Bir  Türk  Paşasının  Yaptırdığı  Kelle Kule

Efendim, arkadaşlarım ve öğrencilerim sorup duruyorlardı Hocam '' Hıristiyanlar insan kemiklerinden kilise dekorasyonu yapmışlar, hatta doğrudan doğruya inşaatta kullanmışlar, peki Türklerde de böyle insan kemikleriyle yapılmış yapı var mıdır?''

İşin doğrusu bilmiyordum bu sorunun cevabını. O sebeple de '' Bilmiyorum '' Diyordum düne kadar..
Dün bir arkadaşım ( Necdet Dilekçi ) '' Türk'ün Gözünü Oyan Karga'' Başlıklı yazıma '' Hikaye oldukça ilginç hocam. Tabi 600 sene koskoca bir Avrupa tarihi. Muhakkak böyle olaylar çok fazladır. Eski Yugoslavya'da, Niş şehri yakınlarında bir kelle kule var. Ben gittim gördüm isterseniz bir bakın o olaya da'' şeklinde bir yorum yazıncaya kadar bilmiyordum.
Yorumu okuyunca merak ettim, '' Kelle Kule'' adı verilen kuleyi araştırdım ve gördüm ki bir Türk Paşası da insan kafataslarını bir kulede kullanmış.
İşin ilginç tarafı ise bugün Sırbistan topraklarındaki Niş şehrinde bulunan bu kuleye biz Türkler '' Kelle Kule'' Derken Sırplılar da '' Céla Kula '' Diyorlar.
Şimdi isterseniz gelin Kelle Kulenin hikayesine göz atalım.
Dört yüz sene kadar Osmanlı hakimiyetinde yaşayan Sırplar ilk kez 1802 Yılında Osmanlı Devletine başkaldırdılar ki Osmanlı Devleti bünyesindeki milletler içinde ilk isyan den Hıristiyan millet Sırplardı.
Neyse efendim, bu isyanlar kısa sürede büyüdü ve öyle bir hal aldı ki Sırp kuvvetleri artık Osmanlı kalelerini kuşatmaya bile başladılar.
***
15 Nisan 1809 günü Sırp isyancıları 10,000 kişilik bir kuvvetle Niş kalesinin yakınlarında bulunan Kamenica, Gornji ve Donji Matevac köylerine yaklaştılar ve altı ayrı yerde siper kazdılar.
Siperlerin ilk ve en büyük olanı Dük Stevan Sinđelić komutasındaki Cegar tepesinde bulunanıydı.
Niş Kalesi çevresindeki altı sipere yerleşen Sırp isyancıların amacı Niş Kalesi komutanı Hurşit Paşa'yı şehri teslim etmeye zorlamaktı. Ancak Hurşit Paşa, emrindeki 8.000 kişilik askeriyle kaleyi başarılı bir şekilde koruyor, diğer taraftan da kaleyi muhasara eden Sırp kuvvetlerini oyalamak için sık sık görüşme talep ediyordu. Kazandığı bu zaman içerisinde yardımcı Osmanlı kuvvetlerinin geleceğinden emindi.
20 Mayıs 1809 Tarihine geldiğimizde Edirne, Selanik, Sofya ve Üsküp’ten gelen 20bin kişilik takviye Osmanlı kuvveti kentin 30 km doğusunda mevzilendi ve Sırp birliklerini çevirmek amacıyla karşı saldırıya geçti.
30 Mayıs günü Osmanlı birlikleri Petar Dobrnjac’ın komuta ettiği siperlere saldırdı. Ertesi günü 31 Mayıs 1809’da ise Stevan Sinđelić komutasındaki Çegar tepesi ana mevzilerine saldırı gerçekleşti.
Stevan Sindelic'in diğer Sırp birlikleriyle bağlantısı koptu. Çegar Tepesindeki siperlerde artık tamamen kaderiyle başbaşaydı ve kader onun için ''Bu savaş senin sonun.'' Diyordu.
Türklere esir düşmektense kahramanca ölmeyi, ölürken de pek çok Türk'ü öldürmeyi ve hatta bu arada geride, diğer siperlerde bulunan arkadaşlarına rahatça kaçma imkanı sunabilmek için son bir çılgınlık yaptı: Türk askeri tamamen siperlere dolup da artık göğüs göğüse mücadelenin başladığı anda siperde bulunan barut fıçılarını ateşledi ve hem kendisini, hem siperlerdeki kendi askerlerini hem de pek çok Türk askerini öldürdü.
Evet, Çegar Tepesi Savaşını Türkler kazanmıştı ama çok kayıp verilmişti ve Hurşit Paşa bu duruma çok kızmış, adeta deliye dönmüştü.
Siperlerde ölen ne kadar Sırp askeri varsa hepsinin kafalarının kesilmesini ve kafa derilerinin soyulmasını emretti.
952 Sırp Askeri cesedi bulunmuştu. Bunların kafa derileri yüzüldü ve içleri saman doldurularak Padişah II. Mahmut'a gönderildi.
952 Kafa için de bir planı vardı Hurşit Paşa'nın...
Osmanlı Devleti'ne isyan eden veya etmeyi düşünenlerin başına nelerin geleceğini dost- düşman herkes kesin bir şekilde anlamalıydı.
İşte bu amaçla üç metre yüksekliğinde bir kule yaptırdı ve kulenin dört köşesine on dört sıra halinde bu kelleleri monte ettirdi.
Ancak Hurşit Paşa'nın vermeye çalıştığı bu mesajın pek de etkili olduğu söylenemez zira Sırplar 1815 Yılında Miloş Obronoviç başkanlığında çok daha büyük bir isyan başlattılar ve sürüp giden bu isyanlar sonucunda 1829'da oldukça geniş imtiyazlar, 1856 Yılında muhtariyet(özerklik), 1897 Berlin Antlaşmasıyla da bağımsızlık elde ettiler.
En üstünde Stevan Sindelic'in kafatası olan '' Kelle Kule '' ne oldu peki?
1892 Yılına geldiğimizde Kelle Kulede sadece 58 Kelle kalmıştı. Çünkü kellelerin aileleri o kelleleri kuleden almışlardı. Kule ise bu tarihte restore edildi ve Dimitrije T. Leko adlı bir mimar tarafından kulenin her tarafını kaplayacak ve örtecek şekilde bir kilise yaptırıldı. Yani Kelle Kule bugün bir şapelin içindedir.
( Bir Türk Paşasının Yaptırdığı Kelle Kule başlıklı yazı Sami Biber tarafından 31.01.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu