‘’Bu akşam ruhuma uygun, mavi
Taftadan bir tuvalet giydim, Ayla
Abla
Sen de artık bir irmik helvası
yaparsın
Anlatacaklarını en rüküş kalbimle
Anlat Ayla Abla
Ben de göğsüme kırmızı bir gül
takarım.
Kaç zamandır şu hayatta
Bir oldu bitti gözüyle bakıyorsun.
Sanki aynalar sarkıyor
Bu kış yine gözlerinden…
Hayatıma kâkül kessem, cinayetler
işlesem
Bana yakışır mı Ayla Abla?’’ (Alıntı)
Naylondan bir saçak işte aşkın kazık
kaktığı bende ise muteber bir telaş ne de olsa sıradanlıktan asla hoşlanmadım,
Ayla Abla ve işte sözcüklerimle kazıyorum mezarımı hem hayat dediğin ne ki Ayla
Abla?
Sırça köşkümde yaşadım ben bir ömür
hem insanları günlük değil de ömürlük sevdim ben. Nazım da sonlanmadı niyazım
zaten başımın tacı ve ne kadar sevdimse yapmadılar beni kendilerine ne sırdaş
ne arkadaş.
Bir hüzün fabrikasıdır yürek.
Seccadem serili ve her ne hikmetse
an’ım anmadan geçmez Rabbimi bir o kadar sevgi iken kubbem ve inanç iken künyem
belki de sefil bir tanrıçayım ben gizemli yollarında zaman tünelinin.
Rengim hep pembe, Ayla Abla.
İnsan sevgimse baki.
Şiir gibiymiş meğer hayat üstelik
şiirle bilfiil tanışıklığım olmadan bile şiir gibi yaşamışım ben ve şair
olmasam da şairin mintanını geçirmişim üstüme.
Redifler bazen çimdik atan.
Bir rütbe ise hüznümün apoleti.
Bir şiar ise içimdeki o dinmek
bilmeyen mevsim ve sağanak.
Hem ben asla birilerine öykünmedim,
Ayla Abla sadece sevdim yürekten ve şimdilerde çözmeye çalışıyorum içimde kalan
son yumağı.
Acım yok.
Açım da yok.
Hem açlık nedir, bilmem ben hele ki
açlığıma talim ettiğim yılların ardından usulen gideririm açlığı ve tek
iştahımdır huzura duyduğum özlem ve git gide artan bir aşkla severim ben kâinatı
şimdilerde çökkündür yüreğim küfemde ise gömdüğüm ölüler gel gör ki her biri
kanlı canlı ve meziyet bildiğim hürmet ve duyduğum sevgi insanların gözünden
kordan bir hece elbet adı ‘’hiç’’ olan bir sevgi yumağı genelde alaya alındığım
ve sebepsiz sorgulandığım.
Bu gece yolum sana düştü Ayla Abla.
Didem ile hasbıhal ederken sana denk
düştüm ve sen benim asla sahip olmayacağım bir ablasın gerçi seni severken ve
sana içimi açarken izin de almadım evrenden ama…
Küllerimden filan doğmadım ben.
Ben külliyen zararsız bir ebabil
kuşuymuşum meğer belki de sefil bir kumru ya da son günlerde pencereye dadanan
o devasa karga.
Bir kargayı dahi sevebileceğim aklıma
hiç gelmezdi ve şimdi onu bekliyorum: susuz kalmış bir canlı ve ihanet de
etmiyor bize: su koyduğumuz kaba her gün bir şeyler bırakıyor: dünse kuru ekmek
bırakmış ve bu gün bir baktım ki ıslanan ekmeği tek lokmada silip süpürmüş.
Allah’ımı çok seviyorum ve Allah
korkusu olan o karganın tek lokma ekmeği dahi yere düşürmediğini ve ziyan
etmediğini de gördüm ya…
Ah, Ayla Abla, ben hep mi böyleydim
de yeni yeni vakıf oluyorum belki de içimdeki bitmeyen sese…
Tabii, canım, ben hep aynıyım: dün de
bu gün ve görünen o ki; ben yine kovulacağım geldiğim konakladığım bu son
köyden.
Ne muhtarıyım köyün ne de durduk yere
muhtıra veriyorum kendime ama illa ki beynime emir veriyorum sonra da saygıda
kusur etmeden susup bekliyorum.
Sahi, ben neyi bekliyorum Ayla Abla
üstelik kendimi bildim bileli.
İnsan kendini bilmeli illa ki: ah,
bir de sana haddini bildirenler yok mu?
Al işte başımdan aşağı kaynar suların
döküldüğü hele ki güvendiğim ve çok sevdiğim birileri tarafından haddim
bildirilmişse.
Beterin beteri var ama.
Daha geçen kış başı yüzüme tokat gibi
çarpan sözler, Ayla Abla ve tek suçumdu kendim korumak zaten bir ömür bunun
uğruna hep rölantiye aldım iç sesim ve dış ses hep de baskınken sen bakma benim
bunca lafı ettiğime, Ayla Abla hele ki koca ömrü suskun geçirmişken artık
susturamıyorum iç sesimi elbet kainat bunun da karşılığını veriyor ve ben git
gide artan bir coşku ve sevgi ile koşuyorum elbet Rabbime zaten severek gücümü
alıyorum ben gerçi kendimle her istişare ettiğimde yaptığım yanlışları da
görüyorum ama…
Yanlışlar neden doğruları götürür ki?
Doğrular neden yanlışları götürmez
hem?
Peki, ben doğru muyum yoksa yanlış
mı?
Sözüm ona sınav stresinden
kurtulmuştum derken sınandığıma vakıf olduğum günden beri deli gibi çalışıyorum
dersimi ve aralıksız sorguluyorum kendimi.
Mutabık kaldığım bir Gül yok ki
içimde hem Yıldız’ı iken iç sesimin bu sefer çiçek mahiyetinde bir soluyorum ki
akabinde ışığı da sönüyor Yıldız’ın ve işte hiçliğime tekabül eden her zerremle
daha çok seviyorum Rabbimi ve kendimle verdiğim mücadele bir kademe atlamak
adına aralıksız düşünüyorum sonra da gerisin geri kaçıyorum insanlardan, Ayla
Abla elbet kaçtığım yine kendim ve aşamadıklarım…
Uzun zaman oldu dünde ölen iki
yarımdan kurtulup da kalan parçamla idare ettiğim hem sen bilmezsin Ayla Abla
aslında kimse bilmez hayatımı çalanın ne olduğunu ve o kadar masum ki kendime
yüklediğim o negatif enerji nihayetinde doz aşımından duygularımın kendimi
kendime hapsettim ve iyi kötü yazmasam nice olurdu halim kim bilir, Ayla Abla?
Dokunulmazlığı var sanmıştım
hayatımın ve anladım ki ben altın tepside sunmuşum duygularımı ve insanlığımı.
Hüküm veren birileri var illa ki.
Bense hürmet ediyorum.
Hicveden çok şey ve ben hep kendimle
dalga geçmişken ve o dalga boyu o kadar
yükseldi ki elbet kolay olmadı yüzeye çıkmam.
Dibi de gördüm, Ayla Abla hani nerede
ise hayattan kopmuştum ve o incecik pamuk ipliği ile bir asıldım ki hayata
sonra yazmaya başladım ve kalınlaşmaya başladı o ip çünkü adı sevgi ve umut ve
inançtı.
Sözcüklerim, Ayla Abla: onlar benim
çocuklarım bir de densizce söylenmez mi insanlar? Ne için mi? Boş ver Ayla Abla
asıl çocuk benim.
Bir mucize imiş beni bekleyen hatta
nice mucize ve aslında içimde yaşattığım ve yaza yaza su üstüne çıkan binlerce
duygu ve bil ki abartmıyorum, Ayla Abla hele ki ben s/onsuzluğa âşık olmuşken…
Hüznüm.
Bazen ayyuka çıkan neşem.
Kırgınlığım Ayla Abla ve ben çok
kırgınım ama asla da ters düşmek istemem insanlarla ama illa ki sürtüşüyorum zaman
zaman hem bilmezler de neyin derdidir benimki…
Köreldiğim malum bu yüzden yorulmadan
yazıp yaşamaya çalışıyorum ve zamanında kariyer basamaklarını çıkarken kendime
attığım çelme elbet herkese inanıp güvenmişken bir de söz dinleyip mesleğimden
de olmuşken ve söz dinlemek adına kim ne derse itaat etmişken ve içine düştüğüm
o devasa boşluk ta ki yazmaya başladığım güne kadar da git gide büyüyen bir
boşluk.
Dile kolay: bir de boşa düşmüşken
devletin kayıtlarında.
En azından tüm zararı kendime verdim
akabinde başka insanlar tarafından zarara da uğratılmışken eksi hanesindeyim
ben hayatın ve artı bildiğim sadece inancın ve sevginin ve umudun ışığında
yazdıklarımdır.
Asla da bilmedim hem: neyi mi?
Sevgili Didem Madak’ın da vurguladığı
üzere:
‘’Ben gerçekten de bir mucizenin alt
katında yaşıyormuşum.’’
Ve şimdilerde aralıksız merdiven
çıkıyorum üst katlara varmak adına gerçi en üst kata vardığımda ne olacak,
bilmiyorum ama…
Yeter ki ulaştığım en üst kat
hidayetin kendisi olsun.