Mevsimin g/izindeyim içimdeki
ukdelerden örülesi saçlarıma konan kelebek gülüşler.
Vakitlerden bir akit, hafız: aşkın
sarpa sardığı kentin yokuşları bense seyyahıyım yalnızlığın göğsümde saklı
minderde güreşen sözcükler.
Havsalam almıyor kimi zaman.
Hazine bildiğimde içimde saklı o
devingen iklim.
Aklımın pınarlarında göğe yolcu
ettiğim bakışların efkarı ve içimde saklı o dehliz elem yüklü her günün
türküsü.
O manivela ki irkildiğim.
O muhafazakâr kimliğim ki dikildiğim
karanlıkta lakin içimdeki aydınlıktan da gözlerimi alamadığım.
Alası aşkın.
Elası göğün.
Endamı iç çekişin.
Efkârı belki de kopup geldiğim dünün.
Rest çektiğim hayat rengimse belli.
Rastık belki de mimlerin meali.
Her göz kırpış her baş sallayış ve
çıkamadığım o dik yokuş…
Meyve veren ağaç misali başıma
yemediğim taş mı kaldı yoksa saç mı kaldı beyazın dokunmadığı bense sırra kadem
basanların peşinde aslında kendimden kaçtığım bir o kadar kendime koştuğum
titrek ışığı sokak lambasını kedi misali sokulduğum duvar dibinde saklı belki
yazmadığım son fermanı şiir bildiğim ömrün de hulasası tüm renklerin coşkusu
bazense ters lale gibi içime kapandığım.
Göğe uzanmaksa tüm arzum.
Yatıya kalan acıların beyanı.
Bir küreyim ben kürediğim kadar.
Bir aslanım ben kükrediğimden de
fazlası.
Belki de bir kelaynak kuşu.
Ve işte matemin uçuştuğu gecenin
zifiri karanlığına teslim olmanın da ötesinde yere her kapaklandığımda
dokunulmazlığı varlığımın koruyucu meleklerimle bulduğum teselli yorgun
sözcüklerin arazı.
Mavi turnam, zemherimde yeşeren
güneş, aşkın latif rüzgârı ve hüznün karesinde saklı iç acılarım.
İçimdeki ırmak.
Kabaran yürek.
Mavi turnam, seyyah sevdam.
Dokunulmazlığım var Yaratandan yana
yandığım kadar aşkın küresinde saklı devingen maliyeti ömrün devirdiğim putlar
bazense varlık denen kördüğüm.
İzafi reçetesi yalnızlığın.
Külbastı düşler zeminin.
Kalburüstü sevdam, aşkın katları şu
bitimsiz hazan.
Bir g/izin telaşı: onca uğraş gökte
kopan kıyamet öncesi içime esen rüzgârı yanılgıların baş şehri kopamadığım
aşkın kayrası bazense cinnet öncesi cenneti bulduğum yazmaya doyamadığım
şiirlerin doğası.
Rengimde akan.
Rakımı yüksen aşkın.
Hazan ertesi hüzün öncesi her mevsim…
Kopup da geldiğim mazinin ayak sesi.
Bölündüğüm.
Ölümlü güdülerin hıçkırığı içime esen
yelin sancılı çağrısında esir düştüğüm rahmetin iz düşümü kopup da geldiğim
çocukluğum ve şapka çıkardığım ömür ertesi bir hayalin közü ve işte sözü özü
bir şairin güncesi minyon sözcüklerden ördüğüm devasa bir anıt kaybolduğum her
rüyanın özeti gözlerim kapalı görüp de sessizliğe büründüğüm kadar sabrımın
sınandığı bir örünü günün getirisi dününse yitimi.
Seferi bir aşk bu.
Saydam ruhumda nice katman bu.
Seyyah göğün tembel kuşları ruhumda
efkârın tortusu adeta çöken dibe.
Bezirgânbaşı şiirlerim.
Hüznün minvali bir rüzgâr içime esen
yerli yersiz.
Endamlı bir gülüş belki de mozaik
pasta gibi şekerinden yediğim gönlün her hecesi kat çıktığım hidayetin öncüsü
nice acı sınandığımın garantisi karanlıkta dahi önümü görmenin mucizesi.