Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 13.07.2021
Okunma Sayısı : 985
Yorum Sayısı : 7


25 Haziran 1993 de Sosyal Demokrat Halkçı Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi ile koalisyon kurup Başbakanlık koltuğuna oturan Tansu Çiller 4 Kasım 1993 de ilginç  bir açıklama  yaparak ‘’ "Elimizde PKK'ya yardım eden Kürt iş adamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK'yla olduğu gibi, PKK'ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir." Demişti.

İşte bu açıklamadan hemen sonra da bazı Kürt iş adamlarının(!) öldürülmesine başlandı.

Efendim her ne kadar basın - yayın organlarımızda bu kişiler için ‘’ Kürt İş adamları’’ Dense de hepsi de PKK terör örgütünü adeta bir anne kuşun yavrularını beslediği gibi besleyen uyuşturucudan silah kaçakçılığına  silah kaçakçılığından kumarhane işletmeciliğine  çek ve senet tahsilatına  uluslar arası organ mafyasına kadar her türlü pisliğin  ve Mafya organizasyonun babaları idiler.

Bu pisliğin normal  adli  yollardan temizlenmesi adeta mümkün değildi. En ast düzeydeki polisinden en üst düzeydeki hakimine savcısına kadar neredeyse herkes vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışmış durumdaydı.

O sebeple olacak devlet anormal yollarla temizleyemediği bu pisliği temizlemek için anormal yollara baş vurdu. Ancak  her anormal işte olduğu gibi  bu pisliğin temizlenmesi işinde de ortada dönen dudak uçuklatıcı  paralar sebebiyle temizliği yapacak olanların çok büyük bir bölümü kendi çıkarlarını devletin çıkarlarının üstünde görmeye başladılar ve sonuçta evet  bazı pislikler ortadan kaldırıldı ama aynı zamanda da başka pislikler türedi.

Bu dönemde öldürülen Kürt İş adamı sayısı 18 idi. ( Bazı kaynaklara göre 19 ) ve yukarıda da belirttiğim gibi iş adamın filan değidiler. Hepsinin ortak özelliği uyuşturucu baronu olmalarıydı. Yani baba idi bunlar da...

Şimdi bunlardan bir kaçını tanıyalım yavaş yavaş

BEHÇET CANTÜRK:

1950 yılında Diyarbakır- Lice’de doğdu. Ermeni Asıllıydı.

1975'den itibaren bazı kaçakçılık faaliyetlerinde bulundu. Aynı yıl içerisinde askere gitmemek için rüşvet vererek çürük raporu aldı.

1977 yılında da bölgede silah kaçakçılığına başladı. 1978 senesinde Devrimci Doğu Kültür Derneği'ne üye oldu. 1979 yılında da Bulgaristan'dan getirdiği kaçak silahları terör örgütü PKK'ya  satmaya başladı. 

1981'de de Suriyeye giderek, burada ASALA ile birlikte uyuşturucu ticareti yaptı. 

1981-1983 yılları arasında da Kapalıçarşı'da bulunan bazı kuyumcular ile birlikte altın kaçakçılığına başladı. 22 Haziran 1984 tarihinde de PKK üyesi olduğu gerekçesiyle yakalanarak tutuklandı. 

Sususrluk davası raporunu hazırlayan Kutlu Savaş’ın iddialarına göre "Kim olduğu ve ne yaptığı aşikar olmasına rağmen Devlet, Cantürk'le başedememişti. Yasal yollar yetmemiş neticede Özgür Gündem gazetesi PKK nın yayın organı bir gazete—Bu gazetenin finansörü Behçet Cantürk idi.) plastik patlayıcılarla havaya uçurulmuş, Cantürk'ün devlete biat etmesi beklenirken adı geçenin yeni bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine, Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve infaz edilmişti.

14 Ocak 1994 de Behçet Cantürk ve şoförü Recep Kuzucu’nun cesetleri  Sapanca civarında bir yerlerde bulundu. Şakağına sıkılan kurşunla öldürülmüştü.

Ardından Cantürk'ün avukatlığını yapan ve kendisini "Kürt milliyetçisi" olarak tanımlayan Yusuf Ziya Ekinci, 24 Şubat 1994'te Ankara'da ölü bulundu.


FEVZİ ASLAN

1951 de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde doğmuştu. Görünürde İstanbul-Aksaray/Fındıkzade semtinde oto galerisi işletiyordu.

28.3.1994 de Fevzi Aslan dahil 10 kişi bir iş yerinde otururken içeriye silahlı 6-7 kişi girerek polis olduklarını söyler ve içeridekilere hakaret ve tehditlerde bulunurlar. Fevzi Aslan'ın sözlü olarak karşı çıkması üzerine kimliği alınır ve arandığı belirtilerek dışarı çıkartılır. O esnada yeğeni Salih Aslan’da kendi arabasını park etmektedir. Onunda kimliği kontrol edildikten sonra her ikisi de gözaltına alınır ve kendi arabaları ile götürülürler.

3 gün sonra Emniyet Müdürlüğü evlerini telefonla arar ve Hendek-Sapanca kara yolunda iki cesedin olduğunu belirterek teşhis için çağrılırlar. Aile orda her ikisinin cenazesi ile karşılaşır.

SAVAŞ  BULDAN

1964 de hakkari’nin Yüksekova ilçesinde doğdu. Henüz 15 yaşındayken de PKK ile haşır neşir olmaya başlamıştı. Nitekim daha 16 Yaşındayken yani 1980 de  KUK ( Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları ) ile PKK arasında çıkan çatışmalarda  bazı PKK lıları evinde barındırdığı tespit edildi.

1987 yılında teyzesinin kızı Pervin ile ( Pervin Buldan ) evlendi.

1992 deki Nevruz olaylarında gözaltına alınan pek çok göstericiye avukat tutup ceza almadan hapisten kurtulmalarını sağladı.

Haziran 1992 den itibaren İstanbul’da yaşamaya ve yine bu tarihten itibaren uyuşturucu kaçakçılığı yapmaya başladı.

28 Temmuz 1992 de İstanbul’un Haznedar semtinde ele geçirilen silahlar sebebiyle DGM ce tutuklandı ama uzun süre içeride kalmadı

3 Haziran 1994’te arkdaşları Hacı Karay ve Adnan Yıldırım( Bu ikisi de Kürt İş adamıydı )   ile Istanbul Çınar Otel’in gazinosundan çıktıkları  sırada, polis giyimli, ellerinde  telsiz ve otomatik silahlar  bulunan kişilerce kaçırıldılar. Bunların cesetleri de yine aynı güzergahta bulunan Bolu’nun Hacılar Köyü yakınlarnda bulundu.

İşin ilginç taraflarından biri de Savaş Buldan’ın İstanbul'un Sarıyer ilcesi Dilkom sitesinde bulunan trilyonluk lüx villasının, Mehmet Ağar, Tarık Ümit, Hayri Kozakçıoğlu gibi devlet adamlarının villalarıyla yan yana olmasıydı. Komşuydular anlayacağınız.



ÖMER LÜTFİ TOPAL

1942 de  Malatya- Doğanşehir’de dünyaya geldi. 1957 yılında ailesiyle İstanbul’a geldiler ve 1965 yılına kadar Kapalıçarşıda bakırcılık yaptı. Daha sonra 1972 ye kadar iplik ticareti ile 1972-1977 yılları arasında ise madencilik işleriyle ilgilendi.

1977 de Yunanistan’da beş kilo eroinle yakalandı.  Kısa bir  hapis cezasından sonra çıktı ama 1978 de bu sefer Belçika’da 6 Kilo eroinle yakalandı. Belçika üzerinden ABD ye uyuştucu satmakla suçlandı bu suçtan dolayı bir süreBelçika’da  bir süre ABD de hapis yattıktan sonra 1984 de serbest bırakıldı.

1990 da İsrailli ortaklarla çalışmaya başladı. O artık sözde oteller ve gece kulüpleri işletiyordu. Nitekim yurt içinde 20 kumarhanesi olduğu gibi yurt dışında

Azerbaycan-Romanya-Polonya-Türkmenistan gibi ülkelerde de birer kumarhanesi vardı ve bu kumarhanelerini  Regal Turizm, Emperyal Otelcilik ve Leisure İnvestments firmaları aracılığıyla çalıştırıyordu.

Sususrluk davası raporunu hazırlayan Kutlu Savaş’ın iddialarına göre Topal'a ilk kumarhane açma izin belgesinin ANAP'lı Turizm Bakanı İlhan Aküzüm, 8 kumarhane açma izin belgesini de dönemin SHP'li Turizm Bakanı Abdülkadir Ateş vermişti.

Yani sırtını sağlam yere dayamış görünüyordu. Nitekim yine Kutlu Savaş’ın iddialarına göre Ömer Lütfi Topal Antalya'da bir şirkete yaptırdığı ve dövizle satılan bu evlerin alıcıları arasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi eski Komutanı Emekli General Ömer Şarlak ile İl Emniyet Müdürü Mete Altan da bulunuyordu.

1996 da iş ortaklarından Hikmet Babataş’ın öldürülmesi olayına adı karıştığı için yurt içinde aranmaya başlandı. ( Hikmet Babataş’ın ismi de öldürülen Kürt İş Adamları listesinde yer alır.)

Ancak 1996 Mayısında zamanın Adalet Bakanı Mehmet Ağar Ömer Lütfi Topal hakkında çok farklı bir dosya açtırmıştı. Açılan dosya Kürtçülük dosyasıydı.  Bu sıralarda İstanbul’a atanmış olan Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar da ‘’ buraya kafa koparmaya geldim’’ Deyince Ömer Lütfi Topal’ın paçaları tutuştu.

Bu arada  ne kadar gerçek ne kadar Ömer Lütfi Topal’ı iyice panik etmek için uyduruldu bilinmez  bir haber dolaştı etrafta.  Bu habere göre Ömer Lütfi Topal Orhan Taşanlar’a ‘’ Bana dokunmayın’’ diyerek 250  milyarlık bir hediye göndermiş ama Orhan Taşanlar bu rüşveti kabul etmemişti.

İşte bu haberden sonra Ömer Lütfi Topal daha da panikledi. Bu badireden kurtulmak için çok daha fazla ödemesi gerektiğini fısıldadılar kulağına.  Mesela 17 Milyon Dolar...

Ömer Lütfi Topal  bu parayı toplamak için zaman istedi ve parayı toplamaya başladı.

Daha sonra olay iyice karma karışık bir hal aldı zira iddialara göre Ömer Lütfi Topal  bu 17 Milyon Doları  hazırladı ve  kuryelik görevi görecek olan özel tim görevlilerine verdi. Ancak özel timciler parayı  Ankara’da  ulaşması gereken yere vereceklerine kendi aralarında paylaşmayı  Ömer Lütfi Topal’ı ise öldürmeyi kararlaştırdılar.  Nasıl olsa gözden çıkarılmış bir insandı.

28 Temmuz 1996 tarihinde gece evine giderken sadece özel harekat polislerinin kullandıkları Uzi marka silahlarla tarananarak öldürüldü. Onu öldüren silahta Abdullah Çatlı’nın parmak izlerinin olduğu iddia edildi.

Ölümünün ardından  Özel Timciler Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz, Ercan Ersoy ve Mustafa Altunok tutuklanıp müebbed hapis cezasıyla yargılandılar ama haklarında bir delil bulunamadı.

Aynı şekilde iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir de Cinayete azmettimkten suçlandı ama onlarla ilgili de bir delil bulunamadı. Bu arada olayın kilit ismi Abdullah Çatlı idi ama o ele geçirilememişti.

Abdullah Çatlı  3 Kasım 1996 da Susurluk Kazası dediğimiz olayda öldü. Özel timci dostlarının adları Susurluk olayında da geçtiği için Ömer Lütfi Topal dava dosyası Susurluk dava Dosyası ile birleştirilmmek istendiyse de DGM  bunu uygun görmedi.

Bu davanın ve Kürt iş Adamlarının katli davasının en önemli kilit isimlerinden Tarık Ümit’e gelince:

Tarık Ümit de, Mart 1995'te özel harekat polisleri olduğunu söyleyen iki kişi tarafından İstanbul Erenköy'de kaçırıldı. Arabası birkaç gün sonra terk edilmiş halde Silivri'de bulundu. Bir daha kendisinden haber alınamadı.

Zamanın Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş  raporunda Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesi ile ilgili şöyle demiştir:

‘’Eğer öldürülmeseydi ülkenin en etkili ilişkileri içinde, istediği yere ve makama nüfuz edebilme imkânını bulacak ve birkaç yıl sonra da gerçek manâda dokunulmazlığa kavuşacaktı."

ENİS KARADUMAN

Enis Karaduman da 1994 de öldürülen uyuşturucu baronu Mafya babalarındandı ama bu bölümde adlarını yazdığım Mafya babalarından farklı olarak Kürt değildi.

Babası  gerçekten saygın bir iş adamı olan Vatan Konservelerinin sahibi Mahmut Karaduman’dı ve Karaduman ailesi  Bulgaristan göçmeni olarak Türkiye’ye gelmişlerdi.

Enis Karaduman Hava Harp Okulu gibi şerefli bir okulu terk edip yer altı dünyasına katılınca babası tarafından evlatlıktan reddedildi.

Kısa süre içinde gasptan adam yaralamaya pek çok suçla adını duyuran Enis Karaduman devamında silah ve uyuşturucu kaçakçılığına da başladı.

1996 da Kırmızı bültenle arananlar listesindeydi.. Öyle ki Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Murat Demirel’i 780.000 dolar alacağı sebebiyle kaçıracak kadar gözü karaydı.

Polis  altın tabancalı kabadayı olarak bilinen Enis Karaduman için ‘’ Çok tehlikelidir. Ne zaman ne yapacağı belli olmaz.’’ Diyordu. Hakkında kırmızı bültenle arama kararı çıkartılmıştı.

1986 da İtalya’da yakalandı ve Türkiye’ye iade edildi.

Türkiye’de üç kez hapisten kaçtı.

1994 de Hendek’te tartıştığı bir lokantacı tarafından vurularak öldürüldü.

*************

Gelecek bölümde üç baba daha tanıdıktan sonra devamında Türkiye’de halen en en güçlü olan üç babayı tanıyacağız sırasıyla.   Yani 1. Sıradaki Aladdin Çakıcı- 2. Sıradaki Sedat Şahin  ve 3. Sıradaki Reis Sedat Peker ( ‘’Reis’’  Sedat Peker’in lakabı değil  mahkeme kararıyla adı olan Sedat’a eklettiği  İsmidir. ) 
( Babalara Geldik Yine—11. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 13.07.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.