Rengime ve içimdeki çocuğa düşkün
asi/l bir rüzgâr olmanın verdiği güçle yazıyorum sana üstelik acının fendi aşkı
ve sevgiyi de yenememişken…
Rubailer döküldü az evvel yıkadığım
tabaklardan malum temizliğe düşkünümdür ne de olsa ruhumdaki ütüsüz beyazlığı
ve masumiyeti sana borçluyum, kıymetlim.
Şehrin duvarlarının çok uzağındayım
bu gece.
Bir Şems olma ihtimali varsa içine
düştüğüm aşkın varsın veryansın etsin ölü iklim…
Kırmadan dökmeden yaşasaydım keşke
hayatı elbet kendime ve sana yaptığım eziyeti bir meziyet belledim, kıymetlim
ve düş pervazında gördüm Rabbimi.
İnanmıyorlar gördüğüme.
İnanmıyorlar içimde saklı safiyete.
Masum kalabildimse senin sayende,
kıymetlim ve gidenlerin ardından illa ki rahmet okurum en azından oku, diyen
Rabbime ihanet etmeden yaşamayı da şiar edinmişken.
Öksüz bir mevsimde salınıyorum varsın
daim olsun acılarım yeter ki; Rabbim öksüz bırakmasın beni yetim kalmışlığım ne
ki, kıymetlim? Hem sen değil misin bize hem anne hem baba olan?
Azıcık sustum. Af ola. Fazlasıyla
kırıştı sayfa ve yeni bir sayfa açtım önüme.
Bilirim hoşlanmazsın ne zamanki
yaşlarım taşsa göz pınarlarımdan. Yoksa hurafeler mi ağlamama yasak koyan?
Olsun ben de içime akıtırım yaşlarımı yeter ki sen görme ve artık daha fazla
üzülme, kıymetlim…
Mevsimlerden ihaneti yaşıyorum gerçi
sen aldırmıyorsun ama gök gözlerindeki yanan kıvılcımları görüp her şeyi her
terk edilişi her ihaneti üstüme alıyorum.
Kaybolan bir Şimal yıldızı az evvel
geldi ve çaldı kapımı oysaki sokağa çıkma kısıtlaması varken asla da emin
olamadım kim çalıyor kapıyor diye. Gerçi sair günlerde de artık kapımızı çalan
yok ama…
Masum bir tınısı var gecenin ve
içimdeki saklı şehir bir de vurdumduymaz mevsim: üşüdüğümüz kadar da var hani.
Olsun varsın üşüyelim yeter ki düşmeyelim gözünden Rabbimin en çok da vicdanım
rahat iken üşümeye de razıyım hele ki son zamanlarda adeta zemheride esir
kalmış bir çiçek gibi üşenmeden üşüyor ve ağlıyorum elbet senin uzağında
göstermeden yaşlarımı.
Kirli olan yollar misal.
Bir de feryat eden nidalar saklı iken
insanların nefsinde.
Beklediğim ne ki, kıymetlim ya da
senin beklediğin?
Birileri bir yerlerde bizi bekliyor
mu sahi üstelik ötekileştirilmiş kimse ötenazi yapamadığım duygularım ve
içimdeki ölü ritim.
Gölgemle barıştım hem: gerçi geç oldu
ama…
Seve seve ve acı çeke çeke
nihayetinde anladım ki tek dostum içimde saklı çocukmuş yeter ki sen okşa
başını.
Mevsimlerden ölüm değil. Mevsimlerden
hüzün dahi değil.
Mevsimlerden kırgınlık, kıymetlim ve
bilmiyorum kaçıncı kırık alt versiyonu sefil yüreğimin ve biliyorum senin de
kırgınlığını ama ses etmiyorum artık sonuçta olması gereken her şey bir şekilde
vuku buluyor. Mademki kader değişmiyor bize de düşen sabır etmek ve hamt etmek.
İksirli bir ruh bu gün hâsıl olan.
Ümmeti ise aşk mevsimin.
Elbet buna vakıf olan sadece benim ve
eziyet göre göre direniyorum hayata ve tünediğim sandalyede binlerce takla
atıyorum ne de olsa yazacakken sözcükler ansızın düşüyor ve kayıyor elimden ve
usulca alıp yerleştiriyorum sayfanın ortasına bir yandan da kulağım sende
yüreğim de aklım da.
Mütevazı bir koşu bandı gibiyim hali
hazırda. Yavaş adımlarla biniyorum genelde sonra donup kalıyorum sonra
kilometrelerce koşup bir yerlere varıyorum ve orada kalıp adeta günün kalan
kısmını gittiğim coğrafyalarda tamamlıyorum.
Ruhumun kat izi yok madem.
Matemim de ütüsüz şükürler olsun ki.
Ve hala saklı tutuyorum insanları
duamda en çok da en çok da…
Issızlığıma tanık Mevla’m.
Kaybolduğum arazilerde gelip de bulan
da mademki sendin Rabbimin izniyle…
Sahi, neden defalarca doğurdun beni
kıymetlim?
İnsan bir kere doğar ve bir kere
ölürdü madem…
Yetmedi gün içinde defalarca
soluyorum ve her açmaya meylettiğimde güneş ve sevgi o kadar çok vuruyor ki
yüzüme bu sefer kuruyup soluyorum.
Fazla sevgi akla zarar ve benliğe de
üstelik birilerini sevip itimat etmekten sonra da aldığım darbelerden düşen
payıma da sadece kendimi suçlamak olmuşken ve bunda az da olsa payın var yine
de canın sağ olsun.
Öncemsiz olabilseydim yarınları asla
düşünmezdim ne de olsa öğrettiniz bana çok şeyi sonra da çok şey talep ettiniz
ve devamı da geldi.
Birileri bir şeyler söyledi ve
hükmetti bense itaat ettim çünkü kendimi hep çocuk ve öğrenci hissetmeme vesile
olan elbet senin ve babamın öğretileri idi.
Hakkıyla büyüdümse.
Hakkıyla acı çektimse.
Hakkıyla sevmeyi bahşedendi madem
Rabbim…
İlahi bir ateşle yanıyorum ek olarak
gerçi hep de içimde olan ama bunca ihaneti artık kaldıramadığım için inanılmaz
yöneldim ben o ateşe ve tüm benliğimle kor gibiyim ve acının harında hala
sevmeyi nasip eden Rabbime müteşekkirim.
Sözcüklerim leyli.
Aşk hazan mahsulü.
Rengim beyaz ve pembe.
Bir günahım yok çok günahım var ama
herkesten aldığım ders ve darbe ile bayağı da ihya oldum bu anlamda sabırla ve
metanetle kuşandığım kadar kuş gibi hafifim de elbet bir de üç beş satır
karalamışsam gerçi nereye varacak bu işin sonu bilmiyorum ama…
Bilmem zaten gereksiz üstelik yarın
dahi ne olacağımız bilinmez iken hamt ettiğim ve tevekkül yüklendiğim kadar da
idame ediyorum işte hayatı.
Pervasız bir rüzgârım bu gün yine ve
pervazındayım evrenin adeta kuş bakışı seviyor ve akıyorum hece hece…
Müphem olan tek bir duygum da yok bu
gün hani gerçi gün başında kırgın ve öfkeliydim ama…
Deli gibi konuştum bu gün kendi
kendime ve deli gibi koştum bu gün içimde tepinen çocuğa ise asla rest çekmedim
ve açtım yüreğimi altın tepside sunmuşken tüm sevdiklerime tek yanıt veren tek
huzur veren yine ve sadece O oldu ve O’nun ışığı ile an itibariyle gece ve
ruhum o kadar aydınlık ki…
Yüreğimin neferi iken kalem ve inanç.
Gözümün de ferinde saklı iken umut ve
sevgi.
Hücrelerime kadar sever ve inanırken
üstelik bunca kırgınlığı ve acıyı sırtlanıp da bir şekilde sindirmişken…
Elbet kimse de sindiğimi düşünmesin
asla pes etmeyeceğim inanmaktan elbet Allah’ın izniyle ve hala güven duygum da
kalıcı iken…
Gerçi güvendiğim tüm dağlara bahar
ortasında kar yağdı ama yine de bir ihtimal sunar mı evren bana diye umutla
yazıyor ve seviyorum gerçi sevmeye değer az insan olsa da…
En azından içtenliğimle yaşıyor ve
yazıyorum ve lafımı da esirgemiyorum ki Allah’tan başka kimseden de korkum yok.
Yasaklar sonlamazken.
Aslında en büyük yasağı kendime ben
bilfiil koymuşken sanırım genetik benim acılarım ve özgürlüğümün elimden
alınması…
Yazarken ve severken özgürüm ya, daha
ne isterim?
Gerçi çok şey isterdim ama yetinmeyi
öğrendim artık ve tek sevgi kırıntısından yenidünyalar inşa eder ve yüzlerce
cümleyi de çılgınlar gibi peş peşe eklerken…
Seni hak edecek ne yaptım ben üstelik
seni çok geç bulmuşken bir o kadar kendimi sevmek için de geç kalmışken…
Allah’a emanet ol, kıymetlim olalım
da…