Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…
Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…
Bundan sonra:
Sevgili okuyucular; Allah-u Teâlâ’nın sakındırdığı büyük günahlar çoktur. Kur’an ve Sahih Sünnet o günahları işlemekten sakındırmak ve o günahları işleyen kimselere verilecek ceza hakkında birçok nas gelmiştir.
﴿إِنَّ اللهَ لاَ يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَالِكَ لِمَنْ يَشَآءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللهِ فَقَدِ افْتَرَى
إِثْمًا عَظِيمًا﴾
(1) Allah
Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz ki, Allah kendisine bir şeyin ortak koşulmasını asla bağışlamaz! Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse andolsun ki, büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.” (Nisâ: 4/48)
(2) Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿إِنَّ اللهَ لاَ يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَالِكَ لِمَنْ يَشَآءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا﴾
“Şüphesiz ki, Allah kendisine bir şeyin ortak
koşulmasını asla bağışlamaz! Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği
kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse andolsun ki, uzak bir sapıklıkla
sapıtmıştır.” (Nisâ: 4/116)
Allah (Azze ve Celle) kitabında faiz yiyenlerin dışında hiç kimseye savaş ilan etmemiştir!
(3) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿يَآ أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبَا إِنْ كُنْتُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٢۷٩﴾ فَإِنْ لَّمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا
بِحَرْبٍ مِّنَ اللهِ
وَرَسُولِهِ وَإِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُوسُ أَمْوَالِكُمْ لاَ تَظْلِمُونَ
وَلاَ تُظْلَمُونَ ﴿٢٨۰﴾
“Ey iman
edenler! Allah’tan korkun! Eğer mü’min iseniz (ana paradan) geri kalan faizi
terk edin! Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasulü tarafından size savaş
açıldığını bilin! Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, ana sermayeniz sizindir. Ne
haksızlık etmiş, ne de haksızlığa uğramış olursunuz.” (Bakara: 2/278, 279)
(4) Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), faiz yiyene ve yedirene, faizi yazana ve şahid olana lanet etti ve şöyle buyurdu:
“Onlar (günahta) eşittirler!” (Müslim 1598/106)
(5) Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Faiz yetmiş üç kısımdır! En basiti kişinin annesiyle nikâhlanması (yani zina etmesi) gibidir! Faizin en kötüsü ise, Müslüman bir kimsenin ırzına/namusuna dil uzatmak gibidir!” (Hâkim Müstedrek 2/37, Albânî Sahihu’l-Cami’ 3533)
(6) Abdullah bin Hanzala (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kişinin bilerek yediği bir dirhem faiz, otuz üç defa zina etmesinden daha kötüdür!” (Ahmed bin Hanbel Müsned 5/225, Albânî Sahihu’l-Cami’ 3375)
(7) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Faiz çokluk getirse bile şüphesiz ki, sonunda bir azlık olacaktır!” (Hâkim Müstedrek 2/37, Albânî Sahihu’l-Cami’ 3542)
(8) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ هُمْ فِي صَلاَتِهِمْ خَاشِعُونَ
“Muhakkak ki, mü’minler felaha ermişlerdir.
Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler.” (Müminûn: 23/1, 2)
(9) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
مُنِيبِينَ إِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَأَقِيمُوا الصَّلاَةَ وَلاَ تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Hepiniz topluca Allah’a yönelin ve Allah’tan
korkun! Namazı kılın ve müşriklerden olmayın!” (Rûm: 30/31)
(10) Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ ﴿٤٢﴾ قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ ﴿٤٣﴾
“Sizi şu yakıcı ateşe sokan şey nedir? Onlar
da şöyle cevap verirler; Biz namaz kılanlardan değildik!” (Müddessir: 74/42,
43)
(11) Ummu Eymen (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
لاَ تَتْرُكِ الصَّلاَةَ مُتَعَمِّدًا فَإِنَّهُ مَنْ تَرَكَ الصَّلاَةَ مُتَعَمِّدًا، فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُ ذِمَّةُ اللهِ وَرَسُولِهِ
“Namazı kasten terk etme! Şüphesiz ki, kim
namazı kasten terk ederse, Muhakkak ki, Allah’ın ve Rasulü’nün zimmeti o
kimseden beri olmuştur!” (Ahmed bin Hanbel Müsned, Beyhaki, Tergîb ve Terhîb 1/529)
(12) Ebu’d-Derda (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Halilim (candan dostum) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle tavsiyede bulundu:
“Parça parça kesilsen de, yakılsan da Allah’a hiçbir şeyi ortak koşma! Farz namazı kasten terk etme! Kim farz namazı kasten terk ederse, Allah’ın zimmeti o kimseden beri olmuştur! İçki de içme! Kuşkusuz ki, içki bütün şerrin anahtarıdır!” (İbni Mace 4034, Buhari Edebu’l-Müfred 18, Tergîb ve Terhîb 1/523, Albânî İrvâu'l-Ğalîl Fî Tahrîci Ehâdîsi Menari's-Sebîl 7/8991)
(13) Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
مَنْ تَرَكَ الصَّلاَةَ مُتَعَمِّدًا، فَقَدْ كَفَرَ جِهَارًا
“Kim, namazı kasten terk ederse muhakkak ki,
açıkça küfre girmiştir!” (Heysemi Mecmau’z-Zevaid 1/295,
Taberanî Mucemu’l-Evsad, Tergîb ve Terhîb 1/524)
(14) Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
إِنَّ بَيْنَ الرَّجُلِ، وَبَيْنَ الشِّرْكِ، وَالْكُفْرِ تَرْكُ الصَّلاَةِ
“Şüphesiz ki, namazı terk etmek, kişi ile şirk
ve küfür arasındadır.” (Müslim 82/134, Ebu Davud 4678, Tirmizi 2752, İbni Mace
1078)
(15) Cabir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
بَيْنَ الْكُفْرِ، وَالْإِيمَانِ تَرْكُ الصَّلاَةِ
“Küfür ile imanın arasında namazın terki
vardır!” (Tirmizi
2751)
(16) Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
لَيْسَ بَيْنَ الْعَبْدِ، وَالشِّرْكِ إِلاَّ تَرْكُ الصَّلاَةِ، فَإِذَا تَرَكَهَا، فَقَدْ أَشْرَكَ
“Kul ile şirk arasında ancak namazın terki
vardır. (Kul) namazı terk ettiği vakit andolsun ki, şirk işlemiş olur!” (İbni Mace 1080,
Tirmizi 2753)
(17) Abdullah bin Bureyde (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
اَلْعَهْدُ الَّذِي بَيْنَنَا، وَبَيْنَهُمُ الصَّلاَةُ، فمَنْ تَرَكَهَا، فَقَدْ كَفَرَ
“Bizimle onlar arasındaki ahit, namazdır. Kim,
namazı terk ederse, muhakkak ki, küfre girmiş olur!” (Ahmed bin Hanbel
Müsned 5/346, Tirmizi 2756, Nesei 462, İbni Mace 1079, Hakim 1079)
(18) Abdullah bin Şakik el-Ukayli (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
كَانَ أَصْحَابُ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لاَ يَرَوْنَ شَيْئًا مِنَ الْأَعْمَالِ تَرْكُهُ كُفْرٌ؛ غَيْرَ الصَّلاَةِ
“Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in
ashabı, namazın dışında amellerden hiçbirinin terki için küfrü görmüyorlardı!” (Tirmizi
2757, İmam Munziri et-Terğîb ve’t-Terhîb 1/522)
(19) Nevfel bin Muaviye (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kim bir namazı kaçırırsa, o ailesini ve malını kaybetmiş gibidir.” (İbni Hibban, İmam Munziri et-Terğîb ve’t-Terhîb 1/532)
(20) Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
مَنْ تَرَكَ الصَّلاَةَ فَلاَ دِينَ لَهُ
“Kim namazı terk ederse, onun dini yoktur!” (Mervezi Ta’zimu
Kadri’s-Salah 936, 937, Tergîb ve Terhîb 1/530)
(21) Ömer bin el-Hattab (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
لاَحَظَّ فِي الْاِسْلاَمِ لِمَنْ تَرَكَ الصَّلاَةَ
“Namazı terk eden kişinin, İslam’dan bir nasibi yoktur!” (Malik
Muvatta 1/51, İbni Ebi Şeybe İman 103)
(22) Ebu’d-Derda (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
لاَ إِيمَانَ لِمَنْ لاَ صَلاَةَ لَهُ، وَلاَ صَلاَةَ لِمَنْ لاَ وُضُوءَ لَهُ
“Namazı olmayan kişinin, imanı yoktur! Abdesti olmayan kişinin de
namazı yoktur!” (İbni Abdilberr et-Temhid 4/226, Tergîb ve Terhîb
1/530)
(23) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
أَنَّ تَارِكَ الصَّلاَةِ كَافِرٌ
“Namazı terk eden, kafirdir!” (İmam Munziri Tergîb ve Terhîb
1/530)
(24) Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿وَأَقِيمُوا الصَّلاَةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ﴾
“Namazı kılın, zekâtı verin ve rukû edenlerle
beraber rukû edin!” (Bakara: 2/43)
(25) Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَآئِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى
وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلاَةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنْكُمْ وَأَنْتُمْ مُّعْرِضُونَ﴾
“Hatırla bir
zamanlar Biz İsrail oğullarından şöyle bir söz almıştık; Allah’tan başkasına
kulluk etmeyeceksiniz, babaya, anneye yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik
edeceksiniz! İnsanlara da güzel söz söyleyin! Namazı kılın! Zekâtı verin! Sonra
siz, pek azınız hariç, döndünüz; hala da yüz çeviriyorsunuz!” (Bakara: 2/83)
(26) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Herkim Allah kendisine mal verir de o malın zekatını vermezse, kıyamet gününde zekatı verilmeyen o mal, sahibi için çok zehirli bir yılan şekline dönüşür! Bu yılanın iki gözü üstünde de iki nokta vardır! Bu azgın yılan kıyamet gününde mal sahibinin boynuna gerdanlık yapılır! Sonra yılan ağzı ile sahibinin çenesini iki tarafından yakalar! Sonra; ben senin çok sevdiğin malınım, ben senin hazinenim der!”
(27) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) dedi ki:
Sonra, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Âl-i İmran Suresi 180. ayeti okudu:
“Allah’ın kereminden kendilerine verdiğine cimrilik edenler, onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Bilakis o, kendileri için şerlidir! Cimrilik ettikleri şeyler, kıyamet günü onların boyunlarına dolandırılacaktır! Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızı haber alandır.” (Buhari 1329, Nesei 2481, Beyhaki 7/4, Begavi 1560)
(28) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat ettiği zaman, Ebu Bekir (Radiyallahu Anh) halife oldu. Arap kabilelerinden bazıları küfre dönüp irtidat ettiler. Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’da onlara karşı ordu göndermeye başladığında, Ömer (Radiyallahu Anh), Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’a şöyle dedi:
−Sen bu insanlarla nasıl savaşırsın? Oysa Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Ben insanlar La İlahe İllallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Kim bu sözü söylerse o kimse İslam’ın hukuku dışında benden malını ve canını korumuş olur. (Haddi gerektirmeyen günahlarının) hesabı ise Allah’a aittir!”
Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’da şöyle dedi:
−Allah’a yemin ederim ki, ben namaz ile zekat vermenin arasını ayıran kimselerle savaşırım! Kuşkusuz ki, zekat malın üzerindeki bir haktır! Vallahi onlar, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e zekat olarak verdikleri dişi oğlağı bana vermezlerse, o dişi oğlağı vermeleri için elbette onlarla savaşırım! Bunun üzerine Ömer (Radiyallahu Anh)’da şöyle dedi:
−Vallahi bu savaş isteği Allah’ın Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’ın gönlünü açmasından başka bir şey değildi, ben bildim ki bu bir haktır! (Buhari 1325, Müslim 20/32, Ebu Davud 1556, Nesei 2442, Tirmizi 2607, İbni Hibban 216, İbni Mende İman 215, Abdurrezzak 18718, Beyhaki 4/104, Ahmed bin Hanbel Müsned 2/528)
(29) Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً﴾
“Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi,
Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.” (Âli İmran: 3/97)
(30) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Allah Azze ve Celle’nin elçisi üçtür. (Allah’ın Yolunda) savaşa giden Mücahid, Hacca giden ve Umre yapan kişi.” (Nesei 2615, 3107, İbni Huzeyme, İbni Hibban, Tergib ve Terhib 2/556)
(31) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Allah’ın Yolunda savaşa giden Mücahid ve Beytullah’a Hac ve Umre yapmak için giden kimseler, Allah’ın elçileridir. Allah onları davet etmiş onlar da Allah’a icabet etmişlerdir. Eğer onlar Allah’a dua ederlerse, Allah onlara icabet eder. Eğer onlar Allah’tan bağışlanmalarını isteseler, Allah da onları bağışlar.” (İbni Hibban, İbni Mace 2893, Nesei, Beyhaki, İbni Huzeyme, Tergib ve Terhib 3/135)
(32) Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu; Kuşkusuz ki, vücuduna sıhhat verdiğim ve geçimini bollaştırdığım bir kul, bu vaziyette üzerinden beş sene geçtiği halde beni ziyarete (Kabe’ye) gelmezse, muhakkak ki, mahrumdur!” (İbni Hibban Mevarid 960, İbni Hibban İhsan 3695, Ebu Ya’la 1031, Abdurrezzak Musannef 5/13, Beyhaki Sunenu’l-Kubra 5/262, Hatib Tarih 8/318, Tergib ve Terhib 3/48, 49, Albânî Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha 1662)
Hadiste geçen ‘mahrumdur’ kelimesinin hakkında alimler şöyle demişlerdir:
“Bir şeye sahip olamayan, istediği bir şeyi elde edemeyen, yoksun. Bir şeyden mahrum edilmiş, yoksun, hissesiz ve nasibsiz demektir! Yani Kabe’ye gitmeye maddi ve manevi imkanı olduğu halde gitmeyen kişi, Allah (Azze ve Celle)’nin rahmetinden, fadlından, kereminden, cennetinden ve bütün nimetlerinden mahrumdur!”
(33) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُوا إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُلْ
لَهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الوَقُلْ لَهُمَاذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ
ارْحَمْهُمَا
كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا﴾
“Rabbin,
sadece kendisine kulluk etmenizi, babanıza ve annenize de iyi davranmanızı
kesin bir şekilde emretti! Onlardan biri veya her ikisi senin yanında
yaşlanırsa, kendilerine öf! bile deme! Onları azarlama! İkisine de güzel söz
söyle! Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: Rabbim!
Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de Sen onlara (öyle)
rahmet et (diyerek dua et!)” (İsrâ: 17/23, 24)
(34) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا﴾
“Biz insana, babasına annesine, en güzel bir
biçimde davranmasını emrettik.” (Ankebût: 29/8)
(35) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ
الْمَصِيرُ﴾
“Biz insana,
babasına ve annesine (en güzel bir biçimde davranmasını) emrettik! Çünkü annesi
onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır! Sütten kesilmesi de iki yıl içinde
olur. O halde Bana, babana ve annene şükret! Dönüş Banadır.” (Lokmân: 31/14)
(36) Abdullah ibni Amr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
رِضَا الرَّبِّ فِي رِضَا الْوَالِدِ، وَسَخَطُ الرَّبِّ فِي سَخطِ الْوَالِدِ
“Rabb’ın rızası, babanın rızasındadır! Rabb’ın
gazabı da, babanın gazabındır!” (Tirmizi 1962, İbni Hibban 2026, Hakim
4/151, 152, Buhari Edebu’l-Müfred 2, Albânî Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha 516)
(37) Ata bin Yesar (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
Bir adam, Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’ya gelerek şöyle dedi:
Kuşkusuz ki, ben bir kadına talip oldum ve benimle nikâhlanmayı kabul etmedi! Sonra başka birisi ona talip oldu ve onunla nikâhlanmak istedi! Bende bunun üzerine o kadını kıskandım ve onu öldürdüm! Benim için tevbe var mı? Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) o adama şöyle dedi:
“Annen hayattamı?” Adam:
Hayır, dedi. Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Aziz ve Celil olan Allah’a tevbe et ve gücün yettiği kadar da Allah’a yaklaş!” Ata bin Yesar (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
Bunun üzerine ben, Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’nın yanına gittim ve şöyle sordum:
O adamın annesinin hayatta olup olmadığını niçin sordun? Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) bana şöyle cevap verdi:
“Kuşkusuz ki, ben kişiyi annesine iyilikte bulunmaktan daha fazla Aziz ve Celil olan Allah’a yaklaştıracak bir amel bilmiyorum!” (Buhari Edebül-Müfred 4)
(38) Adamın biri, Ömer (Radiyallahu Anh)’a gelerek bir adamı öldürdüğünü söyledi ve ne yapması gerektiğini sordu? Ömer (Radiyallahu Anh)’da o adama, annen sağ mı? diye sordu. Adam:
Hayır, annem sağ değil, dedi. Bu sefer Ömer (Radiyallahu Anh) o adama baban sağ mı? diye sordu. Adam:
Evet, dedi. Ömer (Radiyallahu Anh) ona şöyle dedi:
Babana iyilik ve ihsanda bulun! Eğer bu adamın annesi hayatta olsaydı ve bu adam da annesine iyilik ve ihsanda bulunsaydı, cehennem ateşinin ona asla dokunmayacağını umardım. (İbni Receb Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem 163, Buhari Edebü’l-Müfred 1/8)
(39) Ebu Musa el-Eş’arî (Radiyallahu Anh)’ın oğlu Ebu Burde (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma), Yemenli bir adamı sırtında annesini taşıyarak ve Kâbe’yi tavaf ederken şöyle dediğine şahid oldu:
Kuşkusuz ki, ben annemin zelil bir devesiyim! Kuşkusuz ki, annemin bineği usansa da ben asla usanmam! Sonra o Yemenli adam şöyle dedi:
Ey Abdullah ibni Ömer! Annemin hakkını ödemiş oldum mu? Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma)’da ona şöyle dedi:
Hayır! Annenin tek bir ‘ah’ çekmesini dahi karşılayamadın!” (Buhari Edebü’l-Müfred 11, Beyhakî Şuabu’l-İman 55, Ahmed bin Hanbel Müsned, Abdullah bin Mubarek el-Birru ve’s-Sıla)
(40) Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Babasına ve annesine asi olan, yaptığı iyiliği başa kakan, devamlı içki içen ve sihre inanan kişi cennete giremez!” (Nesei 5577, 5639)
(41) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün!
Sahabeler:
−Ya Rasulallah! Kimin? dediler. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Babasına annsine, ikisinden birine yahut her ikisine birden ihtiyarlık zamanlarına yetişip de cennete giremeyen kimsenin.” (Müslim 2551/9, Buhari Edebü’l-Müfred 21)
Sihirle uğraşan kişi kâfirdir.
(42) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَـكِنَّ الشَّيَاطِينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَآ أُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ
هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ
أَحَدٍ حَتَّى يَقُولَآ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ
فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا
“Süleyman
büyü yapıp kâfir olmadı! Lakin şeytanlar kâfir oldular! Çünkü insanlara sihri
ve Babil’de Harut ve Marut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı! Hâlbuki
o iki melek herkese: Biz ancak fitne/imtihan için gönderildik! Sakın kâfir
olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir bilgisini) öğretmezlerdi.” (Bakara: 2/102)
(43) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
مَنْ أَتَى عَرَّافًا أَوْ كَاهِنًا فَصَدَّقَهُ بِمَا يَقوُلُ فَقَدْ كَفَرَ بِمَا أُنْزِلَ عَلَى مُحَمَّدٍ
“Kim bir Arrafa/falcıya veya kahine gider ve
onun sözlerini doğrularsa Muhammed’e indirileni (yani dini) inkar eder, küfre
girer.” (Ahmed
bin Hanbel Müsned No: 9541, 2/429, Albânî Sahihu’l-Cami’ 5939)
(44) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
مَنْ أَتَى عَرَّافًا فَسَأَلَهُ عَنْ شَيْءٍ لَمْ تُقْبَلْ لَهُ صَلاَةٌ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً
“Kim bir Arrafa/falcıya gider ve ona bir şey
sorarsa kırk gece (gün) namazı kabul olmaz!” (Müslim 2230/125)
(45) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُّتَعَمِّدًا فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا﴾
“Herkim bir mü’mini kasten öldürürse onun
cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir! Allah ona gazap etmiş, lanet
etmiştir ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır!” (Nisâ: 4/93)
(46) Ebu’d-Derda (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i işittim şöyle buyuruyordu:
“Allah’a şirk koşmuş olarak ölen kişi ile bir mü’mini kasten öldüren kimse dışında Allah’ın her günahı mağfiret etmesi umulur.” (Ebu Davud 4270, İbni Hibban Mevarid 51, Albânî Mişkat 3468)
(47) Abdullah bin Amr bin el-Âs (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bir mü’minin haksız olarak öldürülmesi günah olarak Allah’ın katında dünyanın yok olmasından daha büyüktür! Allah’ın katında dünyanın zevali/yok olması, Müslümanın öldürülmesinden daha değersizdir!” (Nesei 3997)
(48) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
مَنْ حَمَلَ عَلَيْنَا السِّلاَحَ فَلَيْسَ مِنَّا
“Bize silah taşıyan/çeken kimse bizden
değildir!” (Buhari
14/6722, Müslim 98/161, Begavi 2565)
Hamd âlemlerin rabbi olan
Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed
sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Yardım ve başarı, izzet ve
şeref Allâh’tandır.
O, her şeyin en iyisini
bilendir.
Muvahhid Kullara Selâm Olsun.
Polat Akyol
KAYNAK :
SAHİH HADİSLER
KUR'AN VE SAHİH SÜNNET