Bir renk olmayı önerebilirim Tanrıya
ama müdahil olmak istemiyorum bilindik gökkuşağına üstelik bir kuşağım da yok
ya da kuşandığım bir mertebe ve hangi kuşakta kayıtlı isem zemheriler gibi
soğuk ve yalnızım.
Çapkın bir bulutun nazarında bir çiy
tanesi belki de çiğ süt emmeyi kısa sürede terk eden bir bebek olmanın
ayrıcalığı ve ünlü bebek maması ESAMA ile büyütüldüğüm.
İçimde balta girmemiş bir orman var:
Ne aslanıyım ormanın ne de baltası:
bilmez miyim? Bilmezler mi bir baltaya sap olamadığımı kimi ise sapla samanı
ayıramazken başına buyruk bir rüzgârım işte ormanda tepişen bir yavru ceylan ve
unutulmuşluğun figürü insanların da duraksamadan söylediği gösterişli bir
yalan.
Hınca hınç içimdeki trafik öyle ki
İstanbul trafiği yayan kalır onun yanında ve benim yanımda hiç kimse yok: ben
yansız yanlışsız sevip yaşama mücadelesi verirken yandan çarklı bir düşün
esintisi ile aklım başıma geliyor ve sözcükler metaforum; hayat ise önünü
alamadığım bir aforizma iken sadece içimden geçiriyorum yapmam ve yapmamam gerekenleri…
Mesela asla âşık olmamalıyım ve de
alabildiğine tutumlu olup tek kitap tek dergi almadan geçmeli ayım haftam: ay
tutulmasında dilim peltekleşiyor ve çaresizce sondan başa sayıyorum:
Aylığımın miktarı kadar da ayık
olduğum bazense alık addedilen ve yüz vermiyorum hiçbir hayale hiçbir çapkın
rüzgara.
Halis munis olmamda bir sorun yok
büyük ihtimalle gelin görün ki; ansızın bıçkın bir esintiye dönüşebilmekteyim
ve yekten estiğim o liman o rıhtım o düş aralığı ve dişlerken kalemimi bazen
tırnaklarımı da kemirdiğimi fark ediyorum ve parmaklarımı klavyeden
uzaklaştırmadan uzun bir nöbet beni bekliyor gecenin ilk saatlerinde başladığım
kadar da içtimada geçen ömrümü peynir ekmek gibi tükettiğim de asla değil
yalan.
Yalaka olmuş sözcükler misal
yaltaklanan kimse bense önümü yarıp…
Yankısı duyulmayan iç sesim mesela:
bir ömür saklı tuttuğum içimde ve dış sese itaat eden insan izleklerin ben
hepten bastırılmış ve susturulmuşken birileri de demez mi?
‘’Vay, be, neler yaşamışsınız…’’
Ne yani, yazdıklarımın hepsi mi
gerçek?
Yoksa hepsi hayal ürünü mü?
Ne fark eder ki bu saatten sonra?
Mademki benim kalemimden çıkıyor tüm yazdıklarım bir eksik bir fazla olsa ne ki
gerçek olma ihtimali ile çakışan ve çelişen hayal gücüm üstelik mümkün mü bunca
şeyi bir ömre sığdırmak? Yoksa tam tersi mi?
Hayli vakit kaybettiğim su götürmez
bir gerçek. İyi de zaman kaybetmek hangi doğrultuda bir ölçüt?
Hem zaman kaybetsem kalan zamanı
harcamayacak mıyım?
Ve beyan ediyorum tüm duygularımı tüm
sevdiklerime bir de tarafınca sevilmediğim insanlar var: iyi de ben onlara
nasıl müdahale edebilirim ki beni sevin ya da sevmeyin deyip de…
Yutkunuyorum.
Boğazım kurumuş.
Bir avuç imge içiyorum üstüne de iki
şiir iyi gider hani.
İyi de neye göre belirleyeceğim ben
açlığımı ya da tokluğumu üstelik bir ömür atladığım binlerce öğün ve sektiğim
sayısız basamak ve kat çıkmaksa nereye doğru hangi katın üstüne ya da hangi
mahiyette sıralayacağım o basamakları? Ve söz dönüp dolaşıyor sevgiye ve
mutluluğa geliyor ben ki sevdiğim ölçüde mutlu iken…
Ve o standart sapması ivmenin ne de
olsa devasa bir çan eğrisi hayat ve kime göre neyi tahayyül eder ki insan bire
bir?
Elbet ivme kazanıp kaybedecek de
duygular.
Misal şu sıkıntılı son hafta: elimde
bir mezura boyumun ölçüsünü alıyorum olmuyor bir sandalyenin tepesine çıkıp
kornişe uzanıyorum ve işte uçuşan perdeler ve saçaklar.
Salkım saçak olmuşsa perdeler ya da
perdelenen gerçekler ne ki?
Himayesinde kaderin tasnif ettiğim
duygular ve de…
İdamesi ömrün ve ibresi duyguların
kısaca aklınıza ne gelirse mercek altında bense balta girmemiş ormanlardan
geçip duygularımı biçiyorum ve evrende saklı sayısız şifrenin de peşindeyim
bilmeden çözdüklerim ne ki yeniden şifrelerken içimdeki hengâmeyi ve işte
çeneme taktığım kilit bir de yüreğime:
Asla sevmeyeceğim.
Rüzgâr olsam bile esmeyeceğim.
Şirazesi kaymış dünyanın hangi ölçütü
değer verir ya da değer kaybeder ki siz içtenlikle sevip yaşamadığınız
takdirde?
Kendime inanmasam bile fermuar
çekiyorum dilime ve yüreğime gelin görün ki kalbim inanılmaz bir hızla atıyor
belli ki az sonra infilak edeceğim elbet kalemi en uzağa fırlatıp butona
basıyorum ve uçuşan perdelerin eteklerine yapışıp sadece tutunmaya çalışıyorum
hayata bazen gerisin geri kaçtığım bazense üstüne üstüne gittiğim elbet kaderin
izni olduğu sürece…