1 İşkodra Mezarımız Olacak Ama Asla Utancımız Olmayacak Kastamonu Aslanı

Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 8.06.2022
Okunma Sayısı : 649
Yorum Sayısı : 5

‘’ İŞKODRA MEZARIMIZ  OLCAK AMA ASLA  UTANCIMIZ  OLMAYACAK’’ / KASTAMONU  ASLANI ŞEHİT  HASAN  RIZA PAŞA / HAİN  ESAT  TOPTANÎ PAŞA---2. BÖLÜM ---

Hasan  Rıza  Paşa  kimdi?

Hasan  Rıza  Paşa 1871  yılında Kastamonu ilimizin  Tosya  İlçesinde  dünyaya  geldi. Babası Bağdat ve Kastamonu valilikleri yapmış olan Namık Paşa 'dır.

İlkokulu muhtemelen İstanbul'da bitirdi. Daha sonra sırasıyla Beşiktaş Askeri Rüştiyesi'ni ve Bursa Askeri İdadisi'ni bitirdi. 1889 yılında girdiği Mekteb-i  Harbiye’den 1892 yılında mezun oldu. 1895 yılında kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı.

Tophane ve Okullar Nazırı Mustafa Zeki Paşa'nın kızı Ayşe Saibe Hanımefendi ile evlendi ve bu evlilikten dört çocuğu oldu.

Mekteb-i  Harbiye'den mezun olunca, Kurmay Görevleri Muallimi Mahmud  Muhtar  Paşa tarafından Muallim Muavini olarak görevlendirildi. 1897  Osmanlı-  Yunan Savaşı'nda isteği üzerine, Alasonya Ordusu'nda kurmaylık görevine atandı ve 7 Ekim 1897 tarihinde kolağası (kıdemli yüzbaşı) rütbesine terfi etti. 21 Ağustos 1898 tarihinde binbaşı ve 18 Nisan 1899 tarihinde Kaymakam rütbesine terfi etti.

Almanya’dan  dönüşünde  Alman  yetkili  makamları  onun  hakkında  ‘’Türk  Ordusu  Genel  Kurmay  Başkanlığını  rahatlıkla  idare  edebilir.’’  Raporu  gönderdi  Osmanlı  Devletine..

Almanya'dan döndükten sonra, 8 Nisan 1903 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı'nda görevlendirildi. 6 Ağustos 1903 tarihinde Miriliva (Tuğgeneral ) rütbesine terfi etti. 31 Ocak 1904 tarihinde Genelkurmay görevi ile ilişkisi kesilmeden Harp  Akademileri Tabiye Uygulaması vazifeleri öğretmenliğine atandı. 12 Eylül 1904 tarihinde Yüksek Askeri Teftiş Kurulu üyeliğine atandı. 10 Aralık 1906 tarihinde Ferik ( Tümgeneral/ Korgeneral karşılığı  bir  rütbe ) rütbesine terfi etti.

II.Meşruyiyet'in ilanından sonra Edirne 'deki 2. Ordu komutasındaki 20. Nizamiye Tümen Komutanlığı'na atandı. 26 Eylül 1908 tarihinde 2. Ordu Kurmay Başkanlığı görevine atandı.

İttihat  ve  Terakki Hükûmeti tarafından çıkarılan Tasfiye-i Rüteb Kanunu gereğince 19 Ağustos 1909 tarihinde Kaymakam (  Yarbay ) rütbesine tenzil edildi.( Rütbesi  indirildi.)  4 Ekim 1909 tarihinde Genelkurmay 3. Şube'de görevlendirildi.

21 Mart 1910 tarihinde tekrar Miralay rütbesine terfi etti ve 6. Ordu Kurmay Başkanlığı'na atandı ve Bağdat’a gitti. 6. Ordu Kurmay Başkanlığı'na devam etmekle beraber, 22 Haziran 1910 tarihinde Bağdat'taki 11. Nizamiye Tümen Komutanlığı'na da atanarak her iki görevi birlikte yürüttü.

Daha sonra 4. Ordu Kurmay Başkanlığı'ndan istifa ederek 21 Nisan 1911 tarihinde İstanbul'a döndü. 23 Mayıs 1911 tarihinde, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Selanik ve İzmir limanlarının tahkimi için kurulan komisyona memur edildi.

1911 yılında,Malisör  Ayaklanması 'nda( Osmanlı  döneminde Katolik  Arnavutlara  Malisör Deniliyordu.)  Batı Ordusu Komutanlığı ile İşkodra'ya giden Birinci  Ferik  Abdullah  Paşa’nın  Kurmay Başkanı olarak atandıysa da bu görevden istifa etti. 19 Temmuz 1911 tarihinde, Müstakil 24. İşkodra Nizamiye Tümeni Komutanlığı'na atandı.

İşkodra Valisi Hayri Bey'in görevden alınmasıyla, 27 Mart 1912 tarihinde İşkodra Valiliği'ne tayin edildi.

Birinci Balkan Savaşı'nın başlamasıyla İşkodra şehrini Karadağ Ordusu'na karşı savundu. İşkodra Kuşatasındaki  üstün başarısından dolayı tekrar Mirliva rütbesine terfi ettiğine dair Padişah emri çıktıysa da bu haberi öğrenemeden aynı günün akşamı bir  suikast  sonucu öldürüldü.

*****

Hasan Rıza Bey, harp ilanından ve kale etrafında muharebeler başladıktan sonra da barış zamanındaki ikametgâhını muhafaza etmişti.

[ İşkodra’nın  savunulmasında Hasan  Rıza Paşa komutasındaki  ordumuz  Karadağ  ve  Sırplar’a  karşı  çok  büyük  başarılar  elde  etmiş  ağır  kayıplar  verdirmişlerdi.  Bu  sebeple 27  Kasım 1913’de  Sırplar  Hasan  Rıza Paşa’ya  müracaat  ederek  ateşkes  istemişlerdi. Bu  ateşkes elbette  ki  Türk  tarafının  da  işine  geldiği  için  kabul  edilmişti.  Bahsettiğim  barış  dönemi  işte budur. ] 

Kısaca Hasan  Rıza  Paşa şehirdeki evinde oturuyordu. Karargahını ise  Karadağlıların asli taarruzlarını yönelttikleri Kır Mıntıkasına ( Doğu Bölgesi’ne) Kakarik Muharebeleri’nden sonra nakletmişti.  Kendisi  genel olarak asıl mevziin hemen gerisinde bulunan o bölgedeki karargâhında yatıp  kalkıyordu.

27 Ocak 1913 günü midesi bozuldu. Birkaç gün istirahat ve tedavi için şehirdeki evine geldi. Bugünlerde Karadağlılar ve Sırplar aleyhine dışarıdaki tekmil Arnavutları ayaklandırmak için uğraşıyordu. Müslüman Arnavutlar zaten Türklerin tarafında yer almışlardı. Mesele Katolik olanlardı. Çünkü bunlar, daha önceleri düşmanlarla birleşmişlerdi. Bunları, Karadağlılardan ayırmak ve aleyhlerine hareket ettirmek büyük bir işti. Bunu  sağlayabilirse çok  büyük  bir  avantaj  elde  edecekti.

Hasan Rıza Bey, Katolik reislerine ve münevverlerine İslavlar kazanırlarsa, Arnavutluk için doğacak tehlikeleri söylüyor, örnekleri gösteriyordu. Osmanlı Hükümeti’nin bundan sonraki bütün fedakârlığı Arnavutluk hesabına ve çıkarlarına yapacağını anlatıyordu. Arnavutlar da tehlikeyi görüyorlardı. Katoliklerin başında olan papazlar bu konuda çalışmaya yöneldiler.

İşkodra Başpiskoposu, işe, bir resmiyet vermek suretiyle başlamak için Arnavutluk namına Hasan Rıza Bey’den şahsen teminat istiyordu. Başpiskoposun en  önemli  şartı, Osmanlı Hükümeti’ nin Arnavutluk hesabına çalıştığının belirti ve işareti olmak üzere eski kaleye Osmanlı bayrağının altına 'bir Arnavutluk bayrağı çekmek idi.

Hasan Rıza Bey tekmil Malisörlerin ve Katolik Arnavutların Sırp ve Karadağlılar aleyhine silah kullanmaları şartıyla bu teklifleri kabul edeceğini söyledi.

Ayrıntıların kararlaştırılması, Derviş Tepesi’nde bir barakada yapılacak görüşmeye ertelendi. Burası, tenha, dağın başında bir yerdi.

13 Ocak 1913 Perşembe günü, saat 15.20’ de, Hasan Rıza Paşa’nın evine gelecek olan Papaz, Paşa tarafından, verilecek talimatla, İşkodra ’nın güneyine, Zadrima ve Nanşat’a gidecek ve Sırplar aleyhine ayaklanma hazırlığına başlayacaktı.

O gün, Haşan Rıza Paşa, Derviş Tepelerini inceden inceye denetlerken randevu zamanını aksattı, evine geç geldi. Güneş batmıştı. Bir müddet sonra, Esat Toptanî Paşa ’nın Emir Subayı Beykozlu Teğmen Mes’ut geldi. Papaz’ın, Esat Paşa’nın evinde beklediğini söyledi ve Esat Paşa, Papaz’la buraya mı gelsin, yoksa kendilerinin mi gideceklerini sordu.

Hasan Rıza Bey, kalktı, odasmda bulunan Kolağası Abdurrahman Nafiz Bey’e bir saat sonra geleceğini söyledi. Mes’ut Efendi ile beraber, 150 metre uzaklıkta olan Esat Paşa’nın evine gitti.

Hasan Rıza Bey’in, evden yalnız çıkmak âdeti, değildi! Evin alt katında bulunan emir subayına ve yanındaki erlere haber vermeden ve görünmeden gitti. Her  iki ev hemen hemen karşı karşıyaydı, Ortada geniş bir alan vardı.

Saat 18.45’te, iki evin arasında birbiri arkasından iki silah patladı. Biraz aralıkla bir silah daha patladı. Hasan Rıza Bey’in evindekiler dışanya fırladılar. Esat Paşa’nın evine doğru 'koştular.

 Hava çok karanlıktı. Sokaklarda lamba olmadığından önlerindekini ve yanlarındakini görmek imkansızdı. Her iki evin arasında Hasan Rıza Bey yaralı olarak sırt üstü yatmış halde bulundu. Karşı koymak için tabancasını kılıfından çıkarmış, fakat ateşlemeye kudreti kalmadığından ateş edememişti. Evine getirildi, hemen tedavisine başlandı. İlk sözü şu oldu: “Yolda gelirken karşıma üç kişi çıktı. Ortalık çok karanlık olduğundan tanıyamadım. Çok yakınımdan geçen bu adamlar, yüzüme bakıp, birisi iki defa, diğer birisi de, yere düştükten sonra bir defa tabanca ile ateş ettiler. Üçüncüsü atmadı. Nereye kaçtıklarım görmedim...”

Haşan Rıza Bey, ilk pansumanım müteakip yaralarının verdiği şiddetli acılara göğüs germiş, durumunun fenalığını etrafındakilere belli etmemeye çalışmıştı. Hatta bazı şakalaşmalarda da bulunmuştu. Örneğin, Kakarik Muharebesinde sağ elini kaybeden Teğmen Kemal'e; “Kemal, senin bir yaran var, benim üç yaram var, ben senden daha bahtiyarım...” dedi.

Bir müddet sonra Esat Toptanî Paşa geldi; Gözleri yaşlıydı. Hasan Rıza Bey, Esat Paşa’yı görünce; ‘Buyurun Paşa Hazretleri...” dedi. Kahve getirilmesini emretti. Esat Paşa pek fazla oturmadı, çıktı. Odanın önünde bazı subaylar, özellikle, 70 nci Alay Komutanı Binbaşı Hamdi Bey, Esat Paşa’ya çattılar, hiddetli ve heyecanlı sözler yükseldi. Yattığı yerden bu sesleri işiten Hasan     Rıza Bey : “Herkesin vazifesi ordunun ve Kale’ nin şeref ve namusunu düşünmektir. Benim şahsım konuşulamaz, ben ölürsem Allahım’a kavuşacağım, kalırsam âlem arasında alnım açık gezeceğim...” dedi, haber gönderdi ve onları susturdu.

Ziyaretine gelen İşkodra ağalarından ve kendisine yakın dostlarından Aluş Ağa Luhey’e : “Aluş Ağa, böyle mukaddermiş, sen bu kanı bırakma...” dedi. Yanındakilere ve ziyaretine gelenlere, savunmada sebat ve metanet gösterilmesini tavsiye ediyor, kale için bundan başka kurtuluş yolu olmadığını söylüyordu.

Istıraplarının azalması ve uyuması için doktorlar kafein şırınga ettiler. Bir müddet uyudu. Uyanır uyanmaz ilk sözleri, mıntıkalara ertesi gün sevk olunacak cephaneler hakkında talimat vermek oldu.

Operatör Kolağası Kolonyalı Zihni Bey, Hasan Rıza Bey’in, nabzının düştüğünü, yaşamak ihtimalinin olmadığını, vasiyetinin alınmasını Abdurrahman Nafiz Bey’e önerdi. Fakat bunu, kendisine nakletmek çok zordu. Yalnız : “Beyefendi, doktorlar zatıalinizi vazife ile uğraşmaktan menediyorlar, emir ve komutayı geçici olarak Esat Paşa’ya bırakır mısınız?” dedi.  

Hasan  Rıza  Paşa  “Olmaz, berbat eder, batırır; Yazılacak emirlerin altına, Kolordu Komutanı namına Kurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz imzasını atarsın...” dedi.

Vefatından biraz önce, birkaç kişiden başkasının odadan çıkmalarını emretti. Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı Keramettin Bey’e, Yasin okunmasını söyledi. Keramettin Bey’in yüksek sesle okumakta olduğu Yasin bitmek üzere iken Hasan Rıza Bey de ruhunu teslim etti. O anda saat 22.45 idi. Yaralı olarak yedi saatten fazla yaşamıştı.

Merhumun iki yarası vardı. Her ikisi de arkadan girmiş, önden çıkmıştı. Birisi böbrek  ve mideyi delerek, sol memenin dört parmak  kadar altından geçmişti. İkincisi, daha aşağıdan ve soldan girmişti.

31  Ocak  1913  Cuma  günü  düzenlenen  merasim  ile  Hasan  Rıza  Paşa’nın  cenazesi kaldırılarak, İşkodra savunmasında şehit düşen subayların arasına, Paruça Camii mezarlığına  defnedildi.

Hasan  Rıza  Paşa’nın mezarı daha  sonra 02 Temmuz 1936 tarihinde Komenaj Mezarlığına nakledilerek ardından 24 Şubat 2007de ise bugün anıtın bulunduğu şehir merkezine törenle taşınmıştır.]

Hasan  Rıza  Bey’in  vurulduğu  gün  (30  Ocak  1913),  rütbesinin  Albaylıktan Generalliğe  yükseldiği  Savunma  Bakanı  Mahmut  Şevket  Paşa’nın  sonradan  gelen  terfi yazısıyla öğrenildi ama  kendisi bu  habere  sevinememişti  maalesef.

‘’İşkodra  mezarımız  olacak  ama asla  utancımız olmayacak’’  Demişti.  Aynen  dediği  gibi  oldu.  Mezarı  oldu  ama  asla  utancı  olmadı.

Peki  Hasan  Rıza  Paşa’yı  Karadağlılar  ya  da  Sırplar mı  vurmuştu?  Veya iknaya  çalıştığı Hıristiyan  Arnavutlar  mı?

İşin  en  acı  tarafı  da  oydu  maalesef...

****
Gelecek  bölümde  inşallah.

( İşkodra Mezarımız Olacak Ama Asla Utancımız Olmayacak Kastamonu Aslanı başlıklı yazı Sami Biber tarafından 8.06.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.