Matbu hayallerim yok benim ve
münferit yangınlardan ilk olarak yüreğimi kurtardım…
Kotardığım kadar yaşamayı ve
meylettiğim aşka ithaf ettiğimdir duygularım bentleri aşan ve kalemle nakşeden
tüm benliğim.
Kayıtsız şartsız evrenim ben.
Oysaki sadece bir nokta tanesi.
Damıttığım hüznüm derlediğim öyküm
kimine göre darmaduman olmuş: oysaki sözcüklerimi ve ruhumu yeni çıkardım
fırından ve işte bu yüzdendir üstünde tüten dumanla huzuruna çıktığım
insanların ve evrenin.
Kastığım kadar mutsuzum ve asabi.
Kandığım kadarsa mutluyum.
Kaydığım mı zemin yoksa bir Yıldız
olmanın verdiği ayrıcalıkla bu sefer kaydığım mı gök kubbe?
Ve işte eşref saatim geldi.
Ve işte an itibari ile hidayete
ulaştım çünkü Rabbimle buluşma vaktimdir elimde ansızın beliren kalem ve uzağımda
yakınımda olan her şeyin katıksız izafi olduğu.
Kim miyim?
Önemi yok.
Kifayetsiz miyim?
Bunu sadece O bilir.
Kilit noktam ve çıkış kapım ve işte
gecenin seyrüseferinde müspet menfi gelecek yorumları aşk ile beklediğim
bekleyeceğim o vakit ki nasıl da altına atıyorum imzamı aşk ile yazdığım
denemenin ya da hikâyenin ya da şiirin aslında bir akit olduğunu.
Güveler saklı dolapta bir o kadar
naftalin.
Güncem saklı içimde bir o kadar
gecem.
Hibe ettiğim dünüm ve işte gün iken
hicretim.
Manen güçlüyüm fiziksel olarak şükre
delalet.
Beyin gücüm ve beyin göçüm…
Ah, bir de öç peşinde münafıklar ve
müridi iken iblisin.
Seyyah yüreğim.
Kopacak kıyamet öncesi elbet ilk
olarak kalbime sahip çıktığım.
Emiyorum evreni ve ben sadece bir süt
çocuğuyum.
Sağıyorum hayatta bir kere bile
dokunmadığım ineği ve ben bir şehir kızıyım.
Başımda al yazmam.
Belimde kuşak.
Elimde testi.
Yaşasın şimdi de bir köy kızıyım.
Ben köyüm ben şehrim ben vatanım.
Ben aşkım ben şiarıyım hayatın ve ben
şairim aslında ben şiirim aslında ben varım aslında yoğum…
Göle maya çalan hocayım.
Milenyum çağında yaşayan bir
dervişim.
Aydın bir Türk kızıyım.
Göçebe ruhlardan kaçan firari bir
düşüm.
Dokunulmazlığım var.
D/okunduğumsa elimde kalan.
D/okuduğum sözcükler var.
Hazanım.
Münferit her mevsimim.
Mükellefim.
Müsaidim.
Yok, yok meşgule verdim iç sesimi.
Zıpkın gibiyim belki de külüstür bir
motor.
Nidam yankısı uzaklardan duyulan ve
fısıltılarım Sağır Sultanın kulağına giden…
Kulağıma küfe tüm öğretiler.
Kolumda künyem ve sessizliğimle saklı
olduğum izlek.
Dişlek tavşanın kemirdiği havuç ve
uzun yıllar öncesi aşırı havuç yediğim için rengimin turuncuya döndüğü.
Hangi renk miyim?
Ya da hangi iklim?
Hangi heceyim ya da duygu ve işte
ruhumun röntgenini çektiğim her gece kalemi elime alıp da buluştuğum hidayet
ister inanın ister inanmayın ve işte maneviyatımın inanılmaz ivme kazandığı ve
konduğum gök kubbe.
Görünmezim.
Bilinmezim.
Bilindik olan sadece Yaratan.
Koşulsuz safım.
Kasıtsız sevdiğim kolaylıkla her
insan.
Kendimle olan savaşım ve şükür bir
sıfır önde başladım bu gün güne.
Günü öğüttüm ve geceye eriştim ve
rüştünü ispatlamalıyım içimde büyüyen ateşin…
Yangın yeriyim.
Yeltendiğim mi?
Münferit bir heceyim:
Aşk.
Su.
Gün.
Gam.
Ruh.
Gül.
Sahip olduğum hiçlik ait olduğum
çokluk bazen kaybolduğum bazense içimde kaybettiğim…
Duayeniyim aşkın ve aşımdır aşk benim
aş erdiğim her gün ve geceye rahmeti seren Rabbim bense bir koşu gidip geldiğim
gecenin rütbesinde soylu bir apoletim çünkü sadık olduğum sadece tek varlık ve
aşkın İlahi Gücüne sarıldığım ve serildiğim ve işte şimdi ulaştığım kademe.
Bense kıdemli bir yolcuyum aşk ile
yoğurduğum sözcüklerime ne de olsa en sevdiğim yüreğime kalemim ile maya
çaldığım çünkü ben modern çağın Nasrettin Hocasıyım varsın maya tutsun ya da
tutmasın yeter ki inanmaktan ve sevmekten vazgeçmeyeyim…