1
14 MART NİÇİN TIP BAYRAMIDIR? – TIBBIYELİ
HİKMET KİMDİR?
Yukarıdaki iki soruyu her kime sorarsam sorayım mutlaka bir fikri olduğuna
inanıyorum. Ben bu yazımda sadece o fikirleri biraz daha doldurmaya yani gerek
14 Mart Tıp Bayramının hikayesini gerekse Tıbbiyeli Hikmet’i sizlere eksiksiz
olarak tanıtmaya çalışacağım.
Evet ülkemizde ilk modern anlamda Tıp Fakültesi 14 Mart 1827 de Padişah II.
Mahmut Zamanında Tıbbiye-i Şahane adıyla açılmış olan askeri tıp fakültesidir.
Pek vatandaşımız Tıp Bayramının 14 Mart’ta kutlanmasını da buna bağlarlar ama
işin doğrusu ülkemizde Tıp Bayramı ilk kez 12 Mayıs 1929 da kutlanmıştır ve
Tıbbiye-i Şahanenin açılışıyla 12 Mayısın bir ilgisi yoktur.
12 Mayısın önemi ne peki?
12 Mayıs 1929 da Bursa’daki Yıldırım Darüşşifasında ilk kez Türkçe Tıp dersleri
verilmeye başlanmış. Demek ki 1929 a kadar tıp dersleri yabancı dil (
Fransızca) olarak veriliyordu.
İşte bu tıp derslerinin Türkçe olarak verilmeye başlandığı 12 Mayısı 1937
Yılına kadar Tıp Bayramı olarak kutlamışız ama sonra vazgeçmişiz. Uzun yıllar sonra da 14 Mart daha ağır basmaya başlamış.
Peki 14 Mart niçin daha ağır basmaya başlamış? İşte konumuzun omurgasını bu sorunun cevabı oluşturuyor.
14 Mart 1919 da bilindiği gibi İstanbul işgal altındadır. İşgal altındaki
İstanbul’da 14 Mart 1919 da yani Tıbbiye-i Şahanenin Kuruluş yıl dönümünde
öğrenciler sözde okullarının kuruluş yıl dönümünü kutlamak amacıyla bir araya
geldiler ( İşgal kuvvetlerinin devamlı gözetimi altında oldukları için böyle bir
yola baş vurmuşlardı. ) ama asıl yaptıkları şey işgale karşı protesto
bildirileri hazırlamaktı. Bu bildirileri hazırlayıp İstanbul’a ulaşabildikleri her yere astılar
ya da dağıttılar daha sonra.
Ancak yaptıkları işleri yeterli görmüyorlardı. Mustafa Kemal Atatürk önce
Samsun’a, oradan Erzurum’a ve nihayet Sivas’a vasıl olup Sivas’ta bir milli
kongre yapacağını duyurunca Tıbbiyelilerden 25 kişi, hocaları Dr. Talat Bey’in
( Parmaksız Talat) teşvikiyle okul hamamının göbek taşında toplanarak Sivas’a
iki temsilci gönderme kararı aldılar.
Son sınıf öğrencileri mezuniyete hazırlandıkları için ara sınıflardan iki
öğrencinin gitmesi daha uygun görüldü ve sonuçta Yusuf ve Hikmet adlı iki
üçüncü sınıf öğrencisinde karar kılındı. Ancak bu öğrencileri Sivas'a
gönderebilmek, masraflarını karşılayabilmek için paraya ihtiyaç vardı oysa
öğrencilerin aralarında topladığı para sadece 950 Kuruştu. Bu para iki kişinin
gönderilmesine yetmezdi. Bu durumda Kara Hikmet’in tek başına gönderilmesi
gerekiyordu.
Tıbbiyeli Hikmet ile birlikte Sivas Kongresine iki İstanbul temsilcisi daha
katılmıştı: İsmail Fazıl Paşa ( Ali Fuat Cebesoy Paşa’nın babası ) ve İsmail
Hami Bey ( Danişment )
4 Eylül 1919 da başlayan Kongre Milli bir kongre olacaktı lakin Mustafa
Kemal’in beklentilerinin çok çok altında temsilci katılmıştı. Mustafa Kemal 120
Delegenin katılmasını beklerken sadece 31 Delege vardı Sivas’ta.
Kongrenin ilk günlerinde Anadolu ve Rumeli’deki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin
tek çatı altında toplanması ile ilgili görüşmeler yapıldı. Ana mevzuya ise
8 Eylül günü geçildi.
8 Eylül günü İsmail Fazıl Paşa Bekir Sami Bey ve İsmail Hami Danişment’in
sundukları ve 25 delegenin imzası olan önergede Amerikan mandası isteniyordu.
Mustafa Kemal, yaptığı konuşmada Amerikalı gazeteci Brown ile konuştuğunu ve
Amerika’nın manda istemediğini anlatıyordu.
Daha sonra manda tartışmaları devam etti. Bekir Sami, İsmail Fazıl Paşa ve İsmail
Hami Danişment yaptıkları konuşmada Amerikan mandasını savundular.
Erzurum delegesi Hoca Raif Efendi “Hedef ve gayemiz tam bağımsızlıktır” dedi.
Refet Paşa ise yine mandayı savundu.
Bursa delegesi Ahmet Nuri Bey “Ya ölürüz ya tam istiklal sahibi oluruz” diye
bağırmıştı.
Vakit geçtiği için Mustafa Kemal oturumu ertesi gün açmak üzere kapattı. O
gece manda tartışmaları yapılmaya devam etti.
Sivas’ta Temsil Kurulu’nun kaldığı lise binasında, 9 Eylül 1919 gecesi manda
konusu tartışılırken odada bulunan Tıbbiyeli Hikmet Mustafa Kemal’e mandayı
reddettiğini heyecanlı bir şekilde söyle söyledi:
‘’Paşam, murahhası bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı
başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem.
Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle red ve
takbih ederiz. Farzı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de
reddeder, Mustafa Kemal’i “vatan kurtarıcısı” değil, “vatan batırıcısı” olarak
adlandırır ve tel’in ederiz,(lanetleriz.)”
Mustafa Kemal Paşa Heyecanlı bir sesle “Arkadaşlar gençliğe bakın, Türk milli
bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin,” dedi. Sonra da Hikmet Bey’e
dönerek “Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe
güveniyorum. Biz, ekaliyette kalsak dahi( Azınlıkta kalsak da ) mandayı kabul
etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal ya ölüm!”