‘’İnsanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur.
İnsanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir.
Bir şeyin değişmesinden ve hiçbir şeyin değişmemesinden korkuyorum.
Hiç kimseyle birlikte yaşlanmak istemiyorum. Kendimle bile.
Özlemin içindeyim şimdi. Ama özlemeye gene de devam ediyorum.’’(Tezer Özlü)


Sezilerime yenik düştüm, sevgili Tezer ve içimdeki murat araba modeli külüstür muradımı sadece Yaratana sunmaktayım bundan sonra…
Boyumun ölçüsünü aldım ve boyum öylesine uzadı ki.
Sonra da kısaldı hayat ve keyfe keder yaşayanlardan bir dilim ayırdım kendime ve sessizliğin dili ile arşınladım ben kalabalıkları ve de gürültüyü.
Verilen en büyük tepkiyi ise başımın tacı yaptım.
Aşktı rakkasesi ömrün.
Acıdan ibaretti duygularımın karşılığı…
Sevdim alabildiğine ve coşkuyla.
Hep sevdim ben ve ayırt etmeden ne kindarlar tanıdım da sevdim ne aşklar gözlemledim de şükrettim içimdeki aşka eşlik eden olmadığı için ve daha çok sevdim yüce Yaratanı.
Hep sessizdi evren ve ben sandım ki: sadece Rabbim ses etmeyen ve işte o gün çığlığı bastım çünkü hidayetin ilk basamağını çıkmıştım ve anladım ki en kutsal sevgidir İlahi Aşk bir sonrası vatan aşkı ve bir annenin evladına duyduğu sevgi.
Hücrelerim bazen boğuluyordu.
İçine kapandığım hücremdi beni boğan ve bingo!
Nasıl da yanılmışım, sevgili Tezer çünkü sevgimin karşılığı olarak bana dönen ya nefret ya da alaya alınmak idi boğulmama sebebiyet veren ve ben ne mi yapıyordum?
Safça yaşıyor masumca yaşıyordum ve kendimden kaçmıştım hep sonra ansızın kendimle yüzleşmiş ve terk etmiştim yine ve yeniden kendimi ne de olsa binlerce kere ve kare terk edilmiştim en sevdiklerim tarafınca bu yüzden bana nefret duyanlardan ötürü kendimi sevgisiz ve itibarsız bellemiştim.
Öylesine büyük bir yanlış ki yaptığım daha doğrusu yapmış olduğum ve hep geçmiş zamanda yaşadığım güzellikleri güne taşırken dündeki acılar ve lanet de güne eşlik ederken ve masalın devamı aynı zincire bir halka olarak devam ederken…
Acının da çıtası yüksekti üstelik ve işte çıtayı hep yukarı taşıyan yine içimdeki iklim.
Ne matem.
Ne mahrem.
Ne müphem.
Altı üstü bir insandım insanca yaşamak ve insanca sevmenin dışında gelişim odaklı ve kişisel gelişimimde sosyal etkenleri en yüksek seviyeye taşıyıp pek çok anlamda kendime yüklendiğim ve insanlardan yana iken en büyük beklentim…
Acılara mahal verense yine insan.
Acımayan insanlar şükür ki acımıyorlardı ve işte içimdeki kaos böylece sonlandı.
Merhametlilerin en merhametlisine teslim olmuşken ve mademki bu can da bana emanetti…
Canımın çıkmasını öylesine yüksek bir sesle istemiştim ki ve defalarca ölümün kıyısından döndüğüm ve işte yüce Rabbim bana yeniden ve defalarca yaşama fırsatı vermişken…
Bir ruhsa bedenime hapsolmuş ve ben bunu da kolaylıkla aşmıştım işte sonunda en azından yazarken ve severken nasıl da özgürdüm ve bedenimi hissetmeden ne çok dağ ne çok tepe aştım ve İlahi Aşkın rakımına vardım sonunda.
Bir gün değil her gün.
Her gün değin ezelden ebediyete uzanan.
Benim sevgim içten iken ve benim aşkım sınırları aşarken…
Ve de acı eşiğim ve algı eşiğim ve ağrı eşiğim.
İma yoluyla yerlerde idim.
Oysaki ayaktaydım ben hem de bir ömür ve önem arz eden içimde saklı o dünyayı dışa vurmak ve herkese yansıtmaktı ve işte boyutsuz bir dünya inşa etmişken kendime kimse yakınımda uzağımda sadece asılı idim rahmetin ipinde belki o ufacık zerremle nasıl da kainata hakim ve vakıftım ve içimden geçen her duygu ve düşünceye eşlik eden Rabbim ve Allah’tan başka kimseden korkmadan yaşarken bir ömür korkacak bir şey de kalmamıştı geriye ne de olsa dünya denen yerleşkede yeteri kadar vurgun yemiş ve töhmet altında kalmışken neyden korkardım ki bir insan olarak?
Hududu olmayan gölgeler.
Kalp gözüme sayıp sövenler.
Yaşadığım ve yazdığım ve sevdiğim kadar mutlu ve özgürdüm madem…
Yasını filan da tutmuyorum artık ne hiçbir şeyin ne de hiç kimsenin mazinin de.
Sadece harcadığım zamana acıyorum hani kendimi kendi ellerimle en arkaya itip da birilerinin beni sevmesini beklerken kaybettiğim zaman yine de zafer benim, sevgili Tezel en azından sevgim İlahi Aşka dönüştü ve ben tüm sessizliğimle ve insanlığımla yaşar ve yaşatırken duygularımı artık kesişti yolum yüce Rabbimle üstelik dört yaşımdaki halim daha dün gibi hatırımda iken ve işte uyku vaktimin geldiği ve yatağıma uzandığım her gece ve çok da net hatırlarken dört yaşındaki haletiruhiyemi elbet annemin öğrettiği dualarla İlahi Varlığa teslimiyetim dört yaşımdan beri aralıksız zuhur etmekte.
Yaratandan dolayı yaratılanı sevmekse hep arzuladığım bir o kadar acı çektiğim ve hüznün bakiyesinde saklı bir t-cetveli benim hayatım.
Zaruri olan olmayan hangi duygu ise ve de hangi insan yakınımda ya da uzağımda ve işte teselli bulduğum uğradığım yenilgiler neticesinde öylesine büyük bir zafer kazandım ki…
Henüz vakit de varken yapmam gereken çok şey var, sevgili Tezer ve vaktin yetip yetmeyeceğinden şüpheliyim ama artık ne yapmam gerektiğini çok net biliyorum ki…
Bir ömür asla bir Allah’ın kuluna öykünmemişken ve nefsimi ta çocukken öldürmüş olmanın verdiği huzur ve mutlulukla hem Rabbime koşuyorum hem de içimi temiz ve masum tutmak adına yol alıyorum.
Bir nebze de olsa sevilmek.
Sevginin mahiyeti iken aslında iç barış ve huzur ve dünyanın çivisi çıkmışken bunu başardığım için ayrıca hamt ediyorum…
İklimlerden hangi iklimsem artık ve asla da ikilemde kalmayacağım bu saatten sonra ve işte artık yaralarımı sarıyorum ve vaktimi değerli ve yaşanır kılan her duygu için şükürler olsun Rabbime…
‘’Otuz yaşım ile kırk arasında ne akıllı ne de çılgındım. Bu ikisinin ötesinde kalıp olup bitene seyirci oldum ve dünyayı kavradığımı sandım. İlk kez gördüm denizlerini. İlk kez güneşin altında yattım. Gecelerinde dolaştım. Bir ölüm özlemi değil bu. Özlemlerim kalmadı. Ben aslında sürekli özlüyor ve bir özlem durumunda yaşıyorum.. Bu yüzden özlemlerim yok. Yalnız bir kavrama bu. Bütünselliğin kavranması. Bitirilmişliğin. Bir yolculuğun sonu. Başlangıcı olmayan yatay bir yolculuğun sonu’’(Tezer Özlü)
Bu mümkün mü peki, sevgili Tezer?
Çok farklı ve ayrı iki dünyanın müdavimi iken sen ve ben…
Bu olası mı sahi? Aynı ütopyayı yüreğinde barındırmak…
Ve evet, toplumun dayatması ve ilk günden beri eşlik eden olası bir aidiyet duygusu ve ne yazık ki ben de senin gibi ait olup olmama arasında gidip geliyorum.
Sevgiden dem vurduğum ve sevgiden yola çıktığım nerede ise hayatımın her devresinde asla kabullenilmedim ben ne dünde kayıtlı bu aidiyet ne anda saklı ve görünen o ki yaşamımın son anına kadar kabul görmeyeceğim insanlık tarafından en çok da çok sevdiğim insanlar tarafından soyutlandığım bir gerçek ama ben henüz solmadım üstelik daha yolun başındayım ve daha da fazlasını yapacağım elimden gelenin…
Ve evet, seninle yolumuzun kesiştiği bir diğer nokta, sevgili Tezer
‘’Yazı yazmak isteğinin dış dünyaya karşı bir tür savunma olduğunu daha iyi algılıyorum.’’
Keşke bir saniyeliğine bile seninle karşılaşmış olsaydık yine de belli mi olur?

( Sevgili Tezer Özlü'ye.. başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 19.12.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu