Meczup düşlerin gölgesinde kavrulan
yüreğim ne de olsa aşkın ateşiyle pişti pişmekte de benliğim.
İliklerim açıldı ve iliklerime kadar
içiyorum hüznü ve muteber olanın da ne olduğunu gayet iyi biliyorum:
İman Gücünden öte Güç mü var?
Güçlük çıkaran insanlarla da sözüm
ona güç bela mücadele ettiğim…
Bir rahmet aşkın kıyısına vuran ve
tek damla gözyaşımda saklı mukadderatım.
Müzmin yüreğim ve kalender addedilen
varlığım bata çıka yürüdüğüm çamur her halükarda üstüme sıçramayı reddetti
çünkü beni hep koruyan biri var.
Sözcüklerim ve yüreğim tek lüksüm
çünkü ben ve kalemim sevgiyle ihya oluyoruz.
Rüzgâr üşüten.
Korkular titreten…
Ya, ölüm?
İdame ettiğim kadar hayatı belki de
birer idam fermanıdır her gün elime kalemi alıp da yazdığım…
Azgın dalgalar mı?
Azap dolu varlıklar mı?
Lakin ben durgun bir göle
öykünmekteyim: hani, hani, beni çağıran o tok sesi yalnızlığın:
Hem yalnızım hem de kalabalıkla
hemhal çünkü duygulardır beni bana ve beni acılara sürükleyen ve işte bir ömür
günbegün büyüyen inancımla hemhal azık ettiğim hazana da atıfta bulunup yol
alıyorum.
Gönlüme genişlik veren Rabbim ve beni
zora sokan kimse sadece Rabbimle aramızda saklı.
Başımı yastığa her koyduğumda ve işte
rahmeti yağdıran Mevla’m bense tek zerreye denk düştüğümün bilinci ile nasıl da
sonsuzluğa denk düşüyorum.
Acılar.
Bir de açılar.
Dik başlı bir üçgen misal ve de dik
acılı.
Açısı olmayan sonsuzluk ve
hissikablelvuku.
Meylettiğim kadar da mealim iken aşk
ve işte ulaştığım o tepe noktası.
Makul olan ne mi?
Ya da muktedir olan hayata insanlar
ve paranın gücü mü?
Güldürmeyin beni, sefil cihan ve
müdavimleri.
Ama yüreğimi gülümseten inancımla ve
sabrımla ve şükrümle nasıl da gözlerimin içi gülüyor.
Reşit bir duygu mu yoksa yaşamak ve
eşitlikten haberi olmayan münafık ruhlar mı?
Debdebeli değilim.
Darmadağınık hiç değil.
Teyakkuzdayım ve ısrarla sevip
bekliyorum üstelik neyi/kimi sevdiğimin de ötesinde iç sesimle koşuyorum o
nihai noktaya ve her dakika yaklaşıyorum da meçhul s/ona elbet tüm insanlar
gibi hayatımı insan gibi yaşamanın mücadelesini veriyorum.
Yalnızlığın yankısı mı?
Yaşaran gözlerin yeşerdiği bir toprak
mı?
Ve…
Üstümdeki ölü toprağını attım şimdi
hüznüme eşlik eden cennetimi yaşıyorum üstelik acımla hemhal ve içimi açtığım
kimse, Allah dostu bildiğim…
Bir kavim mi?
Bir kabul mü?
Bir karar mı yoksa verilen?
Bilinmeze gark olmuşken ve yalnız
addedilen varlığımla hamt etmişken kim engel olabilir ki içimden taşan büyüyen
Allah sevgime?
Ben en çok annemi sevdim.
Ben en çok sevmeyi sevdim.
Ben hep insanlara güvendim ve yakın
belledim ve işte t/uzağında kaldığım ve düştüğüm her ne ise sondan başa ya da
baştan sona saran aynı filmi ben defalarca her gün yaşıyorum ama farklı
nihayetlerle.
Düşümde gördüm misal.
Döşümde de saklı iken nice hayal.
Ve hemhal olduğum duygulardan payıma düştüğü
kadarı ile hasbıhal ediyorum sevdalandığım kalemimle çünkü:
Rabbim böyle istedi ve bahşetti bana
şükürler olsun ki…
Ben kim miyim?
Ne önemi var ki artık ben hem kendimi
hem yüce Rabbimi ilk günden beri büyüyen İlahi Aşkla bulmuşken…