Bir yalnızlığı sevdim bir de
sensizliği
Aşkın tüten dumanında
Şehre beyitler yığdığım
Şehla gözlerinde mevsimin
Ölümcül uykulara daldığım
Her şafak öncesi
Öncüsüydü ruhum güzide yüreğinin
Her renge âşıktım ben
Çünkü aşkın kölesi idi renklerim
Aşiyan yollarında seken telaşlı bir
rüzgârdım ben…
Kıpır kıpır içi şiirlerimin
Eteklerim zil çalardı adını her
andığımda
Sayıklamadım bir kere bile
sevgisizliği
Saklı tutulası bir fetva adeta
Mevsimin sessiz güfteleri
Kulağımda çınlayan her fısıltı
Kalburüstü bir düş’ tün sen
Her düştüğümde sırtımı sıvazlayan
Düşünce iklimlerinde nöbet tutan
Sıra dışı meltemimle yolları
arşınlayan
İndinde göğün iniltiler duyduğum
İnzivaya çekilip de dünümde
Şakıyan kuşlardan şiirler ördüğüm
Bir kördüğüm olsam ne ki
Sana dolanmadıktan sonra…
Kör noktası ömrün
Kardığım her duygu ayrı hüzün
Hangi düş’ ün yanlısısın, sevgili
kendim ve sizler sevgili dostlarım?
‘’Metazori bir aşk mıdır telaffuz
ettiğin o halde seril hatta saplan yerin dibine.’’ Elbet ihtimamla kendimi
söylediğim…
Dip dibe geçen yıllarım var hüzün
mertebesinde saklı hazan yüklü bir yaprak olsam ne ki en çok da kimsesizliğimi
biçimlendirirken Tanrı ve riya yoluyla sevildiğimi hissettiren herkese
inanılmaz kızgınım önceleri kırgın bir tebessümle dudaklarımı büküp de iç
geçirirken şimdi kocaman kahkahalarla dikiyorum yaralarımı ve yamalı
sözcüklerimi değil aşk dolu güncemle süslüyorum yapraklarımı…
Yâd etmediğim kadar da yok sayıyorum
yaşayan ölüleri ve her biri benim dostumdu öncesinde daha doğrusu dost/muş ve
belleğimde saklı binlerce anı ve inanın ki abartmıyorum sadece safsata yüklü
benliklerini çok yeni fark etmiş olmanın verdiği şaşkınlıkla gidip geliyorum
dünyaya kurulu Sırat Köprüsünde.
İstanbul’un kaçıncı köprüsü ise artık
üstelik geçiş ücreti ödemediğim ve de tek yönlü bir yolculuk benimki…
Gidişi sevgi.
Orada s/onsuzluğa kadar nöbete
kalmaksa inanılmaz sorunlu.
Zıvanadan çıkmış insanlığı
güncellemişken üstelik bir ömür ve sevgi mertebesinde uzmanlığımı almışken
elime bir de kalemimi ve her nasılsa her bir şeyin yok sayıldığı ve işte
kendimi hiçlikle denk kıldığım o devasa yanılgı.
Sözcüklerim bazen kurmaca bazense
gerçeğim ve genel olarak bakıldığında olan biten her şey hayatın da ta kendisi.
Özgürlüğümü kısıtlayanlar yetmedi bir
ömür şimdi de gelmiş yazdıklarım konusunda ahkâm kesiyorlar.
Kalem benim, kimse kusura bakmasın…
Bir ömür okumaya ve eğitime verdiğim
önem akabinde seçici iken okuduklarım konusunda şimdi içimden geldiği gibi
yazmanın bir dürtü olduğuna kimseyi inandıramasam da durduk yere yoluma taş koyanları
ben zaten şeytanı taşlar gibi taşlamışken öncesinde taçlandırmışken ve her
halükarda etekleri zil çalan dünde kalan sefil dostlarım yazma özgürlüğümü bile
kısıtlamaya kalkarken…
Bir kitabım yok yayımlanmış.
Ama inandığım Kutsal Kitabım ve Allah
aşkımla her gün defalarca geçiyorum yazmaya durduğum kitapların üzerinden ve
bilin ki sırf okuduklarınızdan ibaret değil benim Edebiyat tutkum belki de
çoğunluğa göre kibirli iyi de sevgiyle eşleşen yazma tutkum nasıl kibirli
addedilir üstelik ilk günler sonuna kadar bana yazma tutkumda destek veren
bunca insan ve hocam başlığında saygıyı da sevgiyi de eksik etmediğim ve
tutkulu bir aşkla bağlanmışken ben yazmaya.
Yazgıma razı gelmişken bırakın da
dilediğimce yazayım.
Sevilmeyi ilk sırada hak etmiş biri
iken izin verin de artık doya doya seveyim kendimi hem doluya tutulmuşken hak
etmiyor muyum ben bu sevgi yağmurunu?
İşkillenen kimse işim olmaz.
İşim olmaz asla içi dışı bir olmayan
insanlarla…
İsyanımı yazıyorum bu gün ve bir ömür
istikrarla sevebilmeyi becermişken…
Becermekten de öte: doğaçlama yaşıyor
ve severken bir aforizma mı olmalı yoksa yazmanın büyüsü?
İnci Aral’ın o en sevdiğim kitabı:
Yazma Büyüsü ve beni büyüten iken ilk başta annem ve işte asla yazmayı
bırakmamam gerektiğini öğütleyen yine canım annem.
Aforoz edilmişken defalarca bir ömür…
Sanmayın ki; hayatım sadece şu son
dokuz yıldır yazmaktan ibaret: benim bir öncem var ve bir de önceliğim…
Ön yargısız yaşamayı sevmeyi
kolaylıkla başarmışken anlam da veremiyorum ön yargıyla yaklaşanlara bir o
kadar uzağa kaçanlara ve onlar için bir anlam ifade edip etmediğim asla önem
arz etmiyor önceliklerimde.
Ön sözümse öğretmen ve öğrenci
kimliğim ve onun bir öncesi: kısa bir süreliğine de olsa meslek yaşantımı iyi
kötü idame ettirdiğim ama ön yargıya sahip kibirli ve kasıntı insanlar yüzünden
mesleki kariyerimi ansızın sonlandırdığım…
Üç noktalı bu yüzden yazdığım tüm
yazılarım ve şiirlerim.
Yeteri kadar ünlem işareti saklı iken
ömrümde ve her gün yeniden ünlendiğim ve ünlemin sırnaşık varlığı bense soru
cümlelerine olan düşkünlüğümü artık sonlandırdım çünkü okul hayatımın dışında
kimseden sorduğum sorunun doğru cevabını alamadım ben üstelik gözümün içine
baka baka beni sevdiğini söyleyen onlarca insan uzun yıllara dayalı hukukumuzu
tek kalemde sonlandırıp kalemimi de yerin dibine sokmayı görev bilmişken hatta
daha da beterini yaşamışken ben…
Yazmaya başladığım ilk günden beri
yazdıklarım konusunda istişare edemediğim sevgili dostlarım ve akrabalarım öyle
ki ne zamanki edebiyattan söz açayım suratıma telefonu ya da kapıyı kapatanlar…
Bu yüzden daha da büyüdü kalemime
duyduğum aşkım üstelik bir ömür öz veriyle kolaylıkla sevip de gönül vermişken
bunca insana artık yalnızlığım tescillendi işte üstelik ilk günkü desteğini
uzun süre çekmeyip ansızın kendini geri çeken onca insan ve edebiyatla ilintisi
olmayan yerli yersiz eleştiri ile ben resmen kalemimden ve kendimden soğutmayı
ilk kez başaramamışken yine onlar…
Ben-merkezcil olmayı yanlış
görmüyorum çünkü benden değerlisi yok yine de biz olmak için hep çırpındım bir ömür
ve her nasılsa insanlar kesin çizgiler çizdiler biz deyip de yola çıktığım ve
benimsediğim kim varsa anladım ki; duyduğum sevgiyi hak etmeyen çok insan var
ama ben asla ümidimi kesmemişken insanlardan ve hala kolaylıkla sevebildiğimi
görürken yeni bir şık daha sundu bana Yaratan:
Ben ki her yaratılanı Yaratan’dan
dolayı sevebilirken ve işte kendimden elimi eteğimi çektiğim aşağı yukarı on
yıllık bir süreç ve konunun benle ilintisi olmasa bile her aşamada her
dönemeçte her sapakta kendimi suçlu hissetmeme vesile olanlar üstelik yazmaya
başlamadığım dönemlerde karşıma çıkan bu garip düşünce silsilesi öyle ki uzun
yıllar yalnız yaşamış biri olarak toplumun geldiği son noktada iyiden iyiye
insanlar birbirini dışlarken ve siyasetin de etkisiyle insanların git gide
ayrıştığı bir de herkes birlik duygusundan bahsederken günah keçisi olanlardan
biri yine ben iken…
Hele ki yazmazdan önce hiçbir şeyle
iştigal değilken ve tüm mesuliyetim ev işi ve spor yapmaktan öteye gitmezken.
Rengi neyse insanın artık herkes yanardöner
ve kimdir dost kimdir düşman anlamış değilim bu bağlamda ülkemiz için de
tehlike arz eden yine bu tip insanlar duruma ve insana göre fikir beyan edenler
hele ki yaptırım gücü de varsa o insanın/insanların bu bağlamda tek eli kolu
bağlı olan ben değilim…
Haddimi aşmadan yaşamışken bir ömür.
İnsanlara duyduğum saygıda ve
hürmette kusur etmezken.
Ve kusurlu addedildiğim.
Asla da yazdıklarımı yere göğe
sığdırmıyor, değilim bir yandan da daha iyisini yazmak ve kendimi geliştirmek
adına da deli gibi çırpınıyorum.
Sevmeyi severken bir ömür ve
kolaylıkla sevebilirken.
İyi kötü kendimle de barışık orta bir
yol tutturmuş giderken aşikâr olan insanlara ve işime duyduğum sevginin dahi
yerin dibine batırıldığı ve bir adım ötesi üstüme sıçrayan çamur ve konunun ne
olduğunu bilmeden sırf suçlanan ben de değilim.
Kimliğim ve insanlığım.
Kadına düşman iken bir kesim.
Ve çocuk yaşımdan beri katı bir
disiplinle büyümüşken kimsenin de tek laf etmeye hakkı yoktur yaşantım hakkında
üstelik sırf bu güne dair de değil bu serzenişim hani sevgiyi alaya alan ve
sevmeyi küçümseyen insanlar ve içtenliğimi bile alaya alan üstüne üstük hayatın
genelinde gücü de kime yetiyorsa insanların.
Yeri geldiğinde inancını bile
sorgularken insanlar.
Kelime ya da kalite
İnsan ve insanlık dışı da
yaşantılardan mustarip iken çoğumuz.
Hele ki kadın ya da çocuksanız hatta
bir hayvan Rabbin yarattığı her canlı ayrı özel ve kutsal iken hem insanların
canına kast edildiği hem de gıybetin hasını yapanlar ama yeri geldi mi kendini
ulu ve saygın diye lanse edenler.
Sessizliğimle yaşamışken koca ömür.
Az evvel de belirttiğim üzere katı
bir disiplinle yetiştirildiğim üstüne üstük disiplinin de bir uzantısı iken
bireysel anlamda kendime koyduğum yasaklar.
Tek bir kelimenin altında bile buzağı
arayanlar ve işte ben insanlığım belgeler ve ibraz ederken izin verin de azıcık
da kendimi ve kalemimi seveyim.
Konular uzun ve geniş bir perspektife
haiz olan ve yazarken yaşadığım özgürlüğü bile kısıtlamak adına hakaret
mahiyetinde yorum getirenler…
‘’Daha iyisini yazamayacaksam neden
yazıyorum?’’(Alıntı)
Kimin söylediği an itibari ile aklıma
gelmiyor ama bildiğim bir şey var ki; gelişim de sevgi de umut da sonsuzluğa
tekabül eden bu yüzden hissettiğim ve yazacağım sonsuz konuyu bir güne asla
sığdıramam aslında içimdeki coşku ile yeri geldi mi hüzün yere göğe sığamadığım
da bir diğer gerçek üstelik çocukluğumdan bu yana ve alsa riya ve yalanla da
işim olmamışken artık kimin yalan söylediğini gözünden ve duruşundan anlıyorum.
Yazdıklarım sadece okuduklarınızla
sınırlı değil ve kalbimdeki enginliği paylaşmak adına coşku ile yazıyorum ben
ve son zamanlarda yaşama sevincimi çalanlara da söyleyecek çok şeyim var
dediğim gibi Edebiyat dışında da bir hayatım var benim ve her ne kadar bilfiil
çalışmıyor olsam da bu, benim hevesimi ve inancımı ve umudumu sonlandıramaz.
Sevginin ve ön sezilerimin bana eşlik
ettiği çocukluğumdan bu yana da engin bir hayal dünyam varken bu bağlamda bir
ömür kısıtlanmış özgürlüğüme artık isyan ediyorum en azından yazarken ve
severken özgür kalmama izin vermeyen insanlardan da zaten izin istemiyorum.
Mademki; O ‘’ol’’ dedi.
Yazmamak bir ihanettir içimde saklı o
yetim çocuğa ve o çocuğun başını okşayan sadece Rabbim ve kalemim her ne kadar
kalemimin ucu son zamanlarda hayli kırgın ve kırık iken ve ben bir Allah’ın
kulunun kalbini yani Kâbe’yi kırmamış incitmemişken…