Yalandı gülüşün geride kalan o
kekremsi tat
Sözcüklerin s/üzüldüğü
Mevsimsiz bir ölümdün
Zemherilerde üşüyen çiğnenmiş bir
yemin…
Ellerin ve ıslığın
Endamın ve yabancı duruşun
Es verdiğin her selam
Oysaki nelere değerdi ettiğin tek
kelam.
Reşit bir hüzünse aşk
Büyümekle eş bir telaş
Çocuk kalbimle ıssızlığın yolcusu
Cüret etmiştim ya ben bir kez seni
sevmeye.
Hüzün geçidi ve arazi olmuş
sözcüklerin
Esefle direttiği
Bir türkü bir vaveyla
Kaybolan güneşin tortusu adeta
İçine saklandığım bakir bir yayla…
Teneffüs ettiğim değildin artık
Hüznüme ortak çıkan çıtası yükselmiş
acılar
Revnak fısıltılar efkârın dibine
vurduğum
Endamlı gölgelerse şerit değiştiren
Renkler gibi, sevgili
Vadesi dolan bir aşkın sigortası
değildi artık şiirler
Şiirsiz geçen ömrün acısını
çıkarırken hece hece
Sezilerimde uyuttuğum dünün öyküsü
Ölmekse yaşarken
Hüznün verdiği direktifle.
Revnak sızılar
Aşkı kabaran kekler
Çikolata tadında geceden arda kalan rüzgâr
İnleyen değil ünleyen sevgiler
Yalnızlığa bir koşutsa gece
Vahşi bir arzu değil işte yaşamak.
Bir dehlizde büyüyen çiçek gibi
Karanlıkla ve acıyla beslenen yürek
iklimi
Dün revaçta
Aşk düşüşte
Yalnızlıkla ihya olmanın güncesi
Şiirler kadar kısa mıydı sahi, bu
şehrin hikâyesi?
Hikâyeden öte gürültünün sessizliği
Elbet artık cüret etmeyeceğim
Ölü bir mevsimin iksiri
Süre gelen bunca hazin mısra
Nazenin yüreğin solundaki küfe
Dibi delik bir yasın tasası düşmüşken
şiire.
Ölmekle eş değer yaşamak
Firarı mutluluğun o koyu gözlerinde
Son kez baktığım bir hikâye adeta
İçime akan her hece
Sezilerin yeltendiği son mısra
Elbet taşan ceplerinden rüzgârın
Boşalmışken avuç avuç özlem
Hüznün frekansında
Yerle yeksan her gün
Gecenin muhatabı illa ki hüzün.