Düşlerine teslim olmuş bir gerçeğin
yansımasından yazıyorum sözcüklerim efkârın dibinde can bulma ümidiyle
ıskartaya çıkmış ömürlerden arda kalan zamanında can buluyor.
Bir özlemse fıtratın gerektirdiği.
Bir sunumsa şiir.
Derbeder iklimlerden geride kalan toz
zerrelerini süpürmek adına yola çıkmışken şair…
Yazmak nasıl ki bir eylem.
Sevmek nasıl ki fıtratın gereği.
Ucu bucağı olmayan duygulardan örüp
de resmetmekse işin aslı varlığın d/okunduğu her heceden nasiplenirken yazar
kimliğinde savunmasını öne süren bir sıfata da gerek duymadan yazan kişi.
Gün öldü, sevgili hafız.
Günü bölmüşken geride kalan na’şını
saklama gereğinde de bulunmuyorum günün.
Gecenin kıvılcımlarına teslim olmuş
yüreğim ve mizacım ve uzaklardan kulağıma gelen o fısıltılar…
Haddimi aşmadan yaşamışlığım.
Haddim olmadan gönül verdiğim.
Kısaca ne ise ucundan tuttuğum ve
elimden kayıp giden zamanın ardından artık gözyaşı dökmüyorum:
Ben kim miyim?
Laf olsun diye yaşamadığım kadar
bencil olmanın gereklerini yerine getirmeyen kendi halinde bir insandan da öte
kendime olan yolculuğumda illa ki tutunmak istediğim bir şeyleri saklı
tutmuşken bir ömür.
Bazen gözüm seğirip.
Bazense bir yürekten diğerine sekip.
Sek sek oynadığım günler dünde kaldı
ve tavlada karşımdaki oyuncuyu yenip de mars yaptığım mı? Oysaki ben dünyanın
ve umudun ta kendisiyim.
İçimdeki ateşi söndürmek isteyen her
kimse.
İçtimada geçen ömrümü suçlu olduğuma
inandırıp da kimse artık gözümün yaşına bakmayan bense yaşlarımı sadece Rabbime
sunarken…
Bir fasılsa sözcükler.
Hayli hazırda saklı tuttuğum
duygular.
Ve işte yüreğimden firar eden nicesi…
‘’Bencil.’’
Ben-merkezcil.
Aslında sevgisizliği mesken edinen.
Kendimi sevmekle kendimi yok sayma
arasında gidip geldiğim bir ömür ve değer verdiklerim değer addedilen nice
değeri yüzüme gözüme bulaştırdıklarında vardığım sonuç:
İnancın hız kesmediği.
Sevgininse buyruğu iken umuda dair
yöneliş ve tesiri dinmeyen sevginin inançla olan münazarası.
Sevgili hafız…
Sevgili dostum…
Sevgili kendim…
Sevgisizliği rütbe gibi taşıyanlar.
Ve işte paye verdiğim dünya ahalisi
oysaki ben yaşarken ve yazarken kimseden izin almaya asla niyetlenmedim diğer
yanda bahşedilen bir şeyler için de özür dileyecek değilim kimseden.
Mevsimin kıblesinde saklı
sözcüklerim.
Bencil olmaktan çok uzak bir rakımda
saklı tuttuğum sevgim ve yaşama sevincim.
Eğer ki hayata katık ettiğim kalemle
ve edebiyatla olan ilişkim bir armağansa evren tarafından bahşedilmiş o halde
bencilin de en hasıyım mademki sevgiyi sevmekle iştigal yaşamanın da bir adım
sonrasında kalemle olan ilişkimde sonsuzluğa d/okunma isteğimin kim için ne
sakıncası olabilir ki?
Sevmelerden örülü dokum ve
hücrelerim.
Yaşadığım tek kişilik hücremde ses
etmeden sever ve yazarken fıtratıma uzak rüzgârlardan payıma düşense savrulmak
ve ben sadece Allah’ıma karşı sorumluyum mademki yaşama hakkımı veren de O…
İkbalimse.
Bir de dünde saklı olan ne ise.
Andaki mevcudiyetim ve işte yazarak
şerh düştüğüm.
Yazgımı kabullendiğim kadar yazmamı
emreden mademki yüce Yaratan bu bağlamda kusur değildir bu sevginin büyüklüğü karşısında
kendime olan yakınlığım ve uzaklığım bir ömür beni illa ki zora sokmuşken.
Sevgiden yana tesirli.
Sevginin de doz aşımı.
En büyük sevgiyi tek hak eden.
Hakkın yolunda ve eğer ki Hakkın
kapısına yürüyenim hak etmediğim ne varsa dünyada artık dert etmiyorum.
Sevdiğim kadar sevilmek.
Saydığım kadar sayılmak.
İnsan olmanın meali iken inancımla ve
sevgimle tartıldığım Hakkın terazisi.
Bir kefede saklı umut diğer kefede
hüzün.
Bir kefede saklı binlerce sözcük
diğer kefede saklı mazi.
Aşkın izdivacı sözcüklerle yankılanan
sesimi duyansa sadece O ve bu yüzden ben insanlara sesimi duyurmak ve sevmek
adına yazıyorum.
Kaderimi sevdiğim kadar insanları
kolayca sevebildiğim.
Saydığımdan da öte başımda taşıdığım.
Canım yanarken nasıl ki ses
çıkarmıyorum…
O halde demlendiğim satırlarda serili
ruhumu tepeye taşımak ve Allah’a koşmaktır benim yazma sebebim.
Bir ömür süren sessizliğimi
sonlandırdığım.
Nihayetinde kendimle barıştığım.
Sevginin dirayetinde ve umudun
yerleşkesin ve illa ki Allah rızası için yazmak ve yaşamak iken tecelli eden ve
işte teselli bulduğum…
Bunlar yazma sebeplerimden sadece
birkaç tanesi.
Öykündüğüm umut ve güzellik.
Ölümüne sevmekle de eş değer iken
yazmanın bana verdiği huzuru hiçbir şeye değişmediğim…
Mademki yazıyorum ve mademki hayatın bu
kasvetli havasını yazarak dağıtıyorum…
Dilediğiniz sıfatı adımın başına
yerleştirebilirsiniz:
Bencil.
Sevgi dolu.
Hüzünbaz.
Dilbaz.
Kul olmanın verdiği o aciz ritimde
saklı iken sevgimin doz aşımı yükünde saklı bir sayaç ve işte yazdıkça sevdikçe
daha da büyüyen yaşama sevincim ve iman dolu varlığım.
Ne alıntı ne çalıntı.
Sadece O’nun öngördüğü ve O izin
verdiği sürece yaşayıp da yazarken…