeli beyitlere uzanan
iç sesimi boğmak istedim.
Bir mihenk taşıydı yürekte saklı
tuttuğum en çok de esefim kendime illa ki estiğim gürlediğim yine kendimden
kaçmanın maliyeti ve bıçkın rüzgâr illa ki üşütürken ruhumu.
Kafes kuşuydu aşk ve ihbar ettiğim.
Gün özürlüydü sayaç en çok da ihya
ettiği aşkın
Salkım saçak göğün bulutları
İyi de ben ruhumu daha yeni
ütülememiş miydim?
Miskindi herkes
Mistik bir aşk mıydı yoksa içime
yerleştirdiğim?
Her öznede saklıydı aşk
Her öz veri ve ön söz
Elbet yalnızlığın renginde saklı.
Haşmetli bir sağanak içime yağan
Ardıç kuşuna özendiğim miydi tek
yalan?
İmla hatası ile doluydu içim
En çok en çok da gözlerim.
Sezilerim infilak ettin ansızın
Sızan bir çocuk gibi annesinin
kucağında
Sızlayan eklemleri şiirlerin
Ne de olsa çocuğumdu her biri.
İnkâr edemezdim
Söküklerimi dikemediğim:
Ne terziydim ne şair
Ne insandım ne peri
Sökün eden duygulara serildiğim
Elbet o kırık pencerenin pervazı.
Hümayunu yerin göğün
Saf tuttuğum her mevsimi yorgunluğun
En çok da safiyet yüklendiğim
Safça sevdiğim kimse illa ki geçen nazı
yalnızlığıma.
Kuruyan bir yaşta doğdum yeniden
Yas’a boğulan şu sefil gönül
Bir içimlik bildiğimse huzur ötesi
bir düşün
Muadili idi elbet saklı tuttuğum
Gözden sakınılası tüm sevdiklerim
Asla açmamalıydım gözlerimi ölüme.
Sıkı sıkı sarıldığım yalnızlığıma
Mademki söz geçiremiyordum
Sözü geçen şiirleri sığınak bildiğim
En çok da sağanağı rahmetin
Bir düşte ya da bir şiirde açıp solan
Bir çiçek gibi…
Sirayet eden her yeni gün
Siması yabancı olmasa da hüznün
Bildiğimi sundum
Bilemediklerime sustum
Bilediğim yüreğimde saklı
Bir bülbül gibi
Afili bir gülün de sefil varlığına
Riayet etti zamansız ve mekansız
şiirlerim.
Uyku mahmurluğunu atamayan bir derviş
gibi
Salındığım her deyişti
Asla ayrı duramadığım dergâhım
İçimde saklı iken aşk ve rahmetin
İhya edesi ruhumla sardım evreni
Belki de sarmalında inancın
Şakıyan yüreğime eşlik eden
En çok da bilinmezin sireni.