Rehavete Kapıldım Derken, Ömür Biterken Vardığım Yolları
Kilovata Vurunca…
Hayat benim istediğim gibi mi olması gerekiyor? Yoksa
kabullenerek, hoş geldin sen haktan diyerek konuk mu edilmesi gerekiyor? Önümde
çok var uzun yol sandığım halde kısa yolda benimle olan bir dost mu? Evet bir
dost bildim, artık yük sansam da beni dengeler içinde tutanmış… Gitmesini
istemesem de benden bir parçaymış yaşanmışlıklar pişmanlıklar sancılar, çürük
bedenimi bir çelik yapan, çekiç vurdukça işlemez olan, bu ne güzel bir misafir
ki hayat, haktan merhametle verilen ve önüme serilen sayısı adedini bilmediğim
bunca nimetlerle dolu olan…Sahi insan annesinden bu kadar babasından ya da çok
sevdiği bir dostundan bu kadar çok şey isteseydi kaçıncı saatte çek git
başımdan denilirdi?
Hayat gönlümüzde açan bir tomurcuk çiçek, elbet her gün
mutlu gülümsenilmeyecek, az gözyaşı dökecek içinde birikenleri temizleyerek
halis niyetinin duayla içten hakka varması için, bu ne muhteşem bir varış
herkese olurken kaçış, işte yalvarış işte Rabbim verdiklerinle azda olsa sana
bendendir bu koşuş…Hayatın her anı olsa da yokuş, kulda bitmez umut hak Mevla’dan
tek kurtuluş.
Sen ıskaladı sansan da yanılıyorsun, seni kucakladı
silkeliyor fazla neyi biriktirdinse içinde gereksiz olanda, sardı seni bak
bırakmadı Mevla sanma ki anlamadı, tek anlayan bilen saran seven gerçekten
Rabbimdir, bak kucakladı yalnız hiç bırakmadı, dön bak kalbine hep seninle at
deyince kalbine atıyor hissettiriyor, gül diyor, gülmesen de güldür diyor
verdiklerimi fark ettin mi diyor. Sen dersen yetmiyor sofrana bak neyine
yetmiyor, eksiklerini verirken az sende ver diyor. Sanma ki hayat canına
okuyor, okuman için ders veriyor çalış diyor, kapatırsan duyma yetini kendini
böyle anlarsın, yanılırsın, canın yakarak savrulursun.
Eteklerimde cebimde topladıklarım baktım hep diken, elimi
kanatan baldırlarımla arka cebimde kıçıma batan, oysa ben toplamışım, gülleri
topla denilirken, oysa toplarken topla onlar gül denilmediği halde, birileri
güldür topla demiş beni kandırmıştı! Hak Mevla anlatırken, insan anlatan değil
çalanmış lakin çalarken kaçarken kaçamayanmış en sonunda! Ne acı çalan kaçan
için! Oysa bir parça acıya gülleri katan ve saçan olmam gerekirken, nasılda
aladanmışım kendime hislerime insana bakarken, oysa yargılayan tek Rabbim iken…
Bana sen açan bir gülsün derken gönüllerde batan bir diken olmak ne acıdır ki, fark
ettirdi Rabbim…İçimde geçit vermeyen beyitler dağları önüme dikerken köprüleri
yok etmiş, beyit diyerek, ne idiğü belirsiz itler sensin aslan Seyit diye, hava
basarken aklıma fikrime çok şükür patlamadan beynim Rabbim havasını aldı…
Hüküm Rabbime ait iken, insanlar nasıl hüküm verebilir önüme
serebilir ki, kendi çıkarından başka neden bu kadar geç anladım, anlayamadım
lakin Rabbimden uzaklaşınca kalamadım sakin, sakin olmayınca arkadaş oldu
şeytan lain, halin derken yıktı geçti lakin, düzelten Rabbim iken kim düzelte
bilir ki? İnsan mı? Hayır, elbette ki Rabbim şükür…
Rehavete kapıldım derken, ömür biterken vardığım yolları
kilovata vurunca bin kilovat metre geriye vardığımın ibresinde görünürken,
yanıltan ne kazandı diye düşünürken, bozuk ibreyi düzelten Rabbim oldu…Bir
bardak demli çayı ağız tadıyla içirten Rabbimden başkası, sanki zehir içiren
desem de, nefisle baş etmek zordur diyerek fazla üzerime yük etmeden atıyorum
bırakıyorum ardımda, bana artık koşup sarılamasa da kendine sarılırken o an
belki irkilerek ayıkır niyetiyle, yoksa hizaya gelmez ben dün yıkan ben iken,
ben kimim ki acizliğimle hizaya getireyim, ancak Rabbim huzurunda hizaya
getirilmeye layık iken.
Mehmet Aluç