Yalnızlık, lal bir heceydi aşkın
kemirdiği iç sesim ve devasa muhabbeti kalemin aşkın kayrasında sektiğim o tek
düze harfler bir yitim bir ritim ve depreşen hasretin: mavilerden boyadığım alı
al moru mor gölgeler bense uzağında mutluluğun oysaki aşk eskimiş bir yemin
misali tuzağına düştüğüm yetim benliğim bir harç ise içimde saklı bir hafriyat
sözcüklerin dokunduğu ruhum miski amber kokan bir ölüm diliyorum Tanrıdan…
Bir düşüm ben bir de düştüğüm kör
çukura
Bir döşemenin kıvrık isyanı
yalnızlıkla hemhal
Çukura kaçan gözleri mevsimin
Namerdim sevmeseydim eğer
Tutuşan heceler köklediğim
Tetikte yürek mabet bildiğim şiirin
Nezdinde seken kör kurşun misali
Akan musluğu hasretin
Hüzün çeşmemde saklı nidalar
Bir bilinmeze esir düştüğüm
Bir şiirden fazla neşri nesirler
yazdığım
Adam boyu dalgalar sarar ipek tenini
yalnızlığın
Güme giden ömür bazen yitiminde
zamanın
Ötekileştirilen yüreğim hali hazırda
sevilmeyi bekleyen
Bir nakkaşım ben
Aşk ise na’şı dünümün günden
Ayrı düştüğüm
Bir güdünün meylettiği hazan bohçam
Kuru kuruya sever hem insan…
Kurdelem ipekten
Bozguna uğradığım ömür sedeften
Saydam bir seyyah, acıların
Güzergâhında tohuma kaçan dileklerim
Dilemması ömrün
Diklendiğim kadar hayata
Dik başlı mizacımla kavuşmak bitimsiz
sevgiye
Göğün kopuk kopçasında asılı
Gök gözlü nidalarda sona kurulu bir
saat gibi
Esefle söylenen iç sesim
Maruzatım Tanrıya naklen
İçimde büyüyen yangın atalarımdan
armağan
Şerh düşülesi bir mevsim
Göletler ve ırmaklar ve sudan
bahaneler
Susuz kaldığımda dokunduğum yüreğim
Aralıksız Rabbini ve aşkın anan
Bir telaşla gidip geldiğim
O uzun dar koridor.
Çivilendiğim duvara
Kazık kakmayacağım elbet hayata
Yine de dilerdim sonsuzluğu
Tezat sözcüklerden örülü bir minvalde
Dikerken söküklerini yüreğin
Başa sarmak filmi;
Tek karede asılı kalmak aşkın
geçirdiği
O pençe
Perçemi özlemin
Asla bir araya gelmeyen iki yakamın
Hasreti sevgiliye…