Seferiyim yüreğin.
Pekişen hüznün de güftesi.
Şimdilik sağdıcıyım kalemin dünde
saklı sol yanım ve solan yüzüm ve sönen neşem.
Bir istirhamım var/dı oysa belki de
onlarca…
Ah, asla sıkı fıkı olamadım ben
insanlarla genelde sıktım onları ve sizi de oysaki söyleyeceğim çok şey vardı
mademki evren bana geçiş hakkı tanımıştı tanışıklığımızsa bunca zamanın
hatırına hatırşinas bildiğim yüreğim, yürekleriniz…
Öznemse tekildi.
Özlemimse çoğul…
Özverim ve ön sözüm ve ön koşulu
dostluğun ve şakıyan iç sesim.
Metruk düşlerin hanelerde vuku
bulduğu ve gaipten gelen sevgim ve coşkum.
Münazara ettiğim gecenin deminde
derlediklerim bir de dertlendiğim ne varsa.
Bir öyküm yok benim binlercesine
haizim.
Öykündüğüm hiç kimse ve hiçliğimle
iştigal bazen suskun yaralı bir ceylan gibi neferi iken sevginin ve elemin…
Köpüren dalgalar.
Aşkın kayrasında saklı rüzgâr.
Kat çıktığım mevsim ve kat çıktığım
kadar bitimsiz hevesim ve nefesim.
İstila edilmişken belleğim bedenimden
ırak bir ruhtur ben tavaf ettikçe evreni bazense Araf’ta kalmış
unutulmuşluğumdur.
Matarası çocukluğumun.
Makam koltuğuna bir oturup bir
kalktığım sonrasında sefilliğe ve derviş makamına soyunduğum…
Gel gör ki anlamazlar beni ama ben
anlatırım.
Arz ederim ruhumun alt yazısını sonra
da göçer giderim
Seferi yağmuruyum hasretin ve
sevginin ve haiz olduğum metanetin bir ileri bir geri tuşu.
Tuş olduğum kadar cihanda tek tuşla
da silerim yazdığım ve beğenmediğim ne varsa.
Azığa aldığım düşlerim ve bedeller
ödediğim sonra da demezler mi?
‘’Hep mi ödün verirsin kendine
duyduğun sevgiden?’’
Alt edemediğim bir hoşluk belki
boşluk ve boş küme olduğumu sanır insanlar bense ısrarla öz alt kümesi olduğumu
söylerim seferi duyguların.
İlahi bir ateştir beslediğim.
İlahi bir aşktır kat çıktığım.
Nasıl da idmanlıyım acılardan ve açtığım
içimi değil açamadığım kadar kapanırım içime bir diyezse tutuklu dilim bir
redifse es verdiğim bir katre belki tek servetim o da incim yani gözyaşım.
Saçımın buklesinde devinir kuşlar.
Börtü böcek yer gök hazanı saklı
tuttuğum kadar avuçlarımdan kayan ilham ve ömür ve paye verdiğim kimse
devindiğim kadar dövünürüm de çıktığım yokuşta.
Bir erişkin olsam ne ki ben hala
ergen yüreğimle sekerim cihanda.
Münazara ettiğim iç sesim nasıl ki
faili meçhuldür bu sevginin ve itiraz etmediğim kadar insanlara başımı sallarım
ve geçiş hakkı tanırım.
Bütçem hep açık verir.
Bir de kapalı kutu olduğumu
söylerler.
Betim benzim atar ama iyiyim derim
elbet yoktur asla kimsenin en ufak art niyeti.
Ardıç kuşu gibi bazen.
Bazen Anka kuşu.
Ant içtiğim uğruna düştüğüm yollara…
Elimde kırık testi belki de kesici
bir testere ile sözcüklere kıydığım ve öz alt kümesi ömrün içimdeki sözlükten
firar eden iksirli imleç ve ayraç ve ünlemin şaşkınlığını g/izleyemediğim
aşkımı sonlandıramadığım en çok da şah damarımdan yakın olana düşkünlüğüm ve
içim ezilirken belki de atıştırdığım üç beş şiirdi açlığım bastırmayan ve
gölgeler bastırdıkça bir de tribünlere oynarken insanlar…
Kaptan köşkündeyim hazan denen salın…
Ah, salındığım.
Ah, saklandığım…
Ah, aklandığım…
Aktardığım belki de en üst mevkie.
Kaçar’ı göçeri.
Yalanı yansızlığı.
Yandığım kadar yaktığım.
Rabbime yalvardığımdan başkasına
aldırmadığım yoksa öznemle seker miydim özlem yokuşunda ve asil duruşumla söker
miydim dişlerini iblisin?
Yağmalandığım kadar öyküm.
Yadsıyamazken.
Yansıtamazken de.
Yankısı ne ki hasretin yamalanan
sözcükler yarılanan hayat.
Yandığım mı?
Durun, daha yeni başladım…
Anlatmak istediklerim bunlarla
sınırlı kalsa keşke…
Ya, kapışan dış sesle inzivada geçen
ömrün iç sesine Yaratan, dur derse ve o güne değin…
Esefle sırtımı sıvazlayan kaleme
teessüflerimi sunuyorum ve ‘’neden’’ diyorum aslında demiyorum da son
zamanlarda…
Üstelik birileri bana acısın diye
yazmıyor ve yaşamıyorum.
Konu kapanmıştır elbet bir sonraki
yazıya değin yoksa yaz’ı nasıl yaşar benim hazan yüreğim?