1 14 Mart Niçin Tıp Bayramıdır? – Tıbbıyeli Hikmet Kimdir?

Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 15.03.2021
Okunma Sayısı : 911
Yorum Sayısı : 11

14 MART NİÇİN TIP BAYRAMIDIR? – TIBBIYELİ HİKMET KİMDİR?

Yukarıdaki iki soruyu her kime sorarsam sorayım mutlaka bir fikri olduğuna inanıyorum. Ben bu yazımda sadece o fikirleri biraz daha doldurmaya yani gerek 14 Mart Tıp Bayramının hikayesini gerekse Tıbbiyeli Hikmet’i sizlere eksiksiz olarak tanıtmaya çalışacağım.

Evet ülkemizde ilk modern anlamda Tıp Fakültesi 14 Mart 1827 de Padişah II. Mahmut Zamanında Tıbbiye-i Şahane adıyla açılmış olan askeri tıp fakültesidir. Pek vatandaşımız Tıp Bayramının 14 Mart’ta kutlanmasını da buna bağlarlar ama işin doğrusu ülkemizde Tıp Bayramı ilk kez 12 Mayıs 1929 da kutlanmıştır ve Tıbbiye-i Şahanenin açılışıyla 12 Mayısın bir ilgisi yoktur.

12 Mayısın önemi ne peki?

12 Mayıs 1929 da Bursa’daki Yıldırım Darüşşifasında ilk kez Türkçe Tıp dersleri verilmeye başlanmış. Demek ki 1929 a kadar tıp dersleri yabancı dil ( Fransızca) olarak veriliyordu.

İşte bu tıp derslerinin Türkçe olarak verilmeye başlandığı 12 Mayısı 1937 Yılına kadar Tıp Bayramı olarak kutlamışız ama sonra vazgeçmişiz. Uzun yıllar sonra da 14 Mart daha ağır basmaya başlamış.

 Peki 14 Mart niçin daha ağır basmaya başlamış? İşte konumuzun omurgasını  bu sorunun cevabı oluşturuyor.

14 Mart 1919 da bilindiği gibi İstanbul işgal altındadır. İşgal altındaki İstanbul’da 14 Mart 1919 da yani Tıbbiye-i Şahanenin Kuruluş yıl dönümünde öğrenciler sözde okullarının kuruluş yıl dönümünü kutlamak amacıyla bir araya geldiler ( İşgal kuvvetlerinin devamlı gözetimi altında oldukları için böyle bir yola baş vurmuşlardı. ) ama asıl yaptıkları şey işgale karşı protesto bildirileri hazırlamaktı. Bu bildirileri hazırlayıp  İstanbul’a ulaşabildikleri her yere astılar ya da dağıttılar daha sonra.

Ancak yaptıkları işleri yeterli görmüyorlardı. Mustafa Kemal Atatürk önce Samsun’a, oradan Erzurum’a ve nihayet Sivas’a vasıl olup Sivas’ta bir milli kongre yapacağını duyurunca Tıbbiyelilerden 25 kişi, hocaları Dr. Talat Bey’in ( Parmaksız Talat) teşvikiyle okul hamamının göbek taşında toplanarak Sivas’a iki temsilci gönderme kararı aldılar.

Son sınıf öğrencileri mezuniyete hazırlandıkları için ara sınıflardan iki öğrencinin gitmesi daha uygun görüldü ve sonuçta Yusuf ve Hikmet adlı iki üçüncü sınıf öğrencisinde karar kılındı. Ancak bu öğrencileri Sivas'a gönderebilmek, masraflarını karşılayabilmek için paraya ihtiyaç vardı oysa öğrencilerin aralarında topladığı para sadece 950 Kuruştu. Bu para iki kişinin gönderilmesine yetmezdi. Bu durumda Kara Hikmet’in tek başına gönderilmesi gerekiyordu.

Tıbbiyeli Hikmet ile birlikte Sivas Kongresine iki İstanbul temsilcisi daha katılmıştı: İsmail Fazıl Paşa ( Ali Fuat Cebesoy Paşa’nın babası ) ve İsmail Hami Bey ( Danişment )

4 Eylül 1919 da başlayan Kongre Milli bir kongre olacaktı lakin Mustafa Kemal’in beklentilerinin çok çok altında temsilci katılmıştı. Mustafa Kemal 120 Delegenin katılmasını beklerken sadece 31 Delege vardı Sivas’ta.

Kongrenin ilk günlerinde Anadolu ve Rumeli’deki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin tek çatı altında toplanması ile ilgili görüşmeler yapıldı. Ana mevzuya ise 8 Eylül günü geçildi.


8 Eylül günü İsmail Fazıl Paşa Bekir Sami Bey ve İsmail Hami Danişment’in sundukları ve 25 delegenin imzası olan önergede Amerikan mandası isteniyordu.

Mustafa Kemal, yaptığı konuşmada Amerikalı gazeteci Brown ile konuştuğunu ve Amerika’nın manda istemediğini anlatı­yordu.

Daha sonra manda tartışmaları devam etti. Bekir Sami, İsmail Fazıl Paşa ve İs­mail Hami Danişment yaptıkları konuşmada Amerikan mandasını savundular.

Erzurum delegesi Hoca Raif Efendi “Hedef ve gayemiz tam bağımsızlıktır” dedi.

Refet Paşa ise yine mandayı savundu.

Bursa delegesi Ahmet Nuri Bey “Ya ölürüz ya tam istiklal sahibi oluruz” diye bağırmıştı.

Vakit geçtiği için Mustafa Kemal oturumu ertesi gün açmak üze­re kapattı. O gece manda tartışmaları yapılmaya devam etti.

Sivas’ta Temsil Kurulu’nun kaldığı lise binasında, 9 Eylül 1919 gecesi manda konusu tartışılırken odada bulunan Tıbbiyeli Hikmet Mustafa Kemal’e mandayı reddettiğini heyecanlı bir şekilde söyle söyledi:


‘’Paşam, murahhası bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle red ve takbih ederiz. Farzı muhal, man­da fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i “vatan kurtarıcısı” değil, “vatan batırıcısı” olarak adlandırır ve tel’in ederiz,(lanetleriz.)”

Mustafa Kemal Paşa Heyecanlı bir sesle “Arkadaşlar gençliğe bakın, Türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin,” dedi. Sonra da Hikmet Bey’e dönerek “Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, ekaliyette kalsak dahi( Azınlıkta kalsak da ) mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal ya ölüm!”

Tıbbiyeli genç, hemen yerinden fırladı: “Var ol Paşam…” diyerek Mustafa Kemal’in elini öptü.

31 Delegeden yirmi beşinin manda ve himaye taraftarı olmasına rağmen sonuçta hepsi ikna edilmiş ve kongreden ‘’ Manda ve Himaye kabul olunamaz’’ Kararı çıkmıştı.

Tıbbiyeli Hikmet Sivas’ta on beş gün kaldıktan sonra İstanbul’a döndü ama broşür dağıtmakla, yazı yazıp protesto etmekle vatanın kurtarılamayacağını Sivas’ta çok iyi anlamıştı. Bu sebeple pek çok arkadaşı ile Milli Mücadelenin içinde fiilen bulunmak üzere okulu bırakıp Ankara’ya, savaşlar başlayınca da cepheden cepheye koştu.


Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra tekrar okuluna dönüp tahsilini tamamladı ve doktor olarak yurdun çeşitli yerlerinde görev aldı.

1901 Balıkesir- Savaştepe doğumludur. Savaştepe o zamanlar Giresun olarak anıldığından da oldukça ilginç bir olay yaşamıştır.

Mustafa Kemal 1936 da Tıbbiyeli Hikmet’i hatırlar ve ‘’ Bir Tıbbiyeli Hikmet vardı. Onu bulun da Balıkesir’den Milletvekili yapalım.’’ Der. Ancak  Hikmet’in Giresunlu ( Giresun ilimizden ) olduğunu düşünenler ‘’ Giresunlular buna çok kızar. Düşüncesiyle Mustafa Kemal’e Hikmet’in öldüğünü söylerler. Oysa Tıbbiyeli Hikmet 1936 yılında hayattadır.

1945 Yılında, yakalandığı ve bir türlü atlatamadığı Verem hastalığı sebebiyle hayata gözlerini yumar.

Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti, 1937 Yılına kadar 12 Mayısta kutlanan, 1937 den sonra artık kutlanmayan ve önemini de yitiren Tıp Bayramını 1976 Yılında tekrar hatırlar ama yeni bir kararla Tıbbiyeli Hikmet’in, 1919 da arkadaşlarına önder olarak ve dahi okulları olan Tıbbıye-i Şahanenin kuruluş yıldönümünde başlattığı İstanbul’un İşgalini protesto olayını yani 14 Mart’ı  Tıp bayramı olarak kutlar.

Evet 14 Mart Tıp Bayramı, bu hafta Tıp haftasıdır.

Özellikle bu pandemi günlerinde hayatlarını ortaya koyarak canla, başla bir insanın daha hayatını kurtarabilir miyim diye gayret gösteren tüp tıp mensuplarına sevgi saygı ve şükranlarımı arz ediyorum. Tüm sağlık personeliyle birlikte hepsinin yaşları ne olursa olsun ellerinden öpüyorum. İyi ki varsınız. Allah sizleri başımızdan eksik etmesin.

Orhan Boran’ın resminin bu yazıda ne işi olduğunu merak ediyorsunuz değil mi?

Hemen açıklayayım.

60 lı yılları bilen bizim kuşağın çok iyi hatırlayacağı Orhan Boran, Rahmetli Tıbbıyeli Hikmet’in yani Hikmet Boran’ın oğludur ki o da rahmetli olmuştur 2012 yılında.

Evet yine bu pandemi döneminde bizler için hayatlarından olan tüm şehit doktor ve sağlık personelimize de Allah’tan rahmet diliyorum. Makamları cennet olsun.




( 14 Mart Niçin Tıp Bayramıdır? – Tıbbıyeli Hikmet Kimdir? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 15.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.