Ölü bir rengin müdaviyim adeta
depreşen korkumla baş başa ecelin fedaisi bir rüzgâr iken çimdikleyen içimdeki
acıyı en çok da öznesiz bir cümlenin yabancısıyım aşkı özlemle tavaf eden…
Çürük cümleler saklı ağzımda
En çok dişimin kovuğunda kalan bir sızıyı
Dillendiren imgelere yüz vermediğim
Tıpkı hayat bana dönmüşken yüzünü
Mağarasında bunca devrik zamanın
Divane bir rüzgârım
Hali hazırda yetimliğimle işgal
edilmiş yüreğim
Başımdan aşağı dökülen figan yüklü
sırlar
Ne gerekse içimde palazlanan acının meşrebi
Bir kaygıyla içselleşen hüznüm.
Metruk heceler saklı içimin
duvarlarında
Göz ucuyla dahi bakamadığım zalim
İhya edilesi bir mevsimdim oysa
Mevsimsiz sevdiğim kadar boylu
boyunca
Yere serilen küfemde saklı hörgücü
yalnızlığın
Matemimi tahayyül dahi edemezken bir
Allah’ın kulu
Zemherilere yasladığım sırtımın
başını
Okşamasın yeter ki bitimsiz zanlar.
Makberin görkemli sunumu
Ömür dediğin derin bir kuyu
Süklüm püklüm değil mademki ruhu
O bitimsiz sevgimin neşriyatında
saklı ufku
Paye derken umut dolu bir huzme
Kimsesizliğime derman olan en şeffaf
yürekli kulu
Çıkardı şükür ki Rabbim karşıma.
İzafi bir rüzgârdır tasalandığım
Rengi ölü bir dikendir sefil
zaaflarımın
Gel gör ki açlıkla terbiye ettim ben
nefsimden
Gelen sızlanmalara dudak büken
Susuzluğumsa yaşımla dinen
Yasımı da yudumladım mı?
Ne tufanı dindi ömrün
Ne de turfanda mutluluğun
Kazık kaktığı yasımla iştigal
Bir yürek neferiyim
Kürediğim kadar duyguları
Kabullendiğim kaderde saklı nifakı
dahi içime çektiğim
Vardır elbet hikmeti her acının
Yalnızlığın müdavimi en sefil faniyim
Müridi rahmetin
Yağdı yağacak başımın üstünden
Göğün kalan kırıntılarından her zerre
nasiplendiğim.