Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 2.05.2024
Okunma Sayısı : 209
Yorum Sayısı : 17
Atatürkün  Yaptığı  En  Büyük  Hata-2. Bölüm
ATATÜRK'ÜN  YAPTIĞI  EN  BÜYÜK  HATA.---2. BÖLÜM--SİZİ  SERBEST  BIRAKMAYI MUVAFIK GÖREREK TATLİK  ETTİM.---

20  Şubat  1923'de  Ankaralıların  coşkun  tezahüratları  ile  Ankara'ya  vasıl  olan  Mustafa  Kemal-Latife  çiftine  nikah  yüzüklerini  ise  26  Şubat  1923'de  İsmet Paşa ( İnönü) taktı.  (  Yüzükler  daha  önce  Mustafa  Kemal  Paşa  tarafından  sipariş  edilmişti. İsmet  Paşa,  Lozan  görüşmelerinin  kesilmesi  üzerine  Türkiye'ye  döndüğünde  bu  sipariş  yüzükleri  de  takmıştı. Mustafa  Kemal'in  yüzüğünün  içinde -  henüz  Latin  harflerine  geçilmemiş  olmasına  rağmen-  Latin  harfleriyle M.  Kemal  yazıyordu. ) 

Evet,  Latife  Hanım  adeta  rüzgar  gibi  girmişti  Mustafa  Kemal  Paşa'nın  hayatına. Fikriye  ise  Almanya'da  biricik  aşkının  Latife  Hanımla  evlendiğini  öğrendiğinde  adeta  beyninden  vurulmuştu  ve  iyileşmek  umuduyla  gittiği  Almanya'da  daha  da  kötüleşmişti.  

Latife  Hanım  Çankaya'nın  ilk  resmi  first  lady'si  olarak  kolları  sıvadı  ve  öncelikli  olarak  Fikriye'ye  ait  ne  kadar  iz  varsa  hepsini  yok  etti. Çankaya  Köşkünü  baştan  aşağı  yeniden  dizayn  etti  ama  asıl  sorun  köşkün  mobilyaları  ya  da  perdeleri  değildi  ona  göre. 


Mustafa  Kemal  Paşa sabahlara  kadar  uyumuyor, uyutmuyor, devlet  ve  memleket  meselelerini  konuşuyor,  görüşüyor,  tartışıyordu  sofrasında. Hasta  bir  bünyeye  sahip  olmasına  rağmen  çok  fazla  alkol  ve  sigara  kullanıyordu.  Ayrıca Çankaya  Köşkü  adeta  yol geçen  hanıydı  Latife  Hanıma  göre.  Öyle  ki  bir  asteğmen  bile  koskoca  Gazi  Mustafa  Kemal'in  huzuruna  teklifsiz  tekalifsiz  çıkıyordu  ve  Latife  Hanım  bu  durumu sineye  çekecek  bir  kadın  değildi;  Nitekim  de  çekmiyordu. 

Çok  kısa  süre  içinde  çiftin evliliği  üzerinde  kara  bulutlar  dolaşmaya  başladı.  Özellikle  de sofra  toplantılarının  uzun  sürdüğü  gecelerde  Latife  Hanım'ın  üst  kata  çıkıp  topuklu  ayakkabı  giyerek  ve  ayaklarını  hızlı  bir  şekilde  yere  çarparak toplantıları  sabote  etmesi  Mustafa  Kemal  Paşa'yı  ziyadesiyle  rahatsız  ediyor  ve  bu  rahatsızlığını  açık  bir  şekilde  dile  getiriyordu.  Nitekim  yine  böyle  bir  topuklu  ayakkabı  protestosu  üzerine  yanında  bulunan  Kılıç  Ali'ye  aynen  şöyle  demişti:

''Hayatımda yaptığım hatalardan biri de evlenmektir. İşte görüyorsunuz, ordular yönettim, meclisler yönettim, savaşlar yaptım, kazandım; ama bir kadını yönetemiyorum.'' (KAYNAK: Latife ve Fikrîye: İki Aşk Arasında Atatürk – İsmet Bozdoğan)

Mustafa Kemal  ile  Latife  Hanım  arasında  soğuk  rüzgarların  estiği  günlerden  birinde  Çankaya  Köşküne  hiç  kimsenin  beklemediği  bir  misafir  geldi:  Fikriye. 

Bu  ani  ve  beklenmedik  ziyaret  Latife  Hanımı  fazlasıyla  rahatsız  etse  de  bir  çıngar  çıkarmadı ve  hatta  Mustafa  Kemal, Latife  ve  Fikriye  akşam  yemeğini  birlikte  yediler. Ertesi  gün  de  Fikriye  tekrar  İstanbul'a  döndü. Ama  bu  ilk  geliş  Latife  Hanıma,  Fikriye  konusunda  önlem  alması  gerektiğini  de  hatırlatmış  oldu.  İşin  ilginç  tarafı  Mustafa  Kemal  de  Fikriye'nin  Ankara'ya  gelmesinden  rahatsızdı  ve  Haydarpaşa  Tren  garına  emir  gönderilmişti:  Bundan  böyle Firiye'nin  Ankara'ya  gelmesine  izin  verilmeyecekti.  

Latife  Hanım  ise  Çankaya  Köşkü koruma  görevlilerinden  bahçıvana,  aşçıya  kadar  herkese  Fikriye'nin  kendisinden  habersiz  bir  şekilde  köşke  alınmaması  hususunda  kesin  talimat  vermişti. 

Evet,  Fikriye'nin  bir  daha Ankara'ya  gelmemesi,  hele  de  Mustafa  Kemal  ile  görüşmemesi  için  her  türlü  önlem  alınmıştı  ama  Fikriye  bir  yolunu  bularak  yine  geldi  Ankara'ya...

Takvim  yaprakları  29  Mayıs 1924'ü  gösterdiğinde  oldukça  hasta  olan Fikriye,  Çankaya  Köşküne  geldi  ve  kendisini  Mustafa  Kemal  Paşa'nın  bir  akrabası  olarak  tanıtıp  köşkte  kaldı  ama  oldukça  halsiz  olduğu  için  sadece  yattı. 

Durumu  öğrenen  Latife  Hanım,  Fikriye'nin  derhal  köşkten  uzaklaştırılmasını  istedi.  Fikriye  köşkten  çıkarılıp  bir  otele  götürüldü  ama  otelde  fazla  kalmadı. 

31  Mayıs  1924'de  bir  faytonla  yine Çankaya  köşküne  geldi.  Ama  içeri girmesi  mümkün  değildi.  Mustafa  Kemal'in  yakını  olduğunu,  ona  veda  etmeye  geldiğini  söylese  de  içeri  alınmadı. Bunun  üzerine  tuvalete  girmek  istediğini  söyledi  ve  izin  verilmesi  üzerine  tuvalete  girdi  ama tuvalette  uzun  süre  kaldı. O  tuvaletteyken çantasını  karıştıran  Rasuhi  adlı  yaver çantada   bir  tabanca  görünce Fikriye'yi  dışarı çıkarma  konusunda  hiç  tereddüt  etmedi. Fikriye tekrar  faytona  bindi  ve fayton  bir  iki  metre  yürüdükten  sonra  bir  silah  sesi  duyuldu. Fikriye  kanlar  içinde faytondan  yere  yuvarlandı. 

Kendi  kendini  mi  vurmuştu  yoksa  birisi  tarafından  mı  vurulmuştu? 

Olay  kayıtlara  intihar  olarak  geçti.  Ancak  yıllar  sonra  ( 1994  Yılında )  Fikriye  Hanım'ın  yeğeni  Abbas  Hayri Özdinçer  aynen  şöyle  diyordu  halası  Fikriye'nin  ölümü  ile  ilgili:  

''Bilinenin aksine, Fikriye Hanım, olaydan sonra hemen ölmemiş, kanlar içinde Memleket Hastanesi’ne kaldırılmıştı.
Olaydan sonradan haberi olan Atatürk, bizzat hastaneyi aramış, ilgilenmiş ama Fikriye Hanım kurtarılamamıştı.

Ölümden sonra Fikriye Hanım’ın İstanbul’daki ağabeyi Ali Enver Bey iki sivil polis eşliğinde Ankara’ya getirilmişti.
Enver Bey, cesedi görmek istediğinde, kendisine naaşın defnedildiği söylenmişti. Ama o, işin peşini bırakmamış, kardeşinin yattığı hastaneye giderek ölüm olayını araştırmıştı. Ve olay gecesi hastanede çalışan görevlilerden biri, kendisine “büyük sır”rı söylemişti: “Kurşun, kardeşinizin sırtındaydı”.


O gün hastanede yatanlardan çoban Hüseyin ise Ali Enver beye şöyle demişti: “O gece bir avrat getirdiler. Sabaha kadar avaz avaz ‘Alçaklar... katiller... vurdular beni...’ diye bağırdı”.

Resmi  kayıtlara göre Fikriye, daha  önceleri  Mustafa  Kemal'in  kendisine  hediye  ettiği  tabanca  ile  kendisini  göğsünden  vurarak hayatına  son  vermişti. Ancak? 

Ancak olayın  soruşturmasını  yapan  Kılıç  Ali  şöyle  diyordu: ''Kendisini vurduğu tabancadan başka ikinci bir tabanca da Fikriye Hanım’ın belinde, etekliğinin bel kuşağı arasına sokulmuş bir halde bulunmuştu. Bu iki tabancayı taşımasından ve birini tuvalette hazırlamasından tahmin edilmişti ki, maazallah Gazi ile görüşmesi mümkün olsaydı ihtimal Gazi ve Latife Hanım’ı öldürdükten sonra kendisi de intihar edecekti.''

Fikriye o  kadar  garip  bir  şekilde  öldü  ki  bugün  hâlâ cenazesi  hangi  camiden  kalktı  bilen  yok,  dahası  bir  cenaze  namazı  kılındı  mı  bilen  yok. Hepsini  geçtim,  nereye  defnedilmiştir  bilen  yok. (  Bir  rivayete  göre  Bugünkü  Ankara  Etnoğrafya  Müzesi  önündeki  Atatürk  heykelinin  kaidesinin  altında  gömülüymüş. ) Böylesine  bir  gizem  ve  gizliliğin  sebebi  nedir  onu  da  bilen  yok...


1925  yılının  Ağustos  ayına  kadar  kör topal  yürüyen  Mustafa Kemal-Latife  evliliği  1925  yılına  gelindiğinde  artık  hiç  yürüyemez  olmuştu  zira  zaten  mevcut  olan  geçimsizliğe  bir  de  Mustafa  Kemal  Paşa  ile  Latife  Hanım  arasında  yaşanan  siyasi  anlaşmazlık  da  eklenmişti.  Mesela  Latife  Hanım,  hükumetin  Şeyh  Sait İsyanı  sebebiyle 4  Mart 1925'de çıkarttığı  Takrir-i  Sükun Kanununa (  ilk  sıkı  yönetim  kanunu )  şiddetle  karşı  çıkmış,  basına  konan  sansürü  şiddetle  eleştirmişti. Aynı  şekilde  5  Haziran  1925'de  Terakkiperver  Cumhuriyet  Fırkasının  kapatılmasını  da  siyasi  bir  cinayet  olarak  görüyor,  Mustafa  Kemal'i birlikte  olması  gereken silah  arkadaşlarından  uzaklaşıp  yağcı  yalaka  takımını  etrafına  doldurmakla  suçluyordu.  

''  Özgürlük  ve  bağımsızlık  benim  karakterimdir. ''  Diyen  Mustafa  Kemal,  tüm  yaşadıklarını  özgürlüğünün  ve  bağımsızlığının  haddinden  fazla  kısıtlanması  olarak  görüyordu  ve  artık  bu  evliliği  sürdürmenin  bir  anlamı  yoktu.

Diyanet  İşleri  Başkanı  Rıfat Bey ( Börekçi )  ve  Adliye  Vekili (  Adalet  Bakanı )  Mahmut Esat  Bey'in(Bozkurt)  şahit  olarak  altına  imza  attığı  bir  TALAKNAME  (  Boşanma  Belgesi )  hazırladı:

Uşşakizade Latife  Hanımefendiye

Muhterem  Hanımefendi

Sizi  serbest  bırakmayı  muvafık ( uygun )  görerek  tatlik  ettim. ( Boşadım. ) 

Türkiye  Reis-i Cumhuru  Gazi 

Şahit-------------------------------------Şahit
Adliye  Vekili-----------------Diyanet İşleri  Reisi
Mahmut  Esat ------------------------Rıfat

Bu  boşanma  belgesi  5  Ağustos  1925'de  Latife  Hanım'ın  akrabalarından  Kastamonu  Mebusu Ali  Rıza Bey'e  iletildi,  Ali Rıza  Bey  ise  8  Ağustos  1925'de  Latife  Hanım'a  iletti  vbe  böylece  8  Ağustos  1925  Tarihi  itibariyle  Mustafa  Kemal  ve  Latife  Hanım  boşanmış  oldular. 


Bu  boşanmadan  sonra Mustafa  Kemal  de  Latife  Hanım  daha  evlenmediler.  Bilindiği  gibi  Mustafa  Kemal  Atatürk  10  Kasım  1938'de  elli  yedi  yaşındayken  hayata  gözlerini  yumdu.  Latife  Hanım  ise  12  Temmuz  1975'de  yetmiş  yedi  yaşında  hayata  gözlerini  yumdu.   

( Atatürkün Yaptığı En Büyük Hata-2. Bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 2.05.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.