Düş sarkıtları adeta içimdeki
izdihama sebebiyet veren.
Düşlerimin çürüğünü dahi doldurmayan
fısıltılar.
Her ne hikmetse içimde aralıksız
içtimada bando takımı bazen mızıka çalıyorum bazen mızıkçılık yapanlara
köpürüyorum bazense mahlasım olmadığında mıdır neden içimdeki sözcük
cumhuriyetini sığdıramıyorum sayfalara ben de sığamazken yere göğe.
Defolu bir günü peşkeş çektiğim
duygularım.
Delişmen rüzgârı ise köşelerde
unuttuğum.
Hicabımla ve hazanımla sayısız güfte
olmaya meyyal bir coşkuyla ve işte kalemin hızına yetişemediğim bazen yakamdan
çekiştiren duygular bazen beni Tanrıya ihbar eden imgeler bense kuytularda
saklı bir şiir olmak yerine göz önünde olmayı isteyen bir hikâyenin rötarlı
yolculuğunda için için coştuğum bazense hüzne bandığım kalemim.
Yüreğimin müridi sözcükler.
Yoksunluğunsa hicreti şiirler.
Bir avuç telaş mı?
Yoksa yüreği yonttuğum talaş mı?
Yâd edilesi dünümü çoktan gömdüğüm.
Yarenlik eden kalemin de kafasına
kafasına vurduğum ve işte mevsimi hep bahar bildiğim geceyi ise sığınak ve
şekli şemaili olmayan gölgelere ekmek uzattığım derken yere attıkları nimeti
telaşla alıp da üç kere öpüp başıma koyduğum.
Düş koridorlarım var benim geceyi
mesken edinmiş.
Hayallerim var benim çocukluğumdan bu
yana bana eşlik eden.
Kalantor gölgeler var ve lenduha
eşyalar bense izafi bir odada saklı yemek masası gibi üzerime şıkır şıkır
eşyalar yerleştiriyorum ve düş gücümle her birine bir isim ve kimlik veriyorum.
Kayrasında günün, gece özürlü bir
gülüşüm belki.
Karambole giden ömrün de peşini
topladığım rötarlı bir rüzgârgülüyüm ve işte meşk eden zemheri sıcağı sıcağına
bir yazı yazıp da fırından şimdi aldığım ve üstünde tüten dumanı ile yüreğimi
hem yakan hem ısıtan.
Bir düş resitali bazen gün mizaçlı
gölgeler belki de kayıtsız şartsız sevdiğim.
Bir minvalse içimde el çırpan.
Bir rakım ise başıma konan.
Bir rakam belki de ya da ya da…
Bir yerlerde unutulmuş harfler ve
istikrarla peşine düştüğüm ve duygularımı harflere peşkeş çektiğim.
Manen mat renkli bir gülüş.
Madden haiz olmadığım bir servet.
Müspet ya da menfi insan izlekleri
peşine düştüğüm bazen rögar kapağı gibi rüzgârın sürüklediği.
Aşkın Alaçatısı.
Mevsimin renk körü istilası.
Makamlardan makam seçtiğim.
En komiği ve inanılmaz olansa
makamımı terk edip hayallerimin peşine düştüğüm.
Meslek hayatımda yaşadığım yüzlerce
saçmalığı bir yazıya nasıl sığdırabilirim ki ya da coşkulu ruhumla yere göğe
nasıl sığarım ben ki bir kere bile sığmamışken sığ olmayı da sevmediğim ve
sağımda Besmele solumda sol anahtarı ve işte sevginin kapısını açıp da hurra
içeri daldığım.
Ne mahzen ne matem.
Ne meram ne mecal.
Ne aşk ne özlem.
Her duygunun hasılası ve fasılası ve
işte nüktedan bir yüreğin de boca ettiği binlerce duygu göğün telvesinde saklı
bir fal gibi belki de fal taşı gibi açtığım gözlerim ve g/özlemlediğim kadar
başına buyruk duyumsamayı seven bendeniz asla da ödün vermeden değerlerimden ve
saygının muhafaza edildiği kâinat özlemi ile sevgiyle de diktiğim yer gök.
Mağlup gelmişsem.
Mahzun bir gülüşe odaklanmışken.
Mealim ise sonsuzluk ve ufka diktiğim
gözlerim belki de un ufak edilmiş o çalınmış hayallerim bense aralıksız
duyumsadığım ve de düşündüğüm kadar analitik zekâmla örtüşen ulvi duygulardan
kendime yollar çizdiğim bazen tali yollarda kaybolduğum lakin doğrunun da
peşinde iken bir ömür tahliye etmek adına sözcüklerimi esir düştükleri
mahzenden…
Bir sözcükten çok fazlasıdır hem
yazdıklarım hem de içimden geçen tıpkı ben de bir sözcükten fazlasını
sırtlanmışken alın yazımda sevecen bir buse kondurduğum göğün alnına yine adımı
altın harflerle yazmanın da verdiği coşku ile tavaf ettiğim duygu okyanusunda
haiz olduğum o tek damla ile büyüyebildiğim ve sevebildiğim kadar mutluyum…