Kamil Mehmet Fikret Ünalan İle Sami Biberoğulları’nın Ortak Hikayesi

KAMİL MEHMET FİKRET
ÜNALAN İLE SAMİ
BİBEROĞULLARI’NIN ORTAK HİKAYESİ
Yazının
başlığını okuyunca eminim hepiniz
şaşırdınız ve önce ‘’
Kamil Mehmet Fikret mi? Mehmet Fikret
Üstadın bir de Kamil diye mi
ismi varmış?’’ Dediniz.
Bu soruya hemen
cevap vereyim: Evet, Mehmet Fikret
üstadın bir ismi
de Kamil’dir her
ne kadar bu
ismi resmi olarak kullanmasa da
Tabii sizler bu
arada Mehmet Fikret Üstad
ile Sami Hoca’nın
nasıl bir ortak
hikayesi olabilir ki? ‘’
Diye de düşünüyorsunuzdur. Dahası bu
makale neden tarihi bir
makale? Hepsini anlatacağım.
Efendim, Mehmet Fikret Üstadın bir
adı da Kamil olduğu
gibi benim babamın
adı da Kamil’dir.
Yok yok,
ortak hikayemiz bu
değil. Mehmet Fikret
Üstadın bir adının
da Kamil olması
ile benim babamın
adının Kamil olması
ilginç bir rastlantı
sadece.
Evet, Sami Biberoğulları ve
Mehmet Fikret Ünalan’ın ortak hikayesine geçelim
şimdi.
Biliyorsunuz bugün 28
Şubat
Yok yok
merak etmeyin ‘’28
Şubat Süreci’’ diye başlayan
o meşhur siyasi konuya
girmeyeceğim.
Takvim yaprakları 28 Şubat 1942’yi gösterdiğinde İstanbul- Vezneciler’de bulunan
Zeynep Hanım Konağı
cayır cayır yandı
maalesef.
‘’ Eeee
n’oolmuş. İstanbul’da sık sık
yangın olur ve
nice ahşap konaklar yanardı.
Bu konağın ayrıcalığı nedir?’’ Diye mi sordunuz?
Efendim, bu konak Zeynep Hanımın konağıydı ama
1942 Tarihi itibariyle
Zeynep Hanım’ın Konağı
olarak değil İstanbul Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi olarak biliniyordu.
Evet, çok hayırsever bir
insan olan Züleyha Zeynep
Hanım’ın, bu konağı
1903-1909 Yılları arasında Dar’ül
Hayr-ı Âlî adıyla yetimhane
olarak kullanılmış; 1909’da
Dar’ül Hayr-ı Âlî ‘nin
lağvedilmesiyle Dar’ül Fünûn-u
Osmani adını almış
ve üniversite olarak kullanılmış, 1 Ağustos
1933’ten itibaren de
İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi olarak
kullanılmıştır.
Eee bu hikayenin Sami ile
ilgisi ne, Fikret’le
ilgisi ne?
Hikayenin buraya kadar olan
kısmının Mehmet Fikret
üstadla değil Sami Biberoğulları’yla ilgisi
var zira Sami Biberoğulları, işte bu
Zeynep Hanımın konağından
yani bugünkü İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin
Tarih Bölümünden mezun
olmuştur 1978 Yılında.
Peki koskoca bir konağı
yetimler evi olarak
bağışlayacak kadar hem kesesi
zengin hem de
gönlü zengin olan Zeynep
Hanım kimdir?
Zeynep Hanım, meşhur
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızıdır. Ama
sadece bu kadar değil.
Aynı zamanda Osmanlı
Devleti’nde baş nazırlık ( sadrazam) yapmış olan
Yusuf Kamil Paşa’nın da zevcesi ( eşi) dir.
Malatya- Arapgirli gariban bir çiftçinin
oğlu olan Yusuf
Kamil, babasının ölümü üzerine
İstanbul’a amcası Osman
Paşa’nın yanına geldi
ve onun himayesinde
okuyup Divan Kalemi
memurlarından biri oldu. Daha sonra
azmi, çalışkanlığı ve
dürüstlüğü ödüllendirilerek Mısır
Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın
Sarayına, Kahire’ye gönderildi.
Kahire’de, Mehmet Ali Paşa’nın
kızı Züleyha Zeynep
ile tanıştı ve
işi gücü fakir
insanlara yardım etmek
olan bu hayırsever
kıza aşık oldu. Züleyha
Zeynep Sultan da Yusuf
Kamil Paşa’ya aşık
olmuştu lakin her
ikisi de birbirlerine
açılamıyorlardı bir türlü. Ancak Kavalalı Mehmet Ali Paşa durumun
farkındaydı.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa,
bir gün Yusuf
Kamil Paşa’yı huzuruna
çağırdı ve ‘’ Seni Kızım Züleyha
Zeynep’le evlendirmek istiyorum.
Ne dersin’’ Diye
pattadanak sorunca Yusuf Kamil Paşa
az daha sekte-i kalpten terk-i
alem eyleyeyazdı. Az kendine
gelince de ‘’ Allah
derim Paşam! Böyle
bir teklife başka
ne denir ki?’’
Dedi.
Demesine dedi, iki aşık
evlenmesine evlendi ama bu
evliliğe Kavalalı Mehmet
Ali Paşa’nın oğlu
İbrahim haricinde saraydan
hiç kimse sıcak bakmadı.
Yusuf Kamil Paşa gibi
bir çiftçinin oğluna
nasıl kız vermişti Mehmet Ali Paşa?
Evet, Saray, Yusuf Kamil Paşa
ve Züleyha Zeynep’i
taciz etmeye başladı.
Önce Kavalalı Mehmet Ali,
ardından İbrahim Paşanın
ölümü üzerine Mısır
tahtına oturan Abbas
Paşa bu aşıklara hayatı zindan
ettiği yetmiyormuş gibi ‘’ Zeynep
Sultan’ı boşa, aksi
halde seni zindana atarım’’ dedi
ve Kamil Paşa, bu
teklifi kabul etmeyince
onu zindana attı.
Zeynep Sultan, zindandaki Kamil Paşa’ya
bir çift terlik gönderdi. Terliklerin altına. ‘’ Sen zindanda
yaşayamaz ölürsün. Sen
ölürsen ben de
ölürüm. Beni boşa,
zindandan kurtul, merak etme ben seni ömrümün
sonuna kadar bekleyeceğim ‘’ Diye
yazmıştı.
Kamil Paşa, çaresiz Zeynep
Sultan’ı boşadı ve İstanbul’a
döndü.
İstanbul’a döndüğünde başından
geçenleri Padişah Abdülmecit’e
anlattı. Abdülmecit ‘’
Vay namussuz Abbas
vay’’ Dedikten sonra
Mısır Hidivi Abbas’a bir
mektup yazıp ‘’ Züleyha
Zeynep Sultan’ı İstanbul’a
gönder, beni oralara getirtme’’ Dedi.
Hidiv Abbas, Kavalalı Mehmet Ali ya
da oğlu İbrahim
gibi dişli biri olsa
‘’ Gelirsen gel,
geleceğin varsa göreceğin de var. ‘’ Derdi ama öyle biri değildi. Tırstı
resmen ve Züleyha
Zeynep Sultan’ı İstanbul’a
gönderdi.
Söylemeye hacet yok, Yusuf
Kamil Paşa ile
Züleyha Zeynep Hanım
tekrar nikahlandılar ve sorunsuz
bir hayat yaşadılar.
Yahu az
sabredin… Şimdi ‘’Mehmet
Fikret üstadın bu
hikaye ile ilgisi
ne? konusuna da
geleceğim.’’
Evet, Kamil Paşa ve
Zeynep Hanım sorunsuz
bir hayat yaşıyorlardı
ama mutlu değillerdi
zira böylesine büyük bir
aşkın meyvesi olmuyordu
bir türlü. Yani çocukları olmuyordu. O sebeple
her ikisi de öncelikle
yetim çocukları kendilerine evlat
edindiler adeta. Yukarıda
da yazdığım gibi
İstanbul- Veznecilerdeki köşklerini yetim çocuklar için
yuva olarak bağışladılar. Ancak bununla
da kalmadılar.
Zeynep Sultan ve Kamil
Paşa, Üsküdar Nuhkuyusu
civarında oldukça geniş
bir arsayı satın
aldılar ve buraya
yüz yataklı bir
hastane, bir mescit ve kendileri
için bir kabristan yaptırdılar.
1862 Yılında hizmete başlayan
bu hastane zaman
içerisinde daha da büyültüldü, modernleşti
ve günümüzde Zeynep
Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim
ve Araştırma Hastanesi
olarak görev yapmaktadır.
İşte bu
hastanede
15 Mayıs 1957 Tarihinde
Doktor, bestekar, ses sanatçısı
Alaeddin Yavaşça tarafından bir
bebeğin dünyaya gelmesi
sağlandı.
Dr. Alaeddin Yavaşça’nın
ellerinde viyak viyak
ortalığı birbirine katan
bu veledin ileride ya
ses sanatçısı ya da
iyi bir
şair olacağı ta o
günden belliydi.
Bilindiği gibi doğum hastanelerinde doğan
çocukların ayaklarına bir bant
yapıştırılır ve bantın
üzerine ‘’Bebek….filanca ‘’ Yazar
‘’ Mesela Benim
Cihangir… Doğduğunda ayağına
‘’ Bebek Biberoğulları ‘’ Diye bir
bant yapıştırılmıştı.
Mehmet Fikret Üstadın
ayağına ise ‘’
Kamil Ünalan ‘’ Yazıldı.
Neden?
Çünkü o
hastanenin kurucuları olan Zeynep
Sultan ve Kamil
Paşa’nın bir vasiyeti
vardı: ‘’ Bu
hastanede doğan her
kız çocuğa Zeynep, her
erkek çocuğa Kamil adı
verilsin.’’
Ancak adı resmen konuncaya
kadar Kamil Ünalan
olan bebeğe ( Yahu
ben onun bir
zamanlar bebek olabileceğine
neden ihtimal veremiyorum :D ) daha sonra
Mehmet Fikret adı kondu
resmi olarak.
Peki ortak hikayemiz ne?
Her ikimizin de
Zeynep Sultan ve Kamil
Paşa’nın bağışları olan
yapılarda hayat bulmamız.
Ben yetimhaneden üniversiteye
çevrilen binasından mezun
olarak hayata atılırken
Mehmet Fikret Üstad, hastane olarak bağışladıkları binada
hayata gözlerini açtı.
Kamil Paşa’ya da Zeynep Sultan’a da Allah
rahmet eylesin. Kabirleri pür
nur, makamları cennet olsun.
(
Kamil Mehmet Fikret Ünalan İle Sami Biberoğulları’nın Ortak Hikayesi başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
2/28/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.