Sessizliğin cinas kafiyesi idi
sözcükler.
Söke söke hakkımı alamadığım hayat
teknesi.
Uğruna savaştığım hayallerimden
arakladığım gerçekler ve önünü alamadığım bir coşku bir de atılan nutuklar.
Kırağı çalan geceye teslim oldum.
Kıvancımdı sevmek ve itibar ettiğim
gök kubbe:
Meali aşktı hayatın ve düşlerimin
kovuğunda kalan gerçekler asla da ört bas etmediğim duygularım ta ki yazmaya
başlayana dek.
Muhtırası verildi günün, gecenin
dehlizinden firar edemedim oysaki fidanımdı sevmek ve faili meçhul hangi duygumsa
karattım gözümü ve yüklendim kaleme: bilemedim de karartma gecelerinde en
tepede kendimin asılı olduğunu.
Rakkasesi aşkın özlemdi.
Nakşı sözcükleri bazen şiir bazen
hikaye.
Ve ertelediğim mutluluk adeta mutlak
bir sayıydı kimine göre muğlak bense bir bir resmettim gerçekleri bitimsiz
hayal dünyamda sarardı yüzüm sonra koptum dalımdan ama köküme sadıktım ve
dağlandıkça yüreğim dağlar devirdim.
Dağımdı babam. Yitti.
Dımdızlak değildim ve yetim ruhumla
göç ettim bir gece.
Kırışık sayfada telaşla doldurdum boşluğu
elbet hoşluk bildim ben hayatı yaza yaza ve seve seve.
İklimler değişti.
Sevdim.
İkiletmedim lakin.
Seyyah sözcüklerden ördüm günü,
gecede saklı bir arzu iken yazmak şiir oldum ve aktım; yas oldum yaş akıttım.
Yağmalandıkça yürek daha çok sevdim:
hem kendimi hem yazmayı.
Al yazmalı yâri değildim hayatın
belki de afaki sıra dışı bir rüzgar.
Yüreğin neminde boy verdi filizlerim.
Yol yakın ya da uzak ben bir kere
düşmüştüm kalem denen aşkın tuzağına.
Hutbelerde saklıydım ve daha çok
yakardım Rabbime.
Surelerde saklı huzuru yâd ettim gün
ve gece.
Yârim değildi yazgım aslında yârimdi
yalnızlığım ve gecenin peçesine saklanmışken rüzgâr tuttum kulağından sonra da
küpe yaptım şiirleri.
Nazarında insanların bir deli.
Niyazımla Hakka yürüdüğüm kadar veli
olmaktı özlemim.
Kaftanımla ciğer sattım adeta Aziz
Mahmut Hüdai Hz. gibi çünkü aşktı benim sermayem ve hüzün saklıydı içimdeki
kilitli çekmecede.
Ar bildim sessizliği.
Aş erdim huzura ve aşikâr aşktı
yüreğimi sızlatan bir o kadar hidayete uzandığım.
Dokundum bir bir içimdeki yapraklara
sonra soldular sonra söndü ateşim sonra yine sustum derken annem beni öptü ve
Süreya’ya özendim:
‘’Önce öp beni anne sonra doğur.’’
Defalarca doğdum ölmekle iştigal iken
bir ömür.
Yeniden doğdum ve yeniden kalem her
yaz dediğinde yazmadan geçmeyeceğini anladım ömrün.
Nazarında cihanın niyetimi hep iyi
belledim ve saklı tuttum.
Nazım da niyazım da sonlanmazken
bağrıma gizledim sözcükleri ve sevgiyi ve bir bir eşleştiler.
Eşim menendim yoktu ve şükrettim.
Ve sabır ettim.
Ve…
Tükenmek bilmeyen bir umudu yasa
belledim öncesinde yas bildiğim ve yaşımla yasımla idrak ettim ben hayatın bir
hüzün tarlasını olduğu ve ektim ve biçtim bir bir duyguları görünmezliğime
şahit olan sadece kalemim ve Rabbimdi ve saf tuttuğum kadar sevgide saf
yüreğimle yol aldım bazen yolda kaldım.
Biledim duygularımı ve aşk belledim
hayatı ve içimdeki hüzün coğrafyasında huzura meylettim en çok.
Bilen bilmezden gelse de vardı işte
beni bir bilen…