Tartaklanmış düşlerim var benim,
hafız üstelik müsebbibi kayıp bir arazide s/onsuzluğa karışmışken.
Bir bültense sür manşet ve alt yazı
geçtiğim.
Mürekkep lekemse en güzel yaptığım
makyaj ve sözcükler rimelim akan imgeler ırmak bildiğim yaşımda saklı bir pudranın
pembeliği ile bütünleşen ruhum.
Saçımda boyanın izi yokken beyazlar
hayatın sunumu.
Reçber’i yüreğin ve ifrit bildiğim
gölgelerden uzağa savrulduğum.
Bir yemin ettiğim.
Bir yitim babında elimden kayan
hayatın gemi ve yemi elbet derlediğim değil darlandığım hüzün denen martavalda
bazen ıskaladığım mutluluğun ıslıkladığı kadar yaşımla yeşeren bir çiçek
olmanın özlemi ile dolup taştığım…
Hatırası mazinin elbet o geniş
mecrası Rabbin.
Muhteva eden neyse yüreğin ikramı ve
geçimsiz sözcüklerden kendime inşa ettiğim gönül köprüsü.
An itibari ile tartaklanmış
hayatımdan damlayan esrik sözcüklerin akıbeti de tartışılmaz ve asıl yüzlü gün
ışığı askıntı olan rüzgâr muteber duyguların müstesna fısıltısı.
Ben bir iklimim, sevgili hafız ama
bildiğin iklimlerden değil bilakis ikilem yüklü mevsimin hasret duyduğu ışığım.
Hasat zamanına odaklandığım haset
kimse varlığımdan öteye gitmesini temenni ettiğim.
Muteber olan güzellikler insanı ihya
ederken ve müstesna sözcükler iken sözlüğün gizinde saklı ve işte tempolu bir
yürüyüşle hareketsiz geçen günlerinden de hakkından geldiğim.
Mütemadiyen sorgulayanlar.
Muteber duyguları yok sayanlar.
İnsan denen mahlûkata bakıp da kimse
hakkımda ahkâm kesen ansızın inanasımın geldiği ve kendimle restleştiğim kadar
rastladığım insanların girdabına sokmalarının da an meselesi olduğu.
Çıfıt çarşısı yürekler ve kirli paslı
söylemler.
Bir münazaranın eşliğinde mütereddit
varsayımlardan uzakta kalmak adına savunmamı en yüksek mahkemeye sunmanın
verdiği huzurla gözlerimi kapatıp vicdan denen yastığın da yumuşak dokusunda
saklı iken gecenin ç/ağrısı hangi düşse ya da kâbusa benzeyen ışık oyunlarından
gözlerimi alamadığım kadar gözümden düşen onca insanı Allah’a havale etmenin
verdiği güç ile yeniden güçlenen yürek ambarımı gagalayan kuşların kanatlarında
yok olup sonsuzluğa kavuşma arzusu.
Bir handikapsa gece.
Bir rutinse özümsediğim.
Bir rabıta iken esen.
Bir rakımsa beni reddeden.
Bir renkse siyahın gerisinde kalan ve
öncüsü masum beyazın her göz kırptığında yaslandığım gökkuşağında saklı bir
ırmak gibi yüreğin damlalarından arz ettiğim bir şelalede yıkanmanın verdiği
huzurla çatık kaşlı dünyayı cennete dönüştürme tutkum ve nutkumla serildiğim o
devasa boşluk.
Varlık katsayım mı ya da hiçliğime
muhalif sözcükler mi?
Reşit acılar mı yeknesak adımı
çağıran yoksa ergen aşklar mı?
Mutluluk ve masumiyet ve aşk ile
eşleşen sair duygu.
Nöbet tuttuğum aşk ikliminde
yüksekten atanlara aldırmadan en yükseğe konma tutkumla inip çıkan adımlar
misali hidayetin basamaklarında ilerlemenin verdiği öz güven huzurla ben
ezelden kalbimi Rabbime yaslamışken ve yine O iken içimdeki alemi dinleyen ve
derleyen yaşlarımdan mütevellit bir yasın da armağanı iken hüzün çekmecemde
saklı duran sırların fısıltısına kulak vermenin verdiği bir ambiyans olsa olsa
elbet kalemin dirliğine dinginliğine sığınmanın da verdiği o avuntu…