Bir izdihamdı arda kalan: yalın bir
düş’ ün seyrinde alt yazı geçen dünyanın nöbetçisi cahil imgeler ve sezilerimde
saklı anılar.
Kasıtsız bir gölgeydi.
Kaskatı kesilmiş yüreğim öncesinde
Sonrası muğlaktı satırların ve
müphemdi iri cüsseli adamlar…
Fil hafızası hayatın, devasa beyitler
saklı sandığın dibinde.
Sanmadığım da saklı gözümün iris’
inde tekerrür eden bir gün daha ve bir veda.
İşveli sancıları yerkürenin.
İnzivada geçen ömrün külüstür ruhu.
Künyesinde mi saklıydım acaba
pervasız bir göğün uzun gagalı ve uzun bacaklı leyleği olsam ne ki ah, ne ki?
Düş pazarında tezgâha konmuş yorgun
yürekler diskalifiye olmuş böbrekler her sancılandığımda böbreğimden şiir kadar
taşlar düşürdüğüm…
Yetmedi taşlandığım…
Taçlanmaktı oysa hayalim pos bıyıklı
Hulusi Kentmen bol keseden seven ve dağıtan müşfik babası halkın halkalar gibi
yürekler birbirine geçen bazense hıncahınç ömür git gide seyrelen saçları ölü
şahinin dik başlı mizacımda dik acılı dik açılı bir lenduha ve işte dünde
kalmış çeyizlik duvar piyanom hele ki tuşları yalnızlığın tuş ettiğim notalar
yer minderinde cebelleştiğim yorgun ruhlar ülkesi ve bez bebeklerim sonra
uzaktan kumandalı tankerim.
Bir su deposu saklı içinde.
Sudan sebeplerle doldurduğum yer
kovası ve el bezim aslında narindir çok da beyaz ellerim.
Ah, annem.
Ah, babam…
Bir elim yağda biri balda.
Soğuk sudan sıcağa dokunmazdı tenim
ve berrak düşlerim.
Ah, keşke olsaydı süt liman sevdiğim
kadar yalnızlığa talim ettiğim ve asla yakın durmadığım bir liman bense kaptan
köşkünde yaşadığım saltanatın belki bir su perisi sonra düşes belki de düşeş
hatta yek dediğim sek içtiğim sütüm ve suyum sektiğim değildi sokak
kaldırımları ne de olsa temiz ve haysiyetli ev kızıydım geçen zamanın damarına
basan askıntı hüzün.
Geçiştirdiğim binlerce teklif.
Yediğim üzüm elbet bağı da benimle.
Ağırdan aldığım romans.
Aşka sunum yapan alt yazısı yüreğin
ve şiirlerle gözlemlediğim iç dünyam varsa yoksa alnımda ak varsa yoksa
yüreğimde kaç kilo çeker acılar ve hüzün yüklü o devasa Nisan tası tasalandığım
belki tasarladığım bir ömrün çökkün omuzlarına rağmen başım dik çıktığım meydan
bazen Kadıköy bazen Taksim ve işte saat kulesi ve işte Taksim Cami ve yedi
tepeli şehrin dikiti aşkın da sarkıtı eriyen yüreğim mum gibi titrek mum gibi
yalın mum gibi mumyalandığım ömrün saklı bekâreti iri puntolu yalnızlığım iç
bükey aynamda sorguladığım ahvali ömrün eşrafı dünün.
Gökte ararken.
Yerde de bulamadığım.
Bir boşluk ki küstüğüm.
Bir hoşluk ki külünü silkelediğim
yaktığım mektupların posta pulunu mazimde unuttuğum ve işte yeni rütben:
Ben bir posta güverciniyim, bayım
sanmayın da sadece sizsiniz yazdığım mektupların muhatabı ve iskele babası
suretler denizanası gövdeler ve çivi çaktığım duvarın kanayan damarları artık
var ya da yok kulakları kepçeden bense maruzatımı sunarken esir düştüğüm Sağır
Sultanın salkımdan küpeleri.
Bir hurafe ise aşk.
Bir destansa ömür.
Yeknesak sözcükler de değil ördüğüm
saçlarıma konan binlerce ölü kelebek nihayetinde çıngar çıkarıp tüttüğüm baca
dumanı bense şehir vapuru ve işte iskelede bekleyen martılar aslında sokakları
mesken tutan yeni nesil kuşlar.
Ufaladığı annemin narin elleriyle o
ekmek kırıntıları.
Hakkını da teslim etmeliyim anaç
yüreğine annemin.
Melun gölgeler yokuşunda boş
kutulardan çıkan sesin yanında ve işte avaz avaz bağıran martıların selamladığı
salonumuzun penceresi.
Aşk mı?
Ve o kesif sessizlik.
Yalnızlık mı?
Sönen annemin gülüşüyle devasa sokak
lambası günü de geceyi de aydınlık kılan sevginin hamuru ve inancın seyri
umutsa en en güzeli.
İçimde ukde kalan her deyiş her
derviş çoktan sırra kadem bastı madem ve işte matemimi örtüyorum içimde büyüyen
sevgiyle.
Bir kuş olabilirim.
Ya da bir yetişkin.
Anne kuzusu olmayı en çok sevdim
belki de.
Öncemde uzakken canım anneme sonrama
müteşekkir Rabbime sadık aklı beş karış havada bir fani belki de ara ara asi.
Göğün temenni ettiği madem bir bulut.
Kaybolduğum o ufuk çizgisi ve umut…
Saniyelere denk düşen ömür.
Aşkı deşen bir gülüş ve kederi
diskalifiye edebildiğim ansızın ve seğiren gözlerim artık göz pınarlarımda
yüzendir karabataklar ve karanlığı bile kolaylıkla delebildiğim aşkın ve
sevginin mahareti.
Bir edimse yolculuk.
Bir emir ise Rabbin bahşettiği…
Başım gözüm üstüne sevgili kader…