Yitirdiğimiz ölülerin kara tahtaya yazılması gibiydi sevgi,
ağlamayana bir meme bile vermiyordu aşk. Pabucu damdan atılmış müzmin
sessizliğin bekârlığa terfi ettiği yalnızlık girdabında çocuk hayallerine gark
ve şiire garptı hayat. Ben, yitirmişler senfonisinin koro şefiydim sensizlik
kalbime göçeli beri.
Yine sana sefertasıyla bir umut bağışladı harf; kaçından
ayrıydı ve kaçından ayrıldı bilmiyorum. Yirmi dokuz harfe üvey bir kardeş
getirdi zaman. Düşüp kalktığı bilgi şöleni aşk dalaveresinde ‘U’ ile ‘Ü’ye
nedime oldu.
Yazarken yaşıyor aşk, yoksa diğer türlü ölümlere nispet
yaşama bir heves sevda… Biliyor musun? Yokluğundan beri düşürdüğüm umutlarımın
salıncaktan beni itip çamura buladığı nice yalnızlıklar yaşadım. Bir oldu iki,
iki oldu üç ve sayısızca dövüldüm her bekleyişte. Sonra unuttum, seni de…
İnsan önce sevmeyi, sonra unutmayı öğreniyor. Sen bende
şerbetini servetine katık eden çaresizler çekirdeğiyken, portakalın çekirdeğine
düştü sevda. Hep bir düşüşler…
Biliyorsun, öylece karşılıksız öylesine bir mesken ve
gecekonduda sabahlayan o her iç çekişlerde seni görmediğim gün kadar sana
doydum ben.
Ah be sevda soytarım; belalı müsveddem… Nereye yazılsan
orada aşksın her hecemde. Müsveddenin karalanma seferberliğinde adına grev
düzenliyor aşk üstelik.
Bu gece de ilham saçıyorum işte… Neredesin, kimlesin,
bilmiyorum. Prizlerde yatıp kalkıyor tomurcuklanan mesajlar; şarjı yetmiyor
bekleyişlerin çünkü. “Gel” demeden önce sen, “Gitme” diyebilseydi ölülerin
adları yazılmazdı tahtaya. Senden sonra o kadar çok oldu ki mezarlıklarda yer
bulamadı sevda komitesi. Herkes üst üste, herkes aynı âminde yaşıyor. Fatiha’nın
azabını çekiyor imansızların yatış çileleri.
Öyle güzel ölüyorsun ki kara tahtanın silgisinden ayrıldığı
ve tahta kaleminin iman tahtasına çabucak soyunup teslim edildiği arsızlıklar
taşıyor gidişlerden.
Şimdi o kadar güzel misafirsin ki yastığın başucuna konup
yerini rahatlattığı en güzel ölüsün.
İmamın hazır olda durası, seni sevip koklayası geliyor.
Böyle de ayıp gidiyorsun, her seferinde.
Ölülerin benden türküler beklediği ilkbahar neminde kışı
özlüyorum şimdi de.
Karda güzeldi seni anmak, beyazda güzeldi umutlanmak ve
sazında güzeldi gelmeyişini tıngırdatmak.
Bu kez olmadı, çiçekler açıyor. Ölülerin merceğinden bakıp
da hayata; kelebeklerin konduğu çiçeklerden özür dilemek için karşı kıyıya
geçmesi gerekiyor.
Yer değiştirmek sen varsan güzeldi, yoksun, yok…
Yaşayanların mateme sığındığı gecenin limanlarında hecelerin de hükmü olmuyor.
Öyleyse bekleme, git, gelme, kalma. Tuzunu al denizin,
kahvesini iç başka gözlerin, çünkü bende çimenler var.
Gökyüzü maviyken önsözü hak etmezmiş sevda; sonsöze vuslat
binip gecenin heceden heceyle ayrılası tutarmış.
Buna artık dayanmam.
İmzası yazardan mütevellit, kalibrasyonu dar ümitlerin
ecnebi umarsızlığınca bir mahlas rica ederim.
Çünkü seni ben diye sevmek artık bana yaraşmaz.
Eziyet olur aşk, hezimeti sırra kadem basmış sen olursan…
Dilara AKSOY