Sakine, Fatma Ve Sarı Sıdıka--gerçeğe Çok Yakın Bir Efsane –3. Bölüm--
SAKİNE, FATMA VE SARI
SIDIKA--GERÇEĞE ÇOK YAKIN
BİR EFSANE –3. BÖLÜM--
İmparator IV. Konstantin’in
yapabileceği hiç bir
şey yoktu. Üzüntü
ve kızgınlık içinde
ölenlerden Sakine ve
Fatma’yı yan yana bir
çınar ağacının dibine, kızı
Katherina’yı ( O artık Sarı
Sıdıka’ydı ) biraz daha ileride
bir yere gömdürdü.
Aradan geçen yıllar içinde
bu manastır bayağı tahribata
uğradı. Zira Bizans’ta oldukça
uzun süren ikona severler- ikona karşıtları savaşları başlamıştı.
Yani Hıristiyanlar kilise ve
manastırlarda resim ve heykel
olsun- olmasın diye birbirlerini
yiyorlardı ve bu
arada pek çok
kilise- manastır tahrip ediliyordu.
1204 Yılına geldiğimizde
Bizans aklına hayaline gelmeyecek
bir yıkım daha
yaşadı ama bu sefer
belayı bizzat kendileri
davet etmişlerdi.
Evet... Güya Kudüs’ü Müslümanların
elinden kurtaracak olan
Haçlı ordusu Bizans’ın
daveti üzerine İstanbul’a
gelmişti. Bizans onlara
Anadolu’da rehberlik yapacak
ve yamyamlar sürü
gidip Kudüs’ü Müslümanlardan alacaklardı. Ancak Haçlılar
İstanbul’un güzelliklerin
görünce Kudüs’e gitmekten
vazgeçtiler ve İstanbul
öylesine yağmalandı ki
Bizans İmparatoru İstanbul’dan
kaçmak zorunda kaldı.
İşte bu
yıllarda Aziz Andreas Manastırı da
adeta yerle bir
edildi.
1261 Yılında Bizans
tekrar Bizanslıların eline
geçti. Bu dönemde ikona
savaşları artık sona ermişti.
İmparator VIII. Mihail Paleolog’un yeğeni
Teodora, Aziz Andreas manastırını
yeniden ele alıp
onardı ve 1284 yılından
sonra bu manastır
artık ‘’ Kızlar
Manastırı ‘’ olarak anıldı.
1453’de İstanbul feth
edildiğinde bazı kiliseler
‘’ Kılıç Hakkı ‘’ olarak camiye
çevrildi ki bunların en
büyüğü bilindiği gibi
Ayasofya idi. Ancak
Fatih Sultan Mehmet
Aya Andres Manastırına( Kızlar manastırı ) dokunmamıştı.
Fatih Sultan Mehmet’in
dokunmadığı Kızlar Manastırına
1486 Yılında Fatih Sultan Mehmet’in
oğlu II. Bayezıd’ın vezir-i âzâmı
olan Koca Mustafa
Paşa dokundu. Bu
manastırı yıktırarak üzerine
bir cami inşa
ettirdi.
Cami önceleri Kocamustafapaşa Camii
olarak bilindi ama daha
sonra herkes camiye Sümbül
Efendi Camii demeye
başladı ve Koca Mustafa Paşa
bile ‘’ Ya camiyi
ben yaptırdım. Sümbül Efendi
de nereden çıktı?’’ Demedi.
Evet... Bu cami sadece
bir camiden ibaret
değildi. İçinde medresesi
kütüphanesi hamamı fırını vs.
Olan bir
külliyeydi ve bu
külliyede ilk olarak Halveti şeyhi Ebü'l-Füyûzât Muhammed b. Hamîdüddin b.
Mahmûd b. Muhammed b. Cemâleddin el-Aksarâyî
yani kısa adıyla
Çelebi Halife ders
vermeye başladı ve
böylece İstanbul’da ilk
tarikatı da Halvetiler
kurmuş oldu.
Çelebi Halife’nin 1494’de ölümü
üzerine onun vasiyeti
üzerine kendisi tarafından
yetiştirilmiş olan Yusuf bin Ali
Kocamustafapaşa Camiinin imamı
medresenin müderrisi ve tarikatın
şeyhi oldu. Ancak
Yusuf bin Ali herkes
tarafından Sümbül Efendi
olarak bilindiğinden kimse
ona Yusuf bin
Ali demiyordu. ( Sümbül Sinan
Efendi olarak da bilinirdi.)
Sümbül Efendi zaman içerisinde verdiği
dersler ve vaazlarla
o kadar çok
sevildi ki artık
cami ve dergah
da Sümbül Efendi
Camii ve dergahı
olarak anılmaya başlandı.
*******
Şimdi gelelim asırlar
sonra bu türbelerin
nasıl bulunduğuna:
Bu türbelerin nasıl
bulunduğu konusunda net
bir bilgi yoktur. Gerek
Hz. Hüseyin’in kızlarının
gerekse Sarı Sıdıka
Hatun’un türbelerini Sümbül
Efendi’nin keşif yoluyla
bulduğu rivayet edilir. Yani
Sümbül Efendi büyük
ihtimalle rüyasında görmüştür. Ancak bana
kalırsa cami yapılırken veya külliye inşası sırasında bulunmuş olması
ihtimali daha fazladır
bana göre.
Peki öyle ya
da böyle asırlar
sonra bulunan bu
mezarların Hz. Hüseyin’in kızlarının
mezarı olduğu iddiası
nasıl ortaya çıkmış?
İşte bu konuda tek
kaynak 1500 Yılında
ölmüş olan İmam
Suyutî’nin yazdığı bir
risaledir. Bu risalede Hz. Hüseyin’in
kızlarının İstanbul’a nasıl
getirildiğinden bahsettiği anlatılmaktadır. ( Ancak bu risalenin aslı
bulunamamış sadece Türkçe
tercümesi bulunuştur.)
Bu türbelerde öyle anlaşılıyor ki
II.Mahmut dönemine kadar
bir kitabe bulunmuyordu. Zira II. Mahmut ziyaret için
geldiği bu cami ve
dergahın bahçesinde bahsi
geçen mezarları gördüğünde
kimlere ait olduğunu
sormuş ( Bir kitabe
olsaydı sormazdı değil mi)
yapılan araştırmalar sonunda Hz. Hüseyin’in kızları ve Bizans İmparatorunun
Müslüman olan kızına ait
olduğunu öğrenince 1813 yılında bugün
gördüğümüz şekilde düzenletmiş
bu kabirleri.
Evet... Yüzde yüz gerçek midir
bu efsane bilmiyoruz.
Ama şunu kabul
etmek gerekir ki gerçeğe
bir hayli yakındır.
-SON-
(
Sakine, Fatma Ve Sarı Sıdıka--gerçeğe Çok Yakın Bir Efsane –3. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
23.10.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.