Başlığı okuyan bazı arkadaşların gerildiklerini hissediyorum zira o arkadaşlara göre ''Atatürk'' ve '' Hata '' kelimeleri asla yan yana gelmemelidir.
Peki bu durumda zaten kırık olan ayağıma bir kurşun da ben mi sıkıyorum böyle bir başlık atmakla? Hayır. Çünkü bugün sizlere Atatürk'ün bizzat kendisinin '' Hayattaki en büyük hatam.'' dediği olayı anlatacağım.
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatına yerli ya da yabancı pek çok kadın girmişti ama özellikle iki isim derin izler bıraktı: Fikriye ve Latife.
Fikriye, Mustafa Kemal'in üvey babası Ragıp Efendi'nin yeğeniydi ve Ragıp Efendi'nin himayesinde büyüdüğü için haliyle Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım kendi evlatları Mustafa Kemal ve Makbule gibi Fikriye'ye de annelik yapıyordu.
Güzel bir kızdı Fikriye. Genç kızlık çağına geldiğinde ise artık Mustafa Kemal'e abi gözüyle bakmıyordu. Mustafa Kemal de Fikriye'nin güzelliğine kayıtsız değildi işin doğrusu. Yani rahatlıkla sonu izdivaçla biten bir birliktelik kurulabilirdi ama ortada çok büyük iki engel vardı: 1- Zübeyde Hanım 2- Makbule Hanım.
Atatürk'ün annesi de kız kardeşi de Mustafa Kemal Paşalarına layık görmüyorlardı Fikriye'yi. Makbule, sık sık '' Abimden uzak dur.'' kavgaları yapıyordu Fikriye ile.
Bu arada unutmadan bir hususun altını daha çizelim: Rumelili kardeşlerimiz bugün bile hâlâ evlendirecekleri kız ve erkek evlatları için yedi göbek akrabalık arar ve en ufak bir akrabalık varsa evlilik olmaz. Her ne kadar Mustafa Kemal ile Fikriye arasında bir kan bağı olmasa da aynı evin çocukları olmaları da evlenmelerine maniydi zaten.
Balkan ve I. Dünya Savaşı yıllarında yakın akrabalarının neredeyse tamamını kaybeden Fikriye, Mısırlı bir zengin ile evlendirilip kıksa bir süre Mısır'da yaşasa da evlendiği şahsı kendine denk görmediği ve kalbindeki Mustafa Kemal aşkı sebebiyle kocasını terk edip ( daha sonra boşanarak ) İstanbul'a geldi.
1920 Yılında Türkiye artık İstanbul'dan değil Ankara'dan yönetiliyordu henüz daha saltanat kaldırılmış olmasa da...
Bu arada 11 Nisan'da İstanbul Hükumeti Mustafa Kemal aleyhine idam kararı alınca Fikriye Ankara'ya, Mustafa Kemal'in yanına gitmek istedi ve her ikisinin de dostu olan Mithat Bey'in aracılığı ile Ankara'ya geldi.
Fikriye Hanım bir buçuk yıl kadar Direksiyon Binasında ( Ankara Tren Garı ) daha sonra da Çankaya'daki bağ evinde Mustafa Kemal ile yaşadı.
Zamanın inanç ve geleneklerine göre bir kadın ve bir erkeğin nikahsız birlikteliği toplum tarafından hiç hoş karşılanmazdı velev ki bu Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa dahi olsa... O sebeple yaklaşık herkes Mustafa Kemal ile Fikriye Hanımın nikahlı olduklarını düşünüyor, Fikriye Hanım'ı Mustafa Kemal'in refikası ( eşi ) olarak kabul ediyorlardı ama Mustafa Kemal'in en yakını olan yaveri ve çocukluk arkadaşı Salih Bozok ikisi arasında bir nikah olmadığını, Fikriye'nin rolünün sadece ve sadece Mustafa Kemal'in ev işlerini yapan bir hizmetçiden ileri olmadığını söylüyordu.
Velhasılıkelam Mustafa Kemal'in en sıkıntılı ve zorlu günlerinde yanında olan kadın Fikriye idi ama Fikriye ağzıyla kuş tutsa da Zübeyde ve Makbule Hanımın gözüne giremiyordu bir türlü.
Hassas bir bünyeye sahip olan Fikriye Hanım 1922 Yılında o zamanların korkulu rüyası olan verem hastalığına yakalanınca Mustafa Kemal onu Almanya'ya gönderdi tedavi için. Fikriye Hanım istemeye istemeye de olsa Almanya'ya gitti.
Evet, dikkat edecek olursanız buraya kadar Latife Hanımdan hiç bahsetmedik zira Latife Hanım işte bu noktada hikayeye dahil oluyor.
Türk orduları 9 Eylül 1922'de İzmir'i düşmandan temizlediler ve ertesi gün de Mustafa Kemal'in İzmir'e gireceği kesindi ama bu orduya ve başkomutanına bir karargah lazımdı.
İzmir'in sayılı zenginlerinden Uşşakizade Muharrem Bey '' Buyurun bizim konağa.'' Deyince bu ihtiyaç giderilmiş oldu. On altı günlüğüne Uşşakizadelerin konağı Mustafa Kemal ve komutanlarının karargahıydı.
İşte bu konakta tamamen Avrupa kültürü ile yetişmiş güzel bir kız yaşamaktaydı: Latife.
Muammer Bey'in kızı olan Latife; Mustafa Kemal'in hayal ettiği gelecekteki Türk kadını tipinin mücessem bir modeliydi. Latife için ise Mustafa Kemal Paşa '' Koca '' diye koluna girilebilecek yegane erkekti.
Peki Latife Hanım, Zübeyde ve Makbule engelini aşabilecek miydi?
Latife Hanım'a hep '' Lütfiye '' Diyen Zübeyde Hanım, Latife'yi oğlu Mustafa Kemal'e layık görüyordu. En azından Fikriye ile kıyaslandığında Latife ( Zübeyde Hanıma göre Lütfiye ) çok daha layıktı ama çok önemli bir sıkıntı vardı: Latife acaba Mustafa Kemal Efendi'yi mi seviyordu yoksa Mustafa Kemal Paşa'yı mı? Yani Latife'nin asıl sevdiği Mustafa Kemal Bey miydi yoksa Mustafa Kemal Paşa'nın sahip olduğu, dolayısıyla kendisinin de sahip olacağı kudret miydi? Bu soru Zübeyde Hanımın beynini bir kurt gibi kemiriyordu. O sebeple de Latife Hanım'ı yakından görmek ve tanımak için İzmir'e gitmeye karar verdi.
Makbule Hanıma gelince: O abisi Mustafa Kemal Paşa'ya hiç kimseleri layık görmüyordu. Latife değil feriştahı olsa bu dünyada abisine layık kadın yoktu. Dolayısıyla Latife de layık değildi ama Fikriye'dense Latife daha ehven-i şerdi.
Mustafa Kemal'in '' Yapma ana, etme ana, sen hastasın yerinden kımıldama ana.'' ikazlarına rağmen annesi Zübeyde Hanım, Latife'yi yakından görüp tanımak için 12 Aralık 1922'de İzmir'e gitti ve Latife Hanım tarafından adeta bir kraliçe gibi karşılandı, büyük bir saygı ve hürmet gördü, el üstünde tutuldu. Dolayısıyla da Zübeyde Hanım artık Latife'nin Mustafa Kemal için en ideal eş olduğuna inanıyordu.
Zübeyde Hanım, evladı Mustafa Kemal'in mürüvvetini görecek olmanın tatlı telaşını yaşıyordu ama bir taraftan da hastalığı giderek şiddetlenmişti. Nihayet 14 Ocak 1923'de hayata gözlerini yumdu.
Vasiyetinde İstanbul- Beşiktaş'taki Yahya Efendi Türbesi haziresine defnedilmeyi istemesine rağmen Zübeyde Hanım İzmir- Karşıyaka / Ferik Osman Paşa Camiinin avlusuna defnedildi. Arkasından hatim okutulmasından sadaka dağıtılmasına, mezar taşının yaptırılmasına kadar tüm cenaze işleri ile Latife Hanım ilgilendi.
Mustafa Kemal Paşa neredeydi annesi öldüğünde?
Büyük bir yurt gezisine çıkmıştı. Annesinin ölümünden on üç gün sonra 27 Ocak 1923'de İzmir'e vasıl oldu ve ilk iş olarak annesinin kabrini ziyaret etti.
İki gün sonra yani 29 Ocak 1923'de Uşşakizadelerin Göztepe'deki köşkünde Latife Binti Muammer ile Mustafa Kemal Bin Ali Rıza'nın nikahları İzmir eski müftüsü Rahmetullah Efendi tarafından kıyıldı. Nikahta Mustafa Kemal'in şahitleri Mareşal Fevzi (Çakmak) ile Kazım (Karabekir) Paşa idi. Latife Hanım'ın şahitleri ise İzmir Valisi Abdulhalik (Renda) ve Mustafa Kemal'în yaveri Salih (Bozok)idi.
Rahmetullah Efendi, Latife Hanıma '' Seni 10 Dirhem gümüş mihr-i müeccel ve 1500 Lira süt hakkı karşılığı Mustafa Kemal Paşa ile nikahlıyorum. Aldın kabul ettin mi?'' diye sorduğunda Latife Hanım'' Kabul ettim.'' demişti. Tabii ki Mustafa Kemal de imam Rahmetullah Efendinin belirlediği mihr-i müecceli ve süt hakkı parasını kabul etmişti.
Mihr-i Müeccel: Bir erkek dinen karısını boşadığı takdirde kadının mağdur olmaması için acilen kadına bir miktar para veya değerli bir şeyler vermek zorundadır. Buna mihr-i müeccel denir.
Süt Parası: Evlilik öncesinde kızın babasına verilen bir miktar para ( Bir nevi başlık parası olup medeni ailelerde bu para kızın ihtiyaçları için harcanır ya da baba tarafından kızın kendisine verilir.
*****
Eee Mustafa Kemal'in en büyük hatası ne peki?
Gelecek bölümde açıklayacağım. Daha doğrusu bizzat kendisi açıklayacak.