Zihninle
tutuşturduğun yangını, üfürerek söndüremezsin
Son bir
haftadır, ciğerlerimizi de tutuşturan orman yangınlarıyla ilgili tartışmalar
sürüp gidiyor.
“Kim yaktı, neden yandı, bir saldırı mı, neden söndüremedik,
bir kasıt veya ihmal var mı” gibi soruların cevapları netlik kazanamadı henüz.
Sorgulamak, soru sormak; bir sanattır ve insan olmanın gereğidir.
Fakat sorular; mantıklı, tutarlı, hakkaniyetli, ilgili,
bilimsel, objektif, gerekçeli, delilli yasal bir zemine oturmalı elbette.
Doğal afet ve
olağanüstü durumlar, bireylere ve devlet mekanizmasına; önce vicdani sonra
yasal sorumluluk ve ödevler yüklemektedir. Modern toplumlar; şüphe, boşluk,
ikilik, inisiyatif, kuşku, varsayım, temenni içermeyen yazılı yasalarla
yönetilmeleri gerekir. “Araba devrildikten sonra, yol/yöntem gösteren çok olur”
atasözünü haklı çıkarabilecek girişimlere kapı açmamak gerek.
Anayasamızın 44.
ve 45. Maddeleri, toprak, tarım ve hayvancılık ile ilgilidir. Doğal kaynaklar
ve ormanlarımızla ilgili anayasa maddeleri ise; 168,169, 170. maddelerde anlatılmıştır.
“Devlet ormanları korur” hükmü, devletin hangi kurumu marifetiyle icraata
dökülecektir? Orman Bakanlığı mı, THK mı, belediyeler mi veya başka bir kurum
mu? Yetki ve görev kargaşası olunca, “Yangını söndürmek belediyelerin görevidir”
diyenler de çıkmıştır. Belediyelere, orman yangını söndürebilecek bir donanım,
sistem, personel, hava aracı tahsis ettik mi ki, sorumluluğu onlara yıkabiliyoruz?
1956 yılında
kabul edilmiş olan 6831 sayılı orman kanununun 69. ve diğer maddeleri; orman
yangınlarını önlemek ve söndürmek görev ve yetkisini, Orman idaresine vermiştir.
2009 yılında kabul edilmiş olan 5902 sayılı kanun da,
Afet ve Acil durum yönetimi ile ilgili yetki ve görev alanlarını belirler.
Aslında 1999 Marmara
depreminden sonra çok şeyler değişti. O afete çok hazırlıksız yakalanmıştık.
AFAD ve UMKE teşkilatını geliştirerek, belirli bir mesafe alındı fakat yeterli
değil. Afetlerin neden oluştuğu kadar, nasıl mücadele edileceği de önemlidir.
Yetki kargaşası ve zaman kaybını önlemek için; millete ve
kanunlara karşı sorumlu, Afet ve Acil Durum Bakanlığı ve/veya Doğal Varlıklar
ve Ekolojik Yaşamı Koruma Bilim Kurulu oluşturulmalıdır.
Dört deniz bölgemizde, tam teşekküllü acil durum gemi
hastanesi, yedi coğrafi gölgemizin her birine
On beşer adet yangın söndürme uçağı alınması
planlanmalıdır. İhtiyaca göre, gölgelere yayılmış ekip ve ekipmanlar, afet
bölgesine yönlendirilebilir. Afet senaryoları; en olumsuz ihtimale göre
kurgulanıp, sistem ve yöntemler geliştirilmelidir. Bu bakanlık veya kurul; TBMM
ve yargı kurumlarınca her an denetime açık, şeffaf çalışmalıdır.
Anayasamızın
125. Maddesi: “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”
der.
Anayasada; Yasama, yürütme ve yargı görevlerinin, hangi
kurumlar aracılığıyla yürütüleceği netlik kazanmışken, ormanların ve doğal
yaşamın korunması, geliştirilmesi ve daha verimli hale getirilmesi görevinin
devletin hangi kurumuna verildiği yazılmamıştır. Böyle olunca da her gelen yeni
siyasi irade bu görevi, inisiyatif kullanarak başka bir kuruma verebilecektir.
Yangın çıkan bölge belediyesi kendi partisinden değilse; “söndürme sorumluluğu
belediyenindir” diyebilecektir. Anayasada netlik kazanmayan bir idari tasarruf
ihmali için, yasal olarak hangi kurum hakkında suç duyurusunda bulunabileceğiz?
Hukuk boşluk kaldırmaz
ve adalet herkese hakkı olanı vermektir. Elbette ki, her yetki ve sorumluluk
anayasada detaylı olarak yazılamaz. Fakat böylesine önemli bir durumda; “Tüm
doğal varlıklar, ekolojik yaşam, doğayı koruma ve afetlerle mücadele yetkisi ve
görevi; ….. Bakanlığına veya…. Kuruluna verilmiştir” Diye netlik kazandırmanın
ne sakıncası olabilir?
Batıda veya
doğuda, gelişimi ve değişimi önemseyen toplumlar; son iki yüz yılda, kendi
aralarındaki kavgaları azaltıp, bilim, mantık, felsefe, akıl ve sanatsal birikimlerini,
endüstri ve teknolojiye dönüştürerek, yaşam ve yönetim kalitesini yükseltmişlerdir.
Bizler ise çoğunlukla eskiyi yenileyemedik, günümüzü yaşanılır kılamadık ve
geleceği de planlayamadık.
Günümüzde halen
daha kendi ateşini bile söndüremeyen, üfürükçülükten ve kısır ideolojilerden
medet umanların bulunduğu bir toplumda, elbette bunları konuşmak belki zaman
kaybı olacaktır fakat başka bir çıkış yolu mu var?
Bilim, sanat, kültür, kitap, sevgi ve muhabbetle kalın,
esen kalın.
Samsun, 04.08.2021
Ali Rıza Malkoç