Geçmişe bağlı yaşıyor birçok
insan. Hatırası olan şarkıları sürekli dinliyor, eşyaları ve hatırası olduğu için
daha birçok şeyi saklıyor. Yürünen bir yolun, oturulan bir bankın, bir çiçek
kokusunun bile hatırası vardır bazen. İnsan kolay kolay geçmişi unutamıyor;
kimileri kâğıt peçetelere varıncaya kadar saklar da o yüzden odasına sığamaz.
Ne acayip hâl ki çoğu insan
geleceğe yönelik yaşaması gerekirken geçmişte yaşıyor. Saatlerce albüm
karıştırıyor, hatta unuttuğu detayları hatırlamak için hafızasını zorluyor. Ruh
hali melânkolikleşiyor, adeta hatıra 'sarhoşluğu' içinde hayatını azap içinde
sürdürüyor.
Hatırlamaya değer her şey geçmişte
güzeldir. Dönüp bakarak "ah!" çekmek, "ne günlerdi" diyerek
özlem duymak, olmuş bitmiş olanı yeniden yaşamayı arzulamak anlamsızdır. İnsan
arada düşünür, tebessümle hatırlar kimi zaman, ancak geçmişe takılı kalmak
yanlış olur. Bu durum, insanın enerjisini negatife çevirir, ruhu yakar,
kavurur, insanı tüketir.
Kimi hatıralar insanın bugünkü
mutluluğunun önünde engel olur. Kıyas yapar insan ve bugün yaşadıklarıyla
mutsuzlaşır.
İbrahim Geylâni Hz, insana gelen
hatıraların, şeytandan, tabiattan ve boş arzulardan olduğunu söylüyor. İnsanın,
hangi şeyin lüzûmuna inanırsa ona gayret sarf ettiğini ve dolayısıyla
hatıraların, uğruna gayret sarf edilen şeylerden ibaret kaldığını...
"Her şeyin kendine göre hatıraları, düşünceleri var. Dünyanınki
ayrıdır. Âhiretin de kendine has düşündürücü şeyleri var. Malın, mülkün, nefsin
ve kalbin de hatıraları var. Hak Teâlâ’nın hatırası hepsinden üstündür. Ey
candan Hakk’a talip olan, bütün hatıraları atıp Hak hatırası ile kalmaya
muhtaçsın."
"Nefsin verdiği kötü düşünceden, boş arzulardan, vehimlerden, şeytan
tarafından gelen iğvadan, dünya ve âhiret işlerine ait bazı evhamdan halâs
bulursan, meleklere has bir hatıraya kavuşursun. Sonra bu da geçer, Hakk’ın
hatırası seni sarar. Bu hâl, son olur ve işin neticesi sayılır. Kalbin sıhhat
bulunca, gönlüne düşen hatıranın yanına dur ve sor: “Sen nesin, kimden geliyorsun?”
de. Ben şu ve şuyum; Hak’tan geldim, doğru bir hatırayım, diyecek. Daha sonra
şöyle diyecek: ”Ben Hak’tan gelen bir öğütçüyüm. Aziz ve Celil olan Hak Teâlâ
seni seviyor, ben de O’nu seviyorum. Ben Hak’tan gelen sefirim ve
peygamberliğin manevî hâlinden senin için aziz bir duyguyum.”
Geçen geçmiştir; insan geçmişten
yalnızca ders çıkarmalı, ibret almalı, güzellikler için şükretmeli. Geçmişteki
acı dolu hatıralarını yâd ederek ya da geçmişteki mutluluklarını bugün
yaşayamadığını düşünerek hayıflanmamalı. Hatıralarının üzerine hayatını
şekillendirmeye çalışmamalı.
Hatıraları da yaratan Allah’tır. Ne
bedeni ne ruhu insana ait değil; elbette hatıralar da. İnsan hepsine sahip çıkıyor,
sonra da sahip çıktıklarından acı çekiyor. Sahiplendiklerini, Allah’tan
bağımsız bir güçle, kendisinin elde ettiğini, yapıp-ettiklerini yine kendi
gücüyle yaptığını düşünüp şirke giriyor, acısı katlamalı artıyor. Tümünü
Allah’ın bir hayır ve hikmetle yarattığının şuuruna vardıkça acı kalkıyor;
ferahlık geliyor, rahatlık geliyor, kalbi inşiraha kavuşuyor.
Uzmanlar, geçmişi bir türlü terk
edememe ve geçmişin gölgesinde yaşamayı, tıpkı şeker hastalığı gibi, kalp-damar
hastalıkları gibi sık karşılaşılan önemli bir ruhsal hastalık olarak
görüyorlar. İnsan sürekli geçmişiyle
yaşıyorsa, geleceğe de umutla bakamıyor. Geçmişi hüzünle düşündüğünde,
mutsuzlaşıyor. Özlemle hatırladığında da yaşadığı anın değerini bilemiyor,
mutluluk hissedemiyor. İnsan ilişkilerinde sıkıntılar başlıyor. Artık hayattan zevk
almamaya başlıyor hatta depresyona giriyor.
İnsan geriye bakmalı arada ancak
sadece hatalarından ders çıkarmak, öğüt almak için. Geçmiş de gelecek de olması
gerektiği yerde olmalı, birbirine karıştırılmamalı. Hayatın zevklerini
tüketmemeli.
Elbette eski bir fotoğrafta
gördüğümüz insanı güzel hatıralarıyla severiz. Eskiden yaşanmış bir olayı
hatırladığımızda da öyle. İnsan hafızası oldukça hassas, unutmuyor. Yaşanan her an, fotoğraf gibi kare kare
insanın hafızasında kalıyor. Hatırımızda ise hep güzel karelerin kalması lâzım...
'Fotojenik' olmak lâzım. Dün, bugün ve yarın da…
Elif E. Bayraktar
Yazarın
Önceki Yazısı