Yankesici düşlerimden mustaribim,
tabip elbet seyyah yüreğimdeki ritim bozukluğunu ancak sen düzeltebilirsin.
Bir dilaltı gibi yazdığım şiirler ve
dakikalar sonra hikâye dolu düşlerimle son açılan kapıdan geçiyorum.
Kapkaça uğramış ömrün neresini düzeltip
de yeni baştan inşa ederim?
Mektepli kızlar gibiyim: hala saf ve
sakar bir o kadar heyecanlı bazense sönen bir balon gibi içimdeki havayı
boşaltıp yere serildiğim elbet iman gücümle yeniden dolup bu sefer hidayetin
rakımına konmak isteğim.
Ah, tabip: sen sormasan da ben
söyleyeceğim.
Ve ben sorsam bile sen yanıt
vermeyeceksin.
Neresinden tutsam dökülüyorum işte ve
dişimin kovuğunda kalan günlük sıkıntıları dünle besliyorum ve inan ki; bu bile
az geliyor.
Seni sevdiğim kadar var mı sahi,
tabip üstelik bana yazdığın reçeteyi gün gün uyguluyorum elbet öncesini de
bildiğin için…
Asla yetmez reçetedeki dozlar çünkü
ben doz aşım sevmeliyim ve bir o kadar sevdiklerim tarafından ihanete
uğramalıyım ve bil ki aksi takdirde boş sayfaya konup da yazamam.
Çürük dişlerimin röntgenini elbet
çektirdim işin ilginci ağzımda tek bir çürük diş dahi yok bu sefer ruhumun
röntgenini çektirip eline veriyorum ve biliyorum bu sefer de radyasyondan
zehirleneceğim yine de ifa ediyorum görevimi.
Sana tabi olmam ne mümkün ne de olsa
sen sadece bir tabipsin ve ben de iyileşmeye yanaşmayan bir hasta.
Arz-talep eğrisi elbet hayata
kolaylıkla uyarlanmıyor ve iktisat dersinde sınıf birincisi olsam bile bir
türlü tutturamadım dengeyi.
Belki de bir yazar kasayım beni:
duygularımı sunuyorum evrene karşılığında cümleler konuyor haneme yine eksi ve
artı birbirini götürüp bu sefer en küçük asal sayıya denk düşüyorum en azından
yutan elaman değilim yine de asal bir sayıdan yüksünüp en asil halime sıfıra
konuyorum elbet bir tekerlek gibi sürüklüyor beni peşi sıra…
İnsan hep mi yokuş çıkar, tabip?
Elimdeki kalem bazen bir baston gibi…
Ah, baston yutmuş bir sözcük mü yoksa
bu sefer peşine düştüğüm elbet sıfır iken tarafınca yutulduğum kim bilir bu
sefer hangi kuytuda yeniden doğacağım?
Rengim yine pembe hep mi mahcup olur
insan?
Kararan gökte gözlerimi
dolaştırıyorum ve rast geldiğim yıldız kümesine sızıyorum usulca.
Devingen haletiruhiyem.
Meşru müdafaa aslında benimki ve iyi
halden yırtıyorum işte yetmiyor yazdığım ne varsa yırtıp imha ediyorum aslında
bir imla hatası olduğumu da biliyor ve hiç oralı olmuyorum.
Nöbetim sonlanmadı henüz ve acile
gelen imgeleri bandajlayıp sana sunuyorum bazen de sözcüklerin nabzını
almıyorum ve direkt morga kaldırıyorum yazıp da can veren tüm şiirlerimi ve hikâyelerimi
ve dondurulmuş varlıkları ile uygun zamanda görücüye çıkarmak için bekletiyorum
o derin soğutucuda.
Yeniden yaşama dönerler mi sahi,
tabip?
Ya, ben daha kaç bin yıldız yılı
yaşar da severim hatta yeşeririm elbet haddinden fazla yanacak ki canım açığa
çıkacak içimde saklı olan ne varsa.
Tansiyonsa bir yükseliyor bir
alçalıyor ve duygularımın şekeri düştü mü ağzıma attığım tek çikolatalı imge
yetiyor toparlamama elbet idame ettiğim kadar da idare ediyorum hayatı ve düş
kulvarında en öndeyim elbet elimde bayrak hayatımın maratonunu koşuyorum.
Hızıma yetişir misin sahi?
Ya da sönen coşkuma yeniden can
verebilir misin?
Sonsuzluğa açtığım kanatlarım ve
yaralarımdan şiirler berelerimden beyitler dizdiğim elbet içimde dinmek
bilmeyen rüzgârın da hatırına soğutuyorum bazen yazdıklarımı ya da mutluluk ile
aram epey açıldığından günlük mutlu oluyorum: o da yazdıklarım sayesinde…
Bu derdin bir dermanı olmadığını
bilirim de, tabip yoksa sen de mi aynı fikirdesin?
Yeniden görüşene kadar şimdilik hoşça
kal…