Irkı olmayan sözcüklerden fal tuttum
ve bahtsız bir sözcüğe peçe geçirdim az sonra saklanacağım içime ve saçımın
perçemine konan yıldızı umut diye çekeceğim içime.
İkbalimdeki bilinmez ve ihbarımdaki
defolu yüreğim ve ikna kabiliyetimi yitirdiğim aslında binlerce yitimin
ardından eksik bir ritim ile yüreğimi titrettiğim.
Kapışan sözcükler ve duygularım bense
evrenden bir mimoza bahçesi dilemiştim günler önce ve gecelerin iksirinde ve
teftişinde kanaat notumu sıfır verdi bana evren.
Kanaat ettiğim her şey herkes her
duygu.
Kararan gözlerimin önünden geçen
binlerce resim ve fotoğraf.
Ay yıldızlı aşkıma şerh düştüğüm
vatan aşkım ve Rabbimle olan münazaram ve işte kilitli yüreğimi sürgüne
gönderdim bir kere daha.
Küflenen bir hece misali bir de
kardığım heceler adeta bozguna uğrayan yüreğime misilleme yapan insanlar elbet
gerisin geri kaçtığım ve hayallerimden danteller ördüğüm dünümü de gömdüm ya
bir kere daha…
Huzurundayım evrenin ve hazır ol da.
Aşkın na’şına rahmet okuduğum ve
kuytularda saklandığım yine de sobelendiğim ve sözcüklerin şatafatlı varlığına
isyanım ne de olsa çürük bir düş gibi kovuğunda kalıyor her şey hayallerimin ve
ben artık hayal kuramıyorum öyle ki gördüğüm rüyalarda tam gaz ilerlerken güne
uyandığımda sadece hayal meyal aklımda kalan üç beş sahne elbet geceyi
bekliyorum yeniden ta ki kalemimi elime alıp da…
Kanaat notunu veren yine benim kendim
elbet kendimi k/andırdığım kadar da kanıyorum kendime ve habis sırlardan hasret
dolu şiirler dökülüyor kalemimden ve neye/kime hasret duyduğumu dahi bilmeden
geçiyor ömür…
Nazenin bir fısıltı kulağımı
gıdıklayan oysaki gülecek gücüm dahi yok.
Fırsat biliyorum kendi kulağıma
fısıldıyorum bu sefer ne dediğimi ben anlamıyorum ve ansızın unutuyorum da
kendimi.
Bir hükümse verilen mezhebi ne?
Bir mevsimse içimi deşen neye denk
düştüğümse bir gizem.
Renklerin en alasından yüreklerin de
en cilalısından ve huşu içinde titreyen iç sesime emir veriyorum ama artık iç
sesim emir erim olmaktan yaka silkmişken bense yan çizip dış sese kulak
kabartıyorum ve işte kıyamet kopuyor.
Hibe ettiğim çok duygu var haiz
olduğumdan öte tahayyül ettiğim.
Anlatacağım çok şey var anlatmaktan
çekindiğim…
Çekişmeli iç dünyam ile rest
çekiyorum dünyaya belki de tam tersi.
İmla hatası olmayı diliyorum zaman
zaman bazen imha etmek tüm duyguları ama benden geriye hiçbir şey kalmıyor ne
zamanki duygularımı tehir etsem ve cüzzamlı biri gibi kendimden kaçıyorum ne
zamanki hayallerimi soluk ışıkta derine gömsem.
Hummalı bir çalışma içimde eksik
olmayan bazen geceye sarkan bazen gün yüzü görmediğim gündüzde saklı bir gece
işçisi nasıl da uyumsuzum hayata ve güneşe yine de hep diliyorum güneşin benim
için doğacağını.
Nankör insanoğlu.
Hatmettiğim onca kitap.
Refüze edildiğim iklimler bana
sunulan erişmesi zor makamlar.
Kukumav kuşu gibi düşündüğüm ve bir
parmak bal çalıp da ağzıma zıtlaştığım yine kendim ve evren.
Duyulmazım bazen.
Bazen görünmez.
İlahi Aşka koştuğum kadar gerçeğim ve
huzurun tek adresi ve sektiğim yürekten yüreğe sonunda varacağım en tepe nokta.
Nazım da niyazım da sonlanmıyor ve
nokta koyamıyorum bu karmaşaya ve bir bir soluyor çiçekler.
Gönlün lahzası.
Umudun frekansı.
Çözemediğim dili insanların ve
anlatmaya da yeltenmiyorum artık içimden geçenleri ve gece de oldu mu depreşen
iç sesimi temize geçiyorum binlerce defa aldığım temiz kâğıdım adliyeden ve
sayısız işe girip çıktığım ve istifa dilekçem ile uçuşa geçtiğim sanırım hatta
eminim ki; ben artık bağımsız olmayı sinemde saklarken biliyorum da kural dışı
varlığımla bu dünyaya ait olmadığımı.
Her anlamda tuş olduğum.
Nakavt da olmuşken yüreğim.
Kurşun misali ağırlaşan yüküm ve
gözlerden uzak yaşamayı seçmiş olsam bile bunun yüzde yüz mümkün olmadığı ve
her halükarda uçuşan etekleri hüzün elbisemin yakasına konan kelebek ile
ettiğim hasbıhal ve öykündüğüm kadar kuşlara öldüremediğim iç sesim ve hayatın
yükü ile örtüşen sözcüklerim ve gizemim elbet bir sekme gibi basit bir yazıdan
öte basite indirgeyemediğim hayatım oysaki her şey nasıl da açık ve net ve işte
kapatıyorum az evvel açtığım o köşeli parantezi ve ben de kaybolup gidiyorum
zaman gibi hayaller gibi sadece tutuklusu olduğum iç âlemimde bir yanıp
sönüyorum lanetli bir sokak lambası gibi.
Geceyi delen gözlerim gündüze
veryansın ettiğim ve işte şarj ettiğim yüreğimle ve aydınlığımla tutumsuzca
ışık saçıyorum evrene oysaki içimdeki karartı gitmek bilmiyor.
Hüzünle içselleştiğim ve çaresizce
yaşaran gözlerim elbet inancın ikamesinde yaşıyor ve direniyorum adına da
yaşamak denirse.
Bir af yasasının çıkmasını bekliyorum
usulca ve Tanrı beni af etmiş olsa bile kendimi af etmediğim kadar içimdeki
hengâme de sonlanmak bilmiyor.
Her halükarda af dilediğim sonrası ve
işte hayatımda ilk kez sınıfta kaldım kendime verdiğim kanaat notunda saklı
bağlanmış basiretimle.