Temkinliyim artık hem de nasıl.
Asilzadedir sözcüklerde esen rüzgâr
ve b/atılı ömrün hükmeden kaderin nidaları ve işte soluk teninde batan güneşin.
Sarmalında sevginin.
Ah, ihya edilesi debdebeli sefil
yüreğimin…
İklimin de cafcaflı isyanı ve yaz sıcağında
sıcak bir yazı yazmak gibisi de var mı?
Ben varım.
Ben yokum.
Ulağı olduğum ömrün kavisli
yollarında tehir ettiğim iç sesin bir ömürlük bekleyişini sonlandırdım işte
lakin…
Ötekileştirilmiş benlikler ve
bedenlerden damlayan isyankâr ve münafık yakarışlar.
Günü doldurmak mı yoksa amacı
insanların ve yüküme yük eklediklerin yokluğuma zil takıp da oynadıkları.
Hüzünbaz bir esinti yüreği
gıdıklayan.
Nemrut yüzler ve Kaf dağında
yaşayanlardan sıra gelirse artık.
Artık yılda yaşarmış gibi sevgiyi.
Atıkları dünyanın ve atıl ruhun da
garantisi iken sözcükler.
Dumura uğradım ama yetmez.
Yatıya uyandım ama yan çizer kalem.
Yatsıda kalan dualarım günün her
anına eklediğim.
Dişli mizacım mı kırılgan yüreğim mi
yoksa nemalandığım…
Zinhar yalan.
Zinanın dahi suç kapsamından
çıkarıldığı.
Ant içmişken namusum üzerine
ahlakımın kaldırmadığı.
Edeple yaşamaya baş koymuşken
yetmedi…
Edebi kaygılarım ebediye intikal
etmişken hayallerim…
Lafügüzaf.
Sancılı bekleyiş ve beyhude zihinler.
Namım almış yürümüşken nemli satırlarda
dağılan mürekkep…
Ah, d/ağlanan yüreğim kırbaçlandıkça
acılarım.
Şah damarımdan yakın olana duyduğum
İlahi Sevda.
Şahlandıkça duygularım kıymet
bilmezlerden yana iken derdim.
Mealim hep mi hüzün?
Mizacım ve miracımsa beklemede ve alı
al moru mor kahkahalar sokaktan yükselen ve neye tekabül ettiğini bilmediğim
insan benzeri canlıların nasıl ki kulağı delik…
Ulağı olduğum hayat demirbaşımsa
sevgi ve umut ve unutulmaya dair verilmiş binlerce söz.
Zifiri karanlığı alt ettiğim kalp
gözüm.
Yüreğimi ihya ettiğim sevgi iken
neferim.
Sadık olduğum kadar inancıma ve
sancağıma sıkı sıkı sarılı elim.
Ölümsüz değilim keza kalem de.
Kalender meşrebiyim sözcüklerin bir
ömür tutulmuşken nutkum tutulduğum aşk ve yüreğin ambarı.
Hizaya gelsin diye duygularım ve kalemimin
kıvrımlarında büyüyen acılar ve gözümde büyüttüğüm insanlar bense büyümeyi
ertelediğim kadar içimdeki çocuğu da ara ara ihmal ederken ve işte kapalı düş
sandığım kimine göre çeyiz addedilen kimine göre eziyet bense kendime yaptığım
baskıyı meziyet bellemişken…
Karartma gecelerinden başlayıp da
sabaha ilerlediğim bir ömür bitmeyen nöbetim ve saydığım şafaklar ki her
şafağım attığında sakağıma dayalı kalemin de namlusuna basıp bir düşü bir
hayali gerçek kılıp da yüreğimi satırlara serdiğim.
Bir mimoza bahçesi içimde serpilip
büyüyen.
Bazense mikado çöpleri gibi
dağıldığım ve d/ağlandığım…
Bir adağım varsa eğer ve bir muradım
ve yetim mizacımla büyümeyi değil büyütmeyi sevdiğim kadar hayallerimi ve
gözümün nuru iken sevdiklerim ve sevgi denen sayaç aralıksız çalışırken
nihayetinde kendimi sevgiyle kucakladığım…
Sevginin açılımı ve devasa gönül
pencerem…
Ah, neler neler saklı içinde ta
dünden yarınlara kanat açmanın diğer adı iken kalemimin nüktedan tininde ve
yüreğinde çiçeklenmiş bir yeryüzü hayali ile hayata baş koyduğum mümkün olsun
olmasın ben hala yüreğimin sesini dinleyip yüreğimin de götürdüğü yere giderken
kâh usul kâh coşkuyla kâh tutkun kâh tutuklu kâh bir kenarda unutulmuş
kimliğimle ve delişmen yüreğimden s/üzülen kelimelerin ışığı ile ışıyan
gözlerimde de saklı iken mahcubiyet…