1
Bir düş’ün tersanesinde doğdu bu şiir
ve tehir ettiğim mutluluğun da bekası için düştüm yola bir şiir vakti.
Elde vardı madem hüzün şehrin esef
yüklü gizi.
Aşkın hatırına yaşadık
Şiarı idik aşkın ve matbu yüzü
Yüzü dönüktü mevsimin geceye
Yürüdük ve yürüdük millerce
Mil çektiğimiz bir yüzdü şiir
Yüzde yüz haklıydı şair
İtham ettiği içindeki mevsim
Cüssesi ne idi hem şiirin ve şairin?
Yalnızlığa meyyal gecelerden
Uzandık zirveye
Kanamalı sözcüklerden derledik de:
Akça pakça idi imgeler
Tereddütsüz sevdi ve yazdı şair
Şehir ise kıyama duran bir rubai
misali
Ederi neydi hem hüznün?
Atarı aşkın
Endamı özlemin
Mutlak bir mutluluktu yazmaya dair
Yazılmayansa binlerce sayfa nesi
Ve şair hep mi esir düştü?
Hüzündü yorganı martıların
Kanayan ayaklarından damlayan kanın
izi idi
Peşinden koştuğu şairin
En çok da yetim ve öksüz yüreği
Çöpsüz üzüm misali
Yine de ağırdan sattı kendini gece ve
şiir
Sevdiği kadar
Mutluydu
Söylemediği ne ise yazdı ve yazdı
önce azar azar
Çoğalan bir coşkuydu aşkın kantarı
Hüznüne muhalif her hece
Hecelediğinden çok öte…
Sözlüklerden taştı fermanı
Feryadı duyulmasa bile
Fitilini ateşledi bir kez kalemin
Sonsuzluğu haykıran makber
Düşlerden yol bildi sözcükleri
Sözcüklerden aşka erdi ve hidayete
Nefsini öldürmenin verdiği güç ile
Gücüne gitse de zaman zaman
Gülümsemeyi bildi şair
İsmine etse de ihanet biteviye
Bir gülden fazlaydı içinde saklı
tuttuğu bahçe.
Gözünü sakındığı sevgi
Elinin kiriydi mürekkep
Üstelik anasının ak sütü gibi helal
ve billur
Teni ve titri ve tahtı
Düşse de gözden zamanla
Yüzünden açan güllerden ördü
cennetini
Ulaşmaksa Rabbine tek dileği
Hem de kendini bildi bileli…