Babalara Geldik Yine—11. Bölüm--
25 Haziran 1993 de Sosyal Demokrat Halkçı Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi ile
koalisyon kurup Başbakanlık koltuğuna oturan Tansu Çiller 4 Kasım 1993 de
ilginç bir açıklama yaparak ‘’ "Elimizde PKK'ya yardım eden
Kürt iş adamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet
PKK'yla olduğu gibi, PKK'ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele
edecektir." Demişti.
İşte bu açıklamadan hemen sonra da bazı Kürt iş adamlarının(!) öldürülmesine
başlandı.
Efendim her ne kadar basın - yayın organlarımızda bu kişiler için ‘’ Kürt İş adamları’’
Dense de hepsi de PKK terör örgütünü adeta bir anne kuşun yavrularını beslediği
gibi besleyen uyuşturucudan silah kaçakçılığına
silah kaçakçılığından kumarhane işletmeciliğine çek ve senet tahsilatına uluslar arası organ mafyasına kadar her türlü
pisliğin ve Mafya organizasyonun
babaları idiler.
Bu pisliğin normal adli yollardan temizlenmesi adeta mümkün değildi.
En ast düzeydeki polisinden en üst düzeydeki hakimine savcısına kadar neredeyse
herkes vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışmış durumdaydı.
O sebeple olacak devlet anormal yollarla temizleyemediği bu pisliği temizlemek
için anormal yollara baş vurdu. Ancak
her anormal işte olduğu gibi bu
pisliğin temizlenmesi işinde de ortada dönen dudak uçuklatıcı paralar sebebiyle temizliği yapacak olanların
çok büyük bir bölümü kendi çıkarlarını devletin çıkarlarının üstünde görmeye
başladılar ve sonuçta evet bazı
pislikler ortadan kaldırıldı ama aynı zamanda da başka pislikler türedi.
Bu dönemde öldürülen Kürt İş adamı sayısı 18 idi. ( Bazı kaynaklara göre 19 )
ve yukarıda da belirttiğim gibi iş adamın filan değidiler. Hepsinin ortak
özelliği uyuşturucu baronu olmalarıydı. Yani baba idi bunlar da...
Şimdi bunlardan bir kaçını tanıyalım yavaş yavaş
BEHÇET CANTÜRK:
1950 yılında Diyarbakır- Lice’de doğdu. Ermeni Asıllıydı.
1975'den itibaren bazı kaçakçılık faaliyetlerinde bulundu. Aynı yıl
içerisinde askere gitmemek için rüşvet vererek çürük raporu aldı.
1977 yılında da bölgede silah kaçakçılığına başladı. 1978 senesinde Devrimci
Doğu Kültür Derneği'ne üye oldu. 1979 yılında da Bulgaristan'dan getirdiği
kaçak silahları terör örgütü PKK'ya satmaya başladı.
1981'de de Suriyeye giderek, burada ASALA ile birlikte uyuşturucu ticareti
yaptı.
1981-1983 yılları arasında da Kapalıçarşı'da bulunan bazı kuyumcular ile
birlikte altın kaçakçılığına başladı. 22 Haziran 1984 tarihinde de PKK
üyesi olduğu gerekçesiyle yakalanarak tutuklandı.
Sususrluk davası raporunu hazırlayan Kutlu Savaş’ın iddialarına göre "Kim
olduğu ve ne yaptığı aşikar olmasına rağmen Devlet, Cantürk'le başedememişti.
Yasal yollar yetmemiş neticede Özgür Gündem gazetesi PKK nın yayın organı bir
gazete—Bu gazetenin finansörü Behçet Cantürk idi.) plastik patlayıcılarla
havaya uçurulmuş, Cantürk'ün devlete biat etmesi beklenirken adı geçenin yeni
bir tesis kurmak üzere harekete geçmesi üzerine, Türk Emniyet Teşkilatı
tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve infaz edilmişti.
14 Ocak 1994 de Behçet Cantürk ve şoförü Recep Kuzucu’nun cesetleri Sapanca civarında bir yerlerde bulundu.
Şakağına sıkılan kurşunla öldürülmüştü.
Ardından Cantürk'ün avukatlığını yapan ve kendisini "Kürt
milliyetçisi" olarak tanımlayan Yusuf Ziya Ekinci, 24 Şubat 1994'te
Ankara'da ölü bulundu.
FEVZİ ASLAN
1951 de Diyarbakır’ın Lice ilçesinde doğmuştu. Görünürde İstanbul-Aksaray/Fındıkzade
semtinde oto galerisi işletiyordu.
28.3.1994 de Fevzi Aslan dahil 10 kişi bir iş yerinde otururken içeriye
silahlı 6-7 kişi girerek polis olduklarını söyler ve içeridekilere hakaret ve
tehditlerde bulunurlar. Fevzi Aslan'ın sözlü olarak karşı çıkması üzerine
kimliği alınır ve arandığı belirtilerek dışarı çıkartılır. O esnada
yeğeni Salih Aslan’da kendi arabasını park etmektedir. Onunda kimliği
kontrol edildikten sonra her ikisi de gözaltına alınır ve kendi arabaları ile
götürülürler.
3 gün sonra Emniyet Müdürlüğü evlerini telefonla arar ve Hendek-Sapanca kara
yolunda iki cesedin olduğunu belirterek teşhis için çağrılırlar. Aile orda her
ikisinin cenazesi ile karşılaşır.
SAVAŞ BULDAN
1964 de hakkari’nin Yüksekova ilçesinde doğdu. Henüz 15 yaşındayken de PKK ile
haşır neşir olmaya başlamıştı. Nitekim daha 16 Yaşındayken yani 1980 de KUK ( Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları ) ile
PKK arasında çıkan çatışmalarda bazı PKK
lıları evinde barındırdığı tespit edildi.
1987 yılında teyzesinin kızı Pervin ile ( Pervin Buldan ) evlendi.
1992 deki Nevruz olaylarında gözaltına alınan pek çok göstericiye avukat tutup
ceza almadan hapisten kurtulmalarını sağladı.
Haziran 1992 den itibaren İstanbul’da yaşamaya ve yine bu tarihten itibaren
uyuşturucu kaçakçılığı yapmaya başladı.
28 Temmuz 1992 de İstanbul’un Haznedar semtinde ele geçirilen silahlar
sebebiyle DGM ce tutuklandı ama uzun süre içeride kalmadı
3 Haziran 1994’te arkdaşları Hacı Karay ve Adnan Yıldırım( Bu ikisi de Kürt İş
adamıydı ) ile Istanbul Çınar Otel’in
gazinosundan çıktıkları sırada, polis giyimli, ellerinde telsiz ve
otomatik silahlar bulunan kişilerce kaçırıldılar. Bunların cesetleri de
yine aynı güzergahta bulunan Bolu’nun Hacılar Köyü yakınlarnda bulundu.
İşin ilginç taraflarından biri de Savaş Buldan’ın İstanbul'un Sarıyer ilcesi
Dilkom sitesinde bulunan trilyonluk lüx villasının, Mehmet Ağar, Tarık Ümit,
Hayri Kozakçıoğlu gibi devlet adamlarının villalarıyla yan yana olmasıydı.
Komşuydular anlayacağınız.
ÖMER LÜTFİ TOPAL
1942 de Malatya- Doğanşehir’de dünyaya
geldi. 1957 yılında ailesiyle İstanbul’a geldiler ve 1965 yılına kadar
Kapalıçarşıda bakırcılık yaptı. Daha sonra 1972 ye kadar iplik ticareti ile
1972-1977 yılları arasında ise madencilik işleriyle ilgilendi.
1977 de Yunanistan’da beş kilo eroinle yakalandı. Kısa bir
hapis cezasından sonra çıktı ama 1978 de bu sefer Belçika’da 6 Kilo
eroinle yakalandı. Belçika üzerinden ABD ye uyuştucu satmakla suçlandı bu
suçtan dolayı bir süreBelçika’da bir
süre ABD de hapis yattıktan sonra 1984 de serbest bırakıldı.
1990 da İsrailli ortaklarla çalışmaya başladı. O artık sözde oteller ve gece
kulüpleri işletiyordu. Nitekim yurt içinde 20 kumarhanesi olduğu gibi yurt
dışında
Azerbaycan-Romanya-Polonya-Türkmenistan gibi ülkelerde de birer kumarhanesi
vardı ve bu kumarhanelerini Regal Turizm, Emperyal Otelcilik ve Leisure
İnvestments firmaları aracılığıyla çalıştırıyordu.
Sususrluk davası raporunu hazırlayan Kutlu Savaş’ın iddialarına
göre Topal'a ilk kumarhane açma izin belgesinin ANAP'lı Turizm
Bakanı İlhan Aküzüm, 8 kumarhane açma izin belgesini de dönemin SHP'li
Turizm Bakanı Abdülkadir Ateş vermişti.
Yani sırtını sağlam yere dayamış görünüyordu. Nitekim yine Kutlu Savaş’ın
iddialarına göre Ömer Lütfi Topal Antalya'da bir şirkete yaptırdığı ve dövizle
satılan bu evlerin alıcıları arasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi eski
Komutanı Emekli General Ömer Şarlak ile İl Emniyet Müdürü Mete Altan da
bulunuyordu.
1996 da iş ortaklarından Hikmet Babataş’ın öldürülmesi olayına adı karıştığı
için yurt içinde aranmaya başlandı. ( Hikmet Babataş’ın ismi de öldürülen Kürt
İş Adamları listesinde yer alır.)
Ancak 1996 Mayısında zamanın Adalet Bakanı Mehmet Ağar Ömer Lütfi Topal
hakkında çok farklı bir dosya açtırmıştı. Açılan dosya Kürtçülük
dosyasıydı. Bu sıralarda İstanbul’a
atanmış olan Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar da ‘’ buraya kafa koparmaya geldim’’
Deyince Ömer Lütfi Topal’ın paçaları tutuştu.
Bu arada ne kadar gerçek ne kadar Ömer
Lütfi Topal’ı iyice panik etmek için uyduruldu bilinmez bir haber dolaştı etrafta. Bu habere göre Ömer Lütfi Topal Orhan
Taşanlar’a ‘’ Bana dokunmayın’’ diyerek 250
milyarlık bir hediye göndermiş ama Orhan Taşanlar bu rüşveti kabul
etmemişti.
İşte bu haberden sonra Ömer Lütfi Topal daha da panikledi. Bu badireden
kurtulmak için çok daha fazla ödemesi gerektiğini fısıldadılar kulağına. Mesela 17 Milyon Dolar...
Ömer Lütfi Topal bu parayı toplamak için
zaman istedi ve parayı toplamaya başladı.
Daha sonra olay iyice karma karışık bir hal aldı zira iddialara göre Ömer Lütfi
Topal bu 17 Milyon Doları hazırladı ve
kuryelik görevi görecek olan özel tim görevlilerine verdi. Ancak özel
timciler parayı Ankara’da ulaşması gereken yere vereceklerine kendi
aralarında paylaşmayı Ömer Lütfi Topal’ı
ise öldürmeyi kararlaştırdılar. Nasıl
olsa gözden çıkarılmış bir insandı.
28 Temmuz 1996 tarihinde gece evine giderken sadece özel harekat polislerinin
kullandıkları Uzi marka silahlarla tarananarak öldürüldü. Onu öldüren silahta
Abdullah Çatlı’nın parmak izlerinin olduğu iddia edildi.
Ölümünün ardından Özel Timciler Ayhan
Çarkın, Oğuz Yorulmaz, Ercan Ersoy ve Mustafa Altunok tutuklanıp müebbed
hapis cezasıyla yargılandılar ama haklarında bir delil bulunamadı.
Aynı şekilde iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir de Cinayete azmettimkten
suçlandı ama onlarla ilgili de bir delil bulunamadı. Bu arada olayın kilit ismi
Abdullah Çatlı idi ama o ele geçirilememişti.
Abdullah Çatlı 3 Kasım 1996 da Susurluk
Kazası dediğimiz olayda öldü. Özel timci dostlarının adları Susurluk olayında
da geçtiği için Ömer Lütfi Topal dava dosyası Susurluk dava Dosyası ile
birleştirilmmek istendiyse de DGM bunu
uygun görmedi.
Bu davanın ve Kürt iş Adamlarının katli davasının en önemli kilit isimlerinden
Tarık Ümit’e gelince:
Tarık Ümit de, Mart 1995'te özel harekat polisleri olduğunu söyleyen iki kişi
tarafından İstanbul Erenköy'de kaçırıldı. Arabası birkaç gün sonra terk edilmiş
halde Silivri'de bulundu. Bir daha kendisinden haber alınamadı.
Zamanın Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş raporunda Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesi ile
ilgili şöyle demiştir:
‘’Eğer öldürülmeseydi ülkenin en etkili ilişkileri içinde, istediği yere ve
makama nüfuz edebilme imkânını bulacak ve birkaç yıl sonra da gerçek manâda
dokunulmazlığa kavuşacaktı."
ENİS KARADUMAN
Enis Karaduman da 1994 de öldürülen uyuşturucu baronu Mafya babalarındandı ama
bu bölümde adlarını yazdığım Mafya babalarından farklı olarak Kürt değildi.
Babası gerçekten saygın bir iş adamı
olan Vatan Konservelerinin sahibi Mahmut Karaduman’dı ve Karaduman ailesi Bulgaristan göçmeni olarak Türkiye’ye
gelmişlerdi.
Enis Karaduman Hava Harp Okulu gibi şerefli bir okulu terk edip yer altı
dünyasına katılınca babası tarafından evlatlıktan reddedildi.
Kısa süre içinde gasptan adam yaralamaya pek çok suçla adını duyuran Enis
Karaduman devamında silah ve uyuşturucu kaçakçılığına da başladı.
1996 da Kırmızı bültenle arananlar listesindeydi.. Öyle ki Süleyman Demirel’in
yeğeni Yahya Murat Demirel’i 780.000 dolar alacağı sebebiyle kaçıracak kadar
gözü karaydı.
Polis altın tabancalı kabadayı olarak
bilinen Enis Karaduman için ‘’ Çok tehlikelidir. Ne zaman ne yapacağı belli
olmaz.’’ Diyordu. Hakkında kırmızı bültenle arama kararı çıkartılmıştı.
1986 da İtalya’da yakalandı ve Türkiye’ye iade edildi.
Türkiye’de üç kez hapisten kaçtı.
1994 de Hendek’te tartıştığı bir lokantacı tarafından vurularak öldürüldü.
*************
Gelecek bölümde üç baba daha tanıdıktan sonra devamında Türkiye’de halen en en
güçlü olan üç babayı tanıyacağız sırasıyla.
Yani 1. Sıradaki Aladdin Çakıcı- 2. Sıradaki Sedat Şahin ve 3. Sıradaki Reis Sedat Peker (
‘’Reis’’ Sedat Peker’in lakabı
değil mahkeme kararıyla adı olan Sedat’a
eklettiği İsmidir. )
(
Babalara Geldik Yine—11. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
13.07.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.