Yuttuğum sözcüklerin haddi hesabı
yok: yazdıklarım ne ki öğütemediğim acıların yanında?
Açısı yok bu acının bir anlamı da yok
sevmenin…
Yitiminde ömrün
Gün dediğin
Derli toplu bir b/ölüm benimki,
bayım.
İçimin makamlarında takılı bir
ıslıksınız
Her düştüğümde dara
Dokunmak istedim ben sadece:
Dokunmak yüreğinize
Ar damarı çatlamış zebanilerden
kaçtım ben hem
Yine de yakalandığım sağanak ve her
dem
Tutuldum güneş gibi
Tutuldum yemini kayıp bir ölümde
Sırlarımı pay etmek adına
Adlandıramadığım mevsimin
Ben gülücük kuşlarına da k/andım
Her kuşu yüreğim sandım
Kuş kadar canı ile
Esefle reddedilen bir kuştan da
farkım olmadı benim.
Yetilerim sonsuz
Yitimimde saklı aciz
Varlığımdan dökülen pul pul
Kaç pula denk düştüğümü hesapladı kâhin:
Kaderime razı
Kederime düşkün
Aşka küskün
Yalnızlık ne ki hem?
Darmadağın olmuş yetimliğimden arda
kalan
Darboğazı ömrün
Ölüm dediğiniz bir koşu ise başı
çektiğim
Defalarca gidip geldim
O sırça köşküm de karıştı tarihe
Ben devşirmenler gibi hacizli
yüreğime
Sokulan tüm kuşları da reddettim
Baktım ki kayıyorum en dibe
Son bir umutla kazan kaldırdım
içimdeki dinginliği
Sonlandıran karanlıktan,
karartılardan da olmalıydı
Hani farkım:
Farkındalığım,
Farzı hayatın
Meğerse bir ömür o kırık fay hattında
yaşamışım.
Azade sözcükler
Ayıp addedilen kayıp meali
tükenmişliğimin
Arz etmiyorum artık
Talep edilesi bir düş’ e de mahal
vermeden
Bir düşüp bir düşünüp yol alıyorum
Sözüm ona huzura yakın o menzilde.
Askeri ve asgari müşterekler
Asker gibi yetiştiğim karargâh
konumlu hanemde
Bense emir eriyim yüreğimin
Şimdilerde beynimle sürtüştüğüm.
Tutuşmak ne ki tüten dumanın yanında?
Türettiğim ilkeler
Tükenmediğim kadar da tutuklusuyum
kaderin
Kan kussam da içtiğim kızılcık
şerbeti,
Kardığım imgelerse mısır patlağı gibi
Gelin görün ki;
Açlıkla terbiye ettim ben nefsimi:
Nefesim tükenene kadar
Yâd edeceğim maziyi, iyiyi ve sevgiyi.